Yazar Serdar Şen de, Başbakan Erdoğan'ın Kürt sorunu üzerine basına yansıyan açıklamalarının ardından Genelkurmay'ın Milli Güvenlik Kurulu'na (MGK) sunmak üzere hazırladığı raporun ordunun geleneksel davranış biçimi dışında bir hareket olmadığını söylüyor.
Rapor dışında bir çok şeyin göz önünde bulundurulması gerektiğinin altını çizen Şen, Türkiye'deki iktidar bileşenlerinin Kürt sorunu konusunda ülke içine ve ülke dışına yönelik adımlarının gündemde olduğunu düşünüyor.
Genelkurmay "Kürt değil terör sorunu" raporu hazırlıyor
Hürriyet Gazetesi'nin haberine göre, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "Kürt sorunu" olduğuna ilişkin açıklamasının ardından, Genelkurmay Başkanlığı çok geniş kapsamlı bir değerlendirme raporu hazırlamaya başladı.
23 Ağustos'ta toplanacak Milli Güvenlik Kurulu'na sunulacak raporda, Güneydoğu'da "Kürt değil, terör sorunu" olduğu belirtilecek.
Genelkurmay Başkanlığı'nda oluşturulan bir çalışma grubunun MGK için geniş kapsamlı bir rapor hazırlığına başlandığını belirten yetkililer, daha önceden altyapısı olan bu raporların, komşu ülkelerdeki gelişmelerle birlikte değerlendirileceğini bildirdi.
MGK toplantısına kadar, Genelkurmay'dan Başbakanın açıklamalarıyla ilgili herhangi bir bildiri de yayımlanmayacak.
Erdoğan: Hiçbir etnik unsur yok sayılmayacak
Ntvmsnbc'nin haberine göre ise, Milli Güvenlik Kurulu'nun 23 Ağustos'ta yapılacak toplantısında askeri kanadın, Başbakan Erdoğan'ın "Kürt sorunu" tanımlamasını tartışmaya açması bekleniyor.
Askerlerin, toplantıya terörün nedenlerini ve alınacak tedbirleri ortaya koyan kapsamlı bir çalışma"yla geleceği bildiriliyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, sorunun etnik değil, ekonomik ve sosyal sorunlardan kaynaklandığı" görüşünü savunacak.
Başbakan Erdoğan ise tartışmalar üzerine, "hiçbir etnik unsurun yok sayılamayacağı"nı belirterek, "Ama bizim bir de üst kimliğimiz var. Bu da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Alt kimliğe sahip olan her fert, 'Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan gurur duyuyorum' dedikten sonra rahatsızlığınız niye?" demişti.
Hasançebi: "Siviller çözmezse ordunun çözümü hazır"
Yazar Hüseyin Hasançebi ordu ile hükümet arasında patlak vermiş görünen tartışmanın kendimize şu soruları sormamızı gerektirdiği kanısında: "Bu 'Kürt meselesi' 25 yıldır, bir iç savaş mertebesinde sürmekte midir? Evet. Ne diyoruz peki? 'Siyasi çözüm', 'barışçı çözüm...' Kürtler ne diyor? 'İnsan hakları', 'evrensel hukuk', 'demokratik cumhuriyet' vb... Bunlardan somut bir çözüm anlaşılıyor mu? Hayır, anlaşılmıyor," diyor ve ekliyor:.
"Mesele"nin adını tarihsel ve toplumsal mahiyetine uygun şekilde koymaktan kaçınmaktır. Böyle olduğu için askerler her defasında "düzeltme" zahmetine giriyorlar."
Hasançebi'ye göre "çözüm" denilen şeyin adını herkes kendince açıkça koysa, yani herkes en azından askerler kadar gerçekçi olsa, mesele kalmayacak. Çözüm mücadelesine geçilecek.
Aydınlar ve Kürtler "çözüm"den AB'yi anlıyor
Hasançebi, "Kürt meselesinin mahiyetine uygun çözümü için Avrupa Birliği'nde (AB) bulunacak her hangi bir imkan yoktur," düşüncesinde. "Olsaydı zaten Bask için, Kuzey İrlanda için, Romanya Macarları için; en yakın örneğe gelelim, Kıbrıs için olurdu."
"Birleşmiş Milletler (Annan) planı 'iki kesimli' ülke lafını AB hukukuna sokabildi mi? O zaman, 'Kürt sorunu' üzerine laf etmek isteyenlerin 'çözümü' açıkça söylemeleri kalıyor. Başka çaresi yok. Her keresinde askerler tarafından 'düzeltilmek' zorunda kalmak, ne aydınlar için, ne de siyasi partiler ve akımlar için, hoş bir şey değil."
