Adem Sakal, 37 yaşında başarılı bir avukat. Meslek hayatının büyük bir bölümünü, müstehcen bulunan eserleri savunarak geçiriyor; çünkü yedi yıldır 'Cinsel Kitaplar Serisi” sebebiyle mahkeme koridorlarına taşınan Sel Yayıncılık’ın avukatlığını yürütüyor. Geçmişi bugününden çok farklı. İlk gençlik yıllarında Cemaat'le tanışan Sakal, onu Cemaat evlerinden Muzır Kurulu'nun karşısına götüren dönemi bianet'e anlattı.
Nasıl bir dünyaya doğdunuz?
Karadeniz'in ortasında Merzifon'da, muhafazakar, Sünni Türk, orta-alt sınıf bir aileye doğdum. Bu denklemde fazla seçeneğin yok. Olman gereken insan bellidir. Kemalist değilsen, dindar olursun. Anadolu Lisesi'ni kazanmasaydım, İmam Hatip'e gidecektim.
Yatılı mı okudunuz?
Evet. Samsun Anadolu Lisesi'nde, eve 120 kilometre ötede. Düzenli olarak namaz kılıyordum. Çevredeki 'ağabey'lerin arasına girmem uzun sürmedi. Cemaatle tanıştığımda orta ikideydim, üniversite 3'e kadar.
Fettulah Gülen Cemaati yani...
Tabii, talebelerim vardı; "ağabey"dim. Hala bana "mürşidim" diyenler var.
Cemaat evlerinde mi kalıyordunuz?
Evet. Evler, öğrenci evi gibidir. Erkekler "Ağabey evi"nde, kadınlar "Abla evi"nde kalır. Gülen'in kitapları okunur, ibadet edilir ve çalışmalar yapılır.
Ne tür çalışmalar?
Örgütlenme çalışmaları. Mesela, Cemaat'e insan çekmek büyük bir görevdir. Bizim evin sorumluluğu İstanbul Erkek Lisesi ve Cağaloğlu Anadolu Lisesi öğrencileriydi.
"Kadınlara altı metreden fazla yaklaşmazdık"
O okullarda okumuyorken, öğrencilerle nasıl tanışıyordunuz?
Veli toplantıları çok uygun ortamlardır. O günlerde okullara girmek çok kolay olur. Gidip velileri izler, muhafazakar görünenleri takibe alırsın. Çocuklarının isimlerini not alırsın. Sonra listeler çıkar ve o çocukların gittikleri mekanlara gidilir.
Çok meşakkatli!
Ama işe yarar bir yöntem. Tanıştığımız çocuklara cemaati tanıtırdık, çekebildiklerimizi çekerdik. Böylece okul içinde adamlarımız olurdu, o zaman süreç daha kolay işliyor haliyle.
Cemaat'te söylenildiği kadar organize bir yapı var mı?
Her şey en ince detayına kadar planlı ve inanamayacağınız kadar organizedir.
O evlerde "kadın" nedir?
Uzak durulması gerekendir. Kadınla ilgili emir bellidir: altı metreden yakınına yaklaşılmaz.
Nasıl yani? Tek başınıza yolda yürüyorsunuz, çok güzel bir kadın size doğru geliyor. Kaçıyor muydunuz?
Bunu önlemek için de bir kural var. Sokağa yalnız çıkmamamız gerekirdi, her zaman yanımızda biri olmasına dikkat ederdik.
"Cemaat'ten uzaklaşmam uzun zaman aldı"
Gülen, sizin için neydi?
Allah'ın bu yüzyıl için seçmiş olduğu insandı. Müceddit derler; asrın din yenileyicisi.
20. yüzyılın Said Nursi'si gibi mi?
Aynen öyle. Bu yenileyiciler peygamberin vekili olarak görülür. Cemaat için 21. yüzyılda o isim Fettullah Gülen olarak kabul edilir.
Size "Ben ne yapıyorum" diye sorduran şey neydi?
Yeni Yüzyıl Gazetesi yeni çıkmıştı. Her gün her sayfasını okurdum. İstanbul Hukuk'ta, üniversite ikinci sınıftaydım sanırım. O dönemde ev imamıyla da sürtüşmeler yaşamaya başlamıştım.
Ev imamı?
Cemaatin evleri dört-beş kişiden oluşur. Her evin bir imamı vardır. Dört-beş evden de bir semt oluşur. Dört-beş semtten de bir bölge oluşur. Bölgelerin, şehirlerin ve kıtaların imamları vardır. Onlar atanmıştır. Ne derlerse o olur. Ben evdeki imamla takışıyordum. Aslında düzenle sorun yaşamaya başlamıştım ama bunun kişisel bir sorun olduğunu düşünüyordum, yavaş yavaş sorgulasam da Cemaat'e hala inanıyordum.
Sonra ne oldu?
Uzaklaşma dönemine girdim, uzun zaman aldı. Ev'den ayrıldım ama yaklaşık bir yıl Cemaat'e, Fettullah Gülen'e tek bir laf söyletmedim. Dışarıda kaldıkça, dışarıdan bakmaya başladım ve sonunda değiştim.
