Bu gerilimin başlıca iki nedeni vardı; birincisi 28 Şubat kadrosunda önemli bir tasfiye gerçekleştirilmek isteniyordu, ikincisi ise Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Ortadoğu politikalarına kuşkuyla bakan komuta kademesindeki subayların etkisizleştirilmesi planlanıyordu.
Gerilim o kadar yüksekti ki; emekliye ayrılan komutanlar görev devir teslim törenlerinde teamüllerin dışına çıkarak yaptıkları konuşmalarda görüş ayrılıklarını açıkça ortaya koymaktan kaçınmadılar. Bu gelişme, görüş farlılıklarının, geleneksel ordu disiplinine ve emir komuta zincirine sığmayacak kadar büyük olduğunu gösteriyordu.
Nitekim, Atlantik ötesinden ordunun yeni profiline ilişkin değerlendirme çok gecikmedi. ABD'li General Charles Wald, TSK komuta kademesinin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e daha sadık isimlerden oluştuğunu ve bu nedenle Türkiye'nin Irak'a asker gönderme konusunda daha ümitli olduğunu söylemekten çekinmedi.
Anadolu Ajansı'nın (AA) 3 Eylül günü geçtiği bu haber, ordunun yeni komuta kademesini tanımak bakımından oldukça önemliydi. Ancak, daha önemli olan şey, bu haberin büyük medyada kendisine yer bulamamasıydı. Haber, sadece NTVMSNBC sitesinde kendisine yer bulabildi ve bir gün sonra da Milliyet gazetesinin 18'inci sayfasının eteğinde (alt kısmında) kullanıldı.
Ne Anadolu Ajansı ne de Doğan Grubu medyası bu konuya bir daha dönmedi. Haber adeta gözlerden kaçırıldı. AA'nın bu haberi neden yaptığı, sonrasında ise neden servisten çektiği ise anlaşılamadı.
Haberde, ABD'nin Avrupa Kuvvetleri Komutan Yardımcısı General Wald'ın, Türkiye'nin, ABD'nin liderliğinde Irak'taki sürece katkıda bulunacağını belirtiyordu. Bütün göstergelerin olumlu yönde olduğunu vurgulayan Wald, haberde yer alan ifadelere göre gerçekten sakınmasız konuşuyordu.
Wald, demecinde, TSK kadrosundaki değişikliklerin Genelkurmay Başkanı Özkök'ün "elini güçlendirdiğini" belirterek, "Göreve gelen kadro Orgeneral Özkök'e daha sadık isimlerden oluşuyor" diye devam ediyordu. Aynı Zamanda NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutan Yardımcısı da olan General Wald, konuşmasını şöyle sürdürüyordu:
"Türkiye'de bir süre zor zamanlar yaşandı. Ancak, sanırım şimdi asker gönderilmesine ilişkin göstergelerin çoğu gerçekten olumlu. Irak Savaşı sırasında topraklarının kullanımına izin vermediği halde, Türkiye'nin Irak'a asker göndererek katkıda bulunacağına inanıyorum. Sanırım Türkiye, Irak'ta büyük ve yardımcı olacak şekilde faaliyet gösterecek."
Bu sözler, ilk kez üst düzeyde bir ABD'li komutanın, kayıtlara geçecek şekilde Türkiye'nin hem Irak konusundaki tutumu hem de TSK'nın yeni komuta yapısına hakkındaki açık değerlendirmesini içeriyordu.
Şimdi bu sözlerle, 12 Eylül döneminin Başbakanlık Müsteşarı, Turgut Özal hükümetlerinin Milli Eğitim Bakanı ve 28 Şubat sürecinin "demokrasi kahramanı" Hasan Celal Güzel'in Orgeneral Özkök hakkındaki değerlendirmesini karşılaştırdığımızda ortaya bir fotoğraf çıkıyor.
Güzel, Neşe Düzel'in kendisiyle Radikal gazetesi için yaptığı söyleşide. Özkök için, "Fevzi Çakmak'tan bu yana en yetenekli, en demokrat genelkurmay başkanına sahibiz" diyordu (Radikal, 22 Eylül 2003).
Bu fotoğrafı tamamlayacak bir başka bilgi de Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün geçen hafta gerçekleşen ABD ziyaretindeki bir "iş yemeği"nden geldi. Amerikan Türk Toplumu adlı kuruluşun New York'taki yemeğinde (23 Eylül) New York Times gazetesinin "Türkiye uzmanı" yorumcusu William Safire ile yan yana oturan Gül, bu acar gazetecinin, "Irak'a asker göndermeye generaller ne diyor" şeklindeki sorusuna, "Bu kez destekliyorlar" şeklinde yanıt vermiş.
Safire, bu "sohbeti" gazetesinin 24 Eylül 2003 tarihli sayısında yazdı. Hürriyet gazetesi de 25 Eylül günü bu haberi New York Times'i kaynak göstererek yayımladı.
Bu verileri alt alta koyduğumuzda ortaya gerçekten de ilginç bir tablo çıkıyor. Ancak, tabloyu tamamlamak için başka bilgiye daha ihtiyaç var. Bu bilgi de Dışişleri eski Bakanı Şükrü Sina Gürel verdi. Gürel'in Akşam gazetesine verdiği demeç çok çarpıcı olmasına karşın, ne çok satışlı başka gazetelerde ne de televizyonlarda yayımlandı (Akşam, 19 Eylül 2003).
Oysa ortada, 28 Şubat tefrikalarıyla karşılaştırıldığında (örneğin "yağlı kazık" haberleri), gazetecilik mesleği bakımından çok daha kışkırtıcı bir durum vardı.
Gürel, Irak Savaşı öncesinde Türkiye'ye asker konuşlandırmak isteyen ABD'nin niyetlerinden kuşkulandıklarını söylüyordu. Üstelik bu öyle bir kuşku ki, ABD'nin, beklentilerin ötesine geçen talepleri, planlarındaki "karanlık noktalar" ile limanlar, havalimanları ve demiryollarının kullanım şekli, o günkü yönetimde, "Türkiye'yi işgal planı" olarak algılanıyor.
Dışişleri eski Bakanı, ABD planının Türkiye'yi işgale dönüştüğünü gördüklerinde, bağımsız bir harekat yaparak, yeterli bir kuvvetle Kuzey Irak'a 50 kilometre derinliğe kadar girmeye karar verdiklerini anlatıyor. Üstelik bunu açık bir dille yapıyor.
Dahası, konuyu Çankaya Köşkü'nde değerlendirdiklerini ve kararın burada alındığını söyleyen Gürel, Bülent Ecevit hükümetinin de bu nedenle devrildiğini ileri sürüyor. İşin ilginç tarafı, bu haber, üzerinden yeterli bir zaman geçmesine ve çok sayıda isim verilmesine karşın henüz yalanlanmadı.
Herhalde, geçen 30 Ağustos'ta emekliye ayrılan generallerin Irak'a asker gönderilmesine karşı olduklarını, hiyerarşiyi bir yana bırakarak açıkça söyleme nedenleri şimdi daha iyi anlaşılacaktır. Karar ise sizin; komuta kademesi demokratikleşti mi, yoksa amerikancılaştı mı? (MY/NM)