ABD Başkanı Donald Trump, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun “Yüksek Düzeyli Genel Görüşmeler” haftasının açılışında yaptığı konuşmada mevcut uluslararası düzene meydan okudu.
“Globalizm sona erdi” diyen Trump, bütün ülkeleri "kendi yurtseverlikleri"nin peşinden gitmeye çağırdı. İklim değişikliğini “aldatmaca” ilan etti, göç politikalarını Avrupa’yı “cehenneme sürükleyen felaket” olarak hedef aldı. BM’yi “boş laf imal eden" bir yapı olmakla suçladı. Trump, ikinci dünya savaşının sonundan beri "uluslararası işbirliği" parolasıyla işleyen dünya düzeninin yerine açıkça çıplak güce dayalı bir piramid halinde yükselen ve mekezinde kendi hükümetinin yer aldığı bir dünya düzeni teklifi etti
Trump BM Genel Kurulunda ne dedi?
Trump'ın konuşmasına yön veren eksenlerin başında küreselciliğin sonlandırılması geliyordu.
“Küresel göç rejimi, enerji ve iklim… Küreselcilerin dayattığı bu ideolojiler, dünyadaki başarılı ulusları yok etmenin eşiğine getirdi.”
Trump Avrupa'yı hasım olarak karşısına aldı ve göç politikalarının “ülkelerini cehenneme götürdüğünü" iddia etti.
İklim krizi ve yeşil enerji politikalarını "sahtekârlık" olarak niteleyen Trump, BM'nin gelecek perspektifinin yapı taşı olan "iklim değişikliği" ve "iklim krizi" saptamalarını “dünyaya karşı işlenmiş en büyük aldatmaca” olarak lanetledi ve “bu yeşil sahtekârlıktan uzaklaşmazsanız, ülkeleriniz batacak.” kehanetinde bulundu.
Trump Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altında kuruluşun kendisini insanlığın bir sorunu olarak resmetti.
“BM yalnızca çözmesi gereken sorunları çözmemekle kalmıyor, çoğu zaman bizim çözmemiz gereken yeni sorunlar da yaratıyor.” dedi ve BM etkinliklerini karikatürize ederek, “Gördükleri tek iş, çok sert ifadelerle bir mektup yazmak, ama sonra o mektubun arkasını asla getirmemek. Bunlar boş sözler. Boş sözler savaşları çözmez. Savaşları çözen tek şey eylemdir.” dedi ve kendisinin BM'nin başardığından çok daha fazla savaşı sona erdirdiğini bir kez de BM Genel Kurulu kürsüsünden iddia etti.
Trump'ın BM konuşmasının anlam ve önemi
Trump’ın konuşması, kendisiyle ilgili övünmelerinden ziyade, dünya sağı ve gericliğinin uluslararası düzenin geleceğine yönelttiği açık bir meydan okuma olması nedeniyle önem kazandı.
Trump ABD'nin sahip olduğu iktisadi ve askeri güç üzerinden çok taraflılığı reddederek BM ve diğer uluslararası kurumların otoritesini ve meşruiyetini sorgularken, ABD başta olmak üzere büyük devletler arasındaki güç dengesinden başka bir meşruiyet kaynağı olmayacağını ilan etti.
“Her ülke kendi yurtseverliğinin peşinden gitmeli” vurgusu, esasen dünyanın geleceğinin "herkesin herkesle savaşı" ilkesinin açıkça teyit edildiği bir çıplak güç düzeninin tanınmasıyla şekilleneceğinin ilanı oldu.
Trump, bu dünya düzeninin merkezinde ABD’nin yer alması gerektiğini herhangi bir dolayıma büründürmeden ilan etti. Dünya barışının mekaniğinin bütün ülkelerin birbiriyle rekabetini ABD'nin üstünlüğünün düzene sokmasından ibaret olduğunu açıkça duyurdu:
"Amerika Birleşik Devletleri, Birleşmiş Milletler'deki 193 ülkeden biri ve buna rağmen toplam bütçenin yüzde 22'sini ve hatta daha fazlasını ödüyoruz. Aslında, kimsenin fark etmediği kadar çok ödüyoruz. Amerika Birleşik Devletleri haksız bir maliyet yükü taşıyor. [...] Bu arada, hiçbir ulusun askeri veya mali olarak orantısız bir yük taşımaması gerektiğine inanıyoruz. Dünya ulusları, kendi bölgelerinde güvenli ve müreffeh toplumların teşvik edilmesinde daha büyük bir rol üstlenmelidir.
Zengin müreffeh devletlerin, eşitsiz bir dünyada daha geride ve daha çaresiz olanlarla dayanışmasını tümüyle bağlam dışı bir yaklaşımla, "globalizm" olarak niteleyen Trump zengin ülkeleri buna derhal son vermeye çağırdı:
"Başarılı, sanayileşmiş ülkelerden kendilerine acı çektirmelerini ve toplumlarını kökten bozmalarını isteyen globalist anlayış tamamen ve tümüyle reddedilmeli ve bu derhal yapılmalıdır."
Trump, Gazze'ye yönelik yoketme savaşının yeni bir ivmeyle Filisitin halkının üzerine çullandığı bir anda Birleşmiş Milletler Genel Kurulunu dünyanın mazlumları dediği Hristiyanlığın imdadına çağırdı: "Gezegenimizde bugün en çok zulüm gören din olan Hristiyanlık da dahil din özgürlüğümüzü koruyalım."
Trump'ın yönelişi ve olasılıklar
Donald Trump'ın dünyanın en zengin ve askeri açıdan en güçlü ülkesi olan ABD'ye verdiği yeni istikamet her şeyden önce savaş riskinin artışı olasılığını kuvvetlendiriyor.
Kendisinin bizzat dahil olduğu bir trend içinde başta BM olmak üzere uluslararası kurumların etkisizleştirilmesi, bölgesel krizlerin hiçbir zaman olmadığı kadar kolayca sıcak çatışmalara dönüşmesine olanak tanıyor.
İklim krizi inkârcılığının küresel ısınmayı kaçınılmaz olarak hızlandırması ve bunun da göç, gıda ve su krizlerini tetikleyecek olması ekolojik felaketin hızlanması anlamına geliyor.
Göçün kriminalizasyonu dolayısıyla mültecilere yönelik sertleşen politikalar yeni insani trajedilere kapı açıyor.
ABD’ye bağımlılığın dayatılması, küçük ve orta ölçekli devletlerin güvenliklerinin yalnızca Washington’ın rızasına bağlanmak zorunda bırakılması küresel eşitsizlik makasının alabildiğine açılması sonucuna varıyor.
Trump’ın BM konuşması “zırvalık” olarak geçiştirilemeyecek kadar tarihsel önemde. Bu konuşma, insanlığa işbirliği yerine çıplak güce dayalı yeni bir düzen teklifi. Kabul görürse, 21. yüzyılın geri kalanının savaşın ve ekolojik yıkımın olağanlaştığı bir döneme dönüşme tehlikesi insanlığın tepesinde asılı durmaya devam edecek.
(AEK)