Aileniz nasıl karşıladı bu değişiminizi?
Ailemle uzun zamandır yakın bir ilişkim yok. Onlar milli görüş kanadında yer alır. Cemaat'e girdiğimde bozulmuştu zaten ilişkimiz.
Allah'a inanıyor musunuz?
Evet, inanıyorum ama dinle ilişkim vicdani bir temelde. Ramazan'da içki içerim fakat kimsenin hakkını yemem, emek sömürüsü yapmam.
"Muzır Kurulu yedi yıldır aktif olarak hayatımda"
40'lı yaşlarınıza yaklaşıyorsunuz. Geçmişinizden ne öğrendiniz?
En önemlisi bugünü daha rahat okuyabilmemi sağlayan deneyimi edindim. Yaftalanmadan konuşmak çok zor ama şu var: Kur'an-ı Kerim der ki, "Din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın." (Bakara Suresi 193. ayet)
Yani?
İslam, diğer dinler gibi değil. Senin tüm hayatını organize etmeye yetecek kadar detaylıdır. Günahı engellemek, inananların görevidir. Bu yüzden senin tüm sosyal hayatına müdahale etme hakkını kendilerinde doğal olarak görürler. Ben bundan korkarım.
Bugün, Muzır Kurulu'nu en rahatsız eden kitapların savunuculuğunu yapan avukatsınız. Önceki haliniz, duruşmada 'Yumuşak Makine'yi savunan Adem Sakal'ı görse, ne derdi?
"Tövbe tövbe şeytan böyle gösteriyor!"
Kaç yıldır sansürlenmeye çalışan edebi eserleri savunuyorsunuz?
Sel Yayıncılık'ın davalarına 2004'den beri bakıyorum. İlk dava, Metin Üstündağ'ın Pazar Sevişgenleri ve Enis Batur'un Elma'sıydı. Yani Muzır Kurulu yedi yıldır aktif olarak hayatımda.
"Kurul raporuna değil, edebiyata üstünlük tanınmalı"
Bu davaların işlevi nedir? Sonuçta kitaplar toplatılmıyor artık.
Davalar, yazar, yayıncı ve çevirmen için para cezası ve altı aydan üç yıla kadar hapis istemiyle açılıyor. Kim basacağı kitap yüzünden ceza ödeyip hapis istemiyle yargılanmak ister ki? Davalar, baskı mekanizması işlevi görüyor.
Kim işletiyor bu mekanizmayı?
Değer yargıları ve ahlak anlayışı. Şöyle işliyor: Kitap basılıyor. Sen okuyorsun ve rahatsız oluyorsun; "Bu çocuklara zararlı bence" diyorsun. Savcıya ihbarda bulunuyorsun. Savcı, ihbarını kabul edip, eser hakkında soruşturma başlatıyor. Bilirkişiye ya da direkt Muzır Kurulu'na yolluyor. Gelen raporlara göre dava açıyor. Tüm bu süreçte ihbarcı vatandaşa gerek olmayabilir, çoğu savcı durumdan vazife çıkarıp süreci kendisi başlatıyor. Bu bir zihniyet sorunu.
Edebiyat çevrelerinin üzerindeki baskının azalması için atılması gereken en net adım nedir?
Türk Ceza Kanunu'nun müstehcenlikle ilgili 226. maddesinin yedinci fıkrasında, "çocuklara ulaşması engellenmek koşuluyla sanatsal ve edebi değeri olan eserler maddeden muaftır" deniyor. Bu ibare çok muğlak. Yani ben kitabı "yetişkin bölümü"nde sergilesem bile 14 yaşında bir çocuğun ona ulaşmasını engelleyemeyebilirim. Bu yüzden bu ibare kötüye kullanılabiliyor.
Yargılanan her eser bu maddeden mi yargılanıyor?
Türkiye'de yapılan tüm müstehcenlik soruşturma ve kovuşturmaları bu kanun hükmüne göre yapılıyor. Cinsel içerikli her edebiyat eseri, 226. madde kapsamında soruşturma ve kovuşturma tehlikesinde. Yedinci fıkradaki ibarenin değişmesi gerek.
Bu yeterli mi?
Bu tür davalarda bilirkişiler, üniversitelerin hukuk ve edebiyat bölümündeki akademisyenlerden oluşur. Onlar eser için, "Edebidir" kararı verirse edebiyata üstünlük tanınmalıdır; Muzır Kurulu'nun raporuna değil.
Kitap ve okur arasına hukukun girmeyeceği yıllar gelecek mi?
Elbette gelecek. Şu kabul edilecek: Müstehcen yayınlar, bir okur kitlesine hitap eder. Kimse bunu tercih etmek zorunda değil. Ama kitap ve okur, ayrıca kitap ve yazar, yayıncı, çevirmen arasına hukuk girmemeli. Elbette porno ya da müstehcen içerik çocukların erişimi dahilinde olmamalı. Ama bunun kontrol mekanizması, edebi eserleri mahkeme salonlarında yargılamak değil. (IC/ŞA)