Özgürlük Araştırmaları Derneği, “Türkiye’de Liberal Değerler 2024 Raporu”nun sonucunu açıkladı.
20 Mayıs - 10 Haziran tarihlerinde yapılan araştırmada, İstanbul, Kayseri, Ankara, Malatya İzmir, Trabzon, Bursa, Van, Antalya, Aydın, Adana, Mardin, Kocaeli, Erzurum, Antep, Eskişehir, Konya, Tekirdağ, Diyarbakır, Çanakkale, Mersin, Zonguldak, Hatay, Ağrı, Manisa, Kastamonu, Samsun ve Kırıkkale’de toplam 2 bin 11 kişiyle görüşüldü.
Araştırmaya katılanların dağılımına bakıldığında, görüşmecilerin, yüzde 32.1’i “milliyetçi”, yüzde 28.8’i “Atatürkçü”, yüzde 14.3’ü “demokrat”, yüzde 11.3’ü “dindar muhafazakâr”, yüzde 9.7’si “sosyal demokrat”, yüzde 9.4’ü “geleneksel muhafazakâr”, yüzde 7.4’ü “sosyalist”, yüzde 6.9’u “idealist”, yüzde 6.2’si “Kürt milliyetçisi”, yüzde 5.1’i “Yeni Milliyetçi”, yüzde 4.9’u “liberal”, yüzde 3.2’si “Kemalist”, yüzde 1.5’i “radikal İslamcı”, yüzde 1.2’i “Komünist”, yüzde 1.2’si “İslamcı”, 0.5’i “anarşist” olarak kendini tanımladı. “Diğer” diyenlerin oranı 0.8, “Hiçbiri” yanıtı verenlerin oranı ise 13.8 oldu.
Araştırmada birçok başlıkta soru yöneltildi.
“Ekonomik özgürlükler” başlığında görüşmecilere “Kiraların düşmesi için devletin kira artışlarına sınırlama getirmesi gerekir” diye soruldu.
Katılımcıların yüzde 50’den fazlası “Kesinlikle katılıyorum”, yüzde 38.44’ü ise “katılıyorum” dedi.
“Kapitalizm yoksulluğu artırır” ifadesine “katılıyorum” ve “kesinlikle katılıyorum” diyenlerin oranı yüzde 50’yi aştı.
"Devletin kamuya personel alımı arttırılmalı"
Görüşmeciler, “İşsizliğin azalması için devletin kamuya personel alımı arttırılmalıdır” ifadesine de oldukça olumlu baktı. Katılımcıların yüzde 78,47 bu politikayı desteklediğini söyledi.
“Enflasyonun kontrol altına alınabilmesi için marketlerdeki fiyatlar daha sıkı denetlenmelidir” diyenlerin oranı yüzde 93 oldu.
Yani toplumun neredeyse tamamı, devletin fiyatları denetlemesiyle enflasyonun kontrol edilebileceğini düşünüyor.
“Ekonomide devlet kuralları koymalı ama ekonominin işleyişine müdahale etmemelidir” önermesine katılanların oranı yüzde 58,77’i, katılmayanların oranı ise yüzde 25,56 oldu.
Devletin yetkileri sınırlı olmalı
Katılımcılara, “Hukuk devleti ve anayasa” başlığında da görüşleri soruldu. “Devletin yetkilerine hiçbir sınırlama getirilemez” fikrine katıldığını söyleyenlerin oranı 32,12 oldu. Görüşmecilerin, yüzde 54’ü devletin yetkilerinin sınırları olması gerektiğini düşündüğünü söyledi.
“Devletin menfaatleri ve bekası bireyin haklarından önce gelir” önermesine katıldığını söyleyenlerin oranı yüzde 37,94 oldu. Katılımcıların yarısına yakını katılmadığını belirtti.
“Cumhurbaşkanı yüksek yargı organlarının üyeleriyle, gerektiğinde karar verecekleri dosyalarla ilgili görüşebilir” fikrine ise görüşmecilerin yüzde 40,82’si makul gördüğünü söylerken, yüzde 40,28’i karşı çıktı.
“Adalet Bakