‘’Seks işçiliği söz konusu olduğunda translar için hiçbir yer cennet değildir ama seks işçileri için her yer cehennem...”
Kemal Ördek 2013’den bu yana Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nde yönetim kurulu başkanı. Uzun zamandır LGBTİ hakları aktivisti.
Kırmızı Şemsiye’yi, herkes seks işçileri hakkında konuşurken, seks işçileri bu tartışmanın dışında kaldığı için kurduklarını anlatıyor.
Kadın ve erkek seks işçilerinin yaşadıkları sorunlar, talepleri ve onlara yönelen şiddet konusunda çalışmalar yapan Kırmızı Şemsiye’nin kurucuları da yönetim kurulu üyeleri de seks işçilerinden oluşuyor. Türkiye’nin farklı illerinde seks işçilerini bir araya getirip eğitimler düzenliyorlar. Avukatlar için de benzer toplantılar düzenleyerek, bu alanda bilgilendiriyorlar.
Yaptıkları ev ziyaretleri ve görüşmelerle ortaya çıkan projelerin olumlu sonuçlar verdiğini anlatan Ördek, ulaştıkları seks işçilerinin hakları konusunda farkındalıklarının arttığını söylerken “Zaman zaman üniversiteler ile de çalışmalar gerçekleştiriyoruz, örneğin geçen sene Ankara hukuk fakültesin de yüksek lisans kapsamın da bir dönem boyunca seks işçiliği zorunlu ders olarak anlatıldı” diyor.
Derneğin başlıca amaçlarından biri de “fuhuş mevzuatını” değiştirmek.
Kemal Ördek’le Onur Haftası için geldiği İstanbul’da buluşup, seks işçilerinin hak mücadelesini konuştuk.
Ördek, şiddet, tehdit ve cebir içermediği sürece fuhuş suç olmaktan çıkarılması gerektiğini, böylece cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların seviyesi de düşeceğini çünkü ayrımcılıkla karşılaşmayan seks işçilerinin sağlık hizmetlerine gönüllü şekilde gidebileceğini ifade ediyor: “Her şeyin başı yasal tanınma ve güvence altına alınma. Bu kayıtsızlığında ortadan kalkması gerekir kayıtsızlık aynı zamanda güvencesizlik demektir.”
“Trans Kadın Seks İşçilerine Yönelik Şiddetin Haritalanması ve Hukuki Destek Projesi”nden ne gibi sonuçlar elde ettiniz?
Seks işçilerinin yaşadığı fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet ile ilgili veriler elde ettik. Buna ek olarak adalete erişim noktasında sınırlılıklar, zorunluluklar ve bariyerleri ve ihtiyaçları tespit ettik, öneriler geliştirdik. Her bölgede şiddet fazlaydı. Örneğin fiziksel şiddet söz konusu olduğunda bir veya daha fazla şiddet biçimine maruz kalmış kişilerin oranı yüzde 75. Cinsel şiddete deseniz yüzde 55, psikolojik şiddet yüzde 68 civarında. Bunlar çok yüksek oranlar. Üstelik bunlar sadece söylenenler, gerçekte oranlar daha yüksek olabilir.
Her iki trans kadın seks işçisinden biri polis şiddeti mağduru. Faillerin yüzde 50’si polis. Müşteriler, organize suç grupları, aile üyeleri, komşular, erkek arkadaşlar gibi değişen bir fail profili var. Adalete erişim çok düşük, ki bu hukuki destek çalışmalarının gerekliliğini gösteriyor. Fiziksel şiddet mağduru trans kadın seks işçilerinin sadece yüzde 25’i adalet mekanizmalarına başvurmuş, bu yüzde 25’in yüzde 10’u faillerin gereken cezayı aldığını düşünüyor. Bu çok kötü bir durum adalete erişim sıfır noktasında.
Dünya da bunun örneklerine baktığımızda toplumsal görünürlük ve yasalar arasında ki farklılıklar ve eksiklikler neler?
Tek bir örnek yok aslında. Avrupa içinde bile farklı örnekler mevcut. Sırbistan’da da çok büyük sıkıntılar var, Hollanda’da da, İngiltere’de de… Aslında doğusundan batısına dünyanın her yerinde şiddet var. Translar için hiçbir yer cennet değil. Eğitim seviyesi yükseldikçe görünen şiddetin seviyesi, raporlanan şiddetin seviyesi, vakaların görünürlüğü azalıyor olabilir fakat bu şiddetin olmadığı anlamına gelmiyor. Şiddet başka alanlara kayabiliyor, mesela ekonomik şiddet artabiliyor. Seks işçiliği söz konusu olduğunda ise translar için hiçbir yer cennet değildir demiştim ama seks işçileri için her yer cehennem. Dünyada sadece Avustralya South Wales eyaletinde ve Yeni Zelanda’da seks işçiliğinin suç olmaktan çıkarıldığı bir yasal model var. Geri kalan her yerde ya suç haline getirilmiş ya da bir takım cezalandırmalar mevcut. Bu nedenle kıyaslamak doğru olmaz her ülkeyi kendi bazında değerlendirmek gerekir.
Türkiye'deki seks işçilerinin toplumsal ve hukuksal olarak talepleri ve beklentileri nedir?
Seks işçiliğinin suç olmaktan çıkarılması gerekiyor. Şiddet, cebir, tehdit, baskı içermediği sürece, bu alanda atılan tüm adımların suç olmaktan çıkarılması gerekiyor. “Aracılar istismar eder, bir takım kriminal ağlar ortaya çıkar” gibi şeyler sadece bahane üretmektir. Şu anki Türk Ceza Kanunu zaten bu minvalde bir kanun ve hiçbir işe de yaramıyor. Aksine seks işçilerini hedef alıyor.
Bizim beklentimiz bir insanı cebir, tehdit, şantaj, şiddet kullanarak sektörde tutmanın, aracı olmanın cezalandırılması çünkü bunlar hali hazırda hak ihlalidir. Onun dışında sen adım atıyorsan, bu kişinin rızası dahilinde olmuş oluyor. Fuhuş başlı başına bir suç olarak algılanıyor. Devlet böyle bir algıyı meşrulaştırıp yasalaştırırken dolayısıyla toplumun algısı da bu yönde oluyor. Devletin toplumda ki bu algıyı ortadan kaldıracak şekilde yasayı düzenlemesi, topluma yönelik sosyal programlar geliştirmesi lazım.
Erkek seks işçilerinin yaşadıkları sorunlar, kadın seks işçilerinin sorunlarından hangi noktada farklılaşıyor?
Erkek seks işçileri görünür olmadığı için sorunları da görünür olmaktan çıkıyor. Sorunlar görünür olmaktan çıktığı takdirde hak ihlallerinin görünürlüğü ortadan kalkıyor. Bu noktada da erkek seks işçilerinin hak arama imkanları kalmıyor. Belgeleme ve raporlama mümkün olmadığı için hak arama stratejisi geliştirilemiyor. Görünmezliklerinin yanında nasıl görünür olacaklarını da bilmiyorlar. Kendileriyle ilgilenen sivil toplum kuruluşlarının olduğunu dahi bilmiyorlar. Dolayısıyla erkek seks işçilerinin bu konuda farkındalıklarının arttırılması için çalışmalar geliştirilemiyor. Tabi ki bu görünmezlik kadın seks işçilerinde de var. O alanda ortaya çıkan görünürlük hep yanlış bilgiler üzerinde ilerliyor. Polis tutanaklarından, araştırmadan, ismi geçen kadınlarla konuşmadan hiçbir hassasiyet gözetmeden haberler yapılıyor.
Kırmızı Şemsiye’nin önümüzdeki dönemde ne gibi projeleri var?
Birincisi kişilerin adalete erişim noktasında kapasitelerini güçlendirdiğimiz eğitim programlarımız var. İkincisi genelevlerde çalışan kadınların maruz kaldığı keyfi, hukuksuz polis ve valilik uygulamalarına karşı patronların ve milletvekillerin bilgilendirilmesini amaçlıyoruz. Ayrıca genelevlerin koşullarının seks işçilerinin hakları temelinde fiziken iyileştirilmesi için savunuculuk çalışmalarımız oalcak.
Cinsel sağlık ve üreme sağlığı alanında Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’yla çalışmaya devam ediyoruz. Buna ek olarak Eylül ayında BM’de Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin bir araya geleceği HIV ve seks işçiliği ilişkisi üzerinden önerilerin oluşturulacağı üst düzey bir toplantı gerçekleştireceğiz. Aralık’ta Ankara’da Halk Sağlığı Müdürlüğü yetkililerini fuhuşla mücadele komisyonu başkanlarını Ankara’ya davet edeceğimiz bir çalışma gerçekleştireceğiz.
Son olarak 13. İstanbul LGBTİ Onur Yürüyüşü’ne yönelik polis saldırısı hakkında bir değerlendirme yapmak ister misiniz?
Tek amacı LGBTİ olduğumuz için utanmadığımızı, hak ihlallerine maruz kaldığımızı, hak taleplerimiz olduğunu ifade etmek olan Onur Yürüyüşüne izin vermediler. Vermedikleri gibi TOMA’lar, plastik mermiler ve biber gazları ile feci şekilde müdahale ettiler. Hepimiz yoğun saldırı altında hareket edemez hale geldik. Birçok LGBTİ, polis tarafından tartaklandı, kötü muameleye maruz kaldı. Şahsen ben de polis tarafından hakarete maruz kaldım. Elimizde silah, bomba yoktu. Sadece gökkuşağı bayraklarımız ve eşitlik için attığımız sloganlarımız vardı. Buna rağmen ortaya çıkan bu tahammülsüzlük tablosu, AKP'nin sesimizin gün geçtikçe güçlenmesi karşısında korktuğunu gösteriyor. Bizleri gün geçtikçe destekleyen daha fazla sayıda milletvekili, belediyeler, ünlüler ve farklı toplumsal kesimlerin bu hallerinden ürkmüştür hükümet. Ramazan dediler, din-ahlak dediler; ancak kendi tanımladıkları din ve ahlakın temel özellikleri olan iyilik, merhamet ve anlayıştan son derece uzak bir tablo ortaya çıkardılar. 13 yıldan bu yana tek bir sorun dahi çıkmadan düzenlenen yürüyüşü engellediler, “bu bizim hakkımız” diyenlere de şiddet uyguladılar. Devlet terörü bu defa LGBTİ'leri hedef aldı. Yeni bir dönemin başladığını düşünüyorum; bu dönemde devletin bu sert uygulamalarının LGBTİ örgütlenmeleri açısından daha fazla tecrübe edileceği kanaatindeyim. Tam da bu sebeple, herkesin LGBTİ'lerin yanında daha fazla durması gerekiyor. (DŞ/ÇT)