Çözüm önerileri somutlaşmalı
"Federasyon mu? Otonomi mi? Özerklik mi? Yoksa Bosna'da örneğini gördüğümüz türden yeni bir biçim mi? Ya da bu devlet ve bu hükümetin dediği gibi mi?" diye soruyor Hasançebi ve Başbakan'ın Diyarbakır'da "Bizim için Edirneli de, Rizeli de, Konyalı da, Diyarbakırlı da aynıdır," dediğini hatırlatıyor.
"Oysa Kürtler tam da bunu reddetmiyorlar mı? 'Biz Konyalı, Edirneli, Rizeli gibi değiliz, Kürdüz ve Diyarbakırlıyız' demiyorlar mı? Buradan meselenin bir kimlik meselesi olduğu anlaşılmayacaksa, nereden anlaşılacak?"
Hasançebinin öngörüsüne göre "Bir NATO ülkesinde, Kürt meselesi mahiyetine uygun bir biçimde çözülemez".
"O zaman sadece şu kalıyor: Kürt meselesi, NATO dışına, Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) kapsamı dışına, bölge toplumlarının kendileri hakkındaki kararı kendilerinin verecekleri yeni bir "evren"i oluşturmakla çözülür.
"
Serdar Şen: TSK meşruiyeti için terör ve güvenliği ön plana çıkarıyor
Ordu üzerine çalışmalarıyla tanınan Serdar Şen, Türkiye'deki tüm iktidar bileşenleri "Kürt Sorunu"nu daha kapsamlı bir şekilde ele almak zorunda diyor.
"Bu sorunun çözülmesi yada çözülmemesi durumunda Ankara'da iktidar ilişkileri yeniden düzenlenmiş olacak. İktidarın tüm bileşenleri kendilerin buna karşı en iyi şekilde konumlandırma çabasındalar.Erdoğan'ın, muhalefet ve orduyla karşı karşıya gelmesi de bununla bağlantılı."
Bölge politikalarının şekillenişi
Şen MGK toplantılarının öneminin giderek artacağını öngörüyor: "Ordu meşruiyetini ortaya koyma noktasında olacak. Kürt sorununda atılacak adımlar ülke dışına yönelik olarak da 'bölge politikaları açısından' çeşitli sonuçlar doğuracak."
Şen, "PKK üzerinden sürdürülen tartışmalarda ABD Irak'ı parçalamaya yönelik adımlarını Türkiye'ye attırmak istiyor," diyor.
"Irak'a istikrar getirmek iddiasıyla gelen Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) kontrollü bir kaos için geldiği görülüyor.Bölge dengeleri açısından Kürt bölgesini ayırmayı istiyor. ABD'nin Irak'ta, Şii ve Sunnilere karşı provokatif bazı adımlara ihtiyacı var. PKK dolayımıyla Kuzey Irak'a yapılacak operasyon Irak'ı ciddi kaosa sürükleyecek ve Irak'ın parçalanma sürecini hızlandıracak. Böylesi bir gelişme bölge ülkelerinde ve Türkiye ciddi sonuçlara yol açacak."
11 Eylül sonrasında güvenlik ve terör
Şen'e göre 11 Eylül sonrasında meşruiyet açısından iki kavram öne çıktı: Güvenlik ve terör. Türk Silahlı Kuvvetleri de ABD gibi son dönemde , meşruiyetini terör ve güvenlik kavramlarını kullanarak oluşturdu.
* 28 Şubat sonrasında ordu komutanları stratejilerini terörün küreselleştiği ve güvenliğin öncelikli sorun haline geldiği yaklaşımıyla kurdular.
* Türk Silahlı Kuvvetleri sözcüleri aracılığıyla, küreselleşmenin kaçınılmaz bir süreç olduğunu, ve küreselleşmeden herkesin farklı şey anladığını söylüyor. Kendisi de küreselleşmenin bölgeselcilik üzerinden yaşanması üzerinden tavır koyuyor.
* Terör ve güvenlik kavramları çerçevesinde atılan adımlar bu stratejisinden bağımsız düşünüldüğünde salt bir iç güvenlik sorunu gibi algılanabilir.
* Terör ve güvenliğe yapılan vurgu ideolojik zemini güçlendirdiği kadar bölgedeki güçler arasındaki ilişkilerin yeniden düzenlenmesinin aracı haline geliyor.
* TSK iç ve dış dinamikleri gözeten bir yerden yeni gelişmeleri de dikkate alarak kamuoyunun önüne çıkıyor.(KÖ/EK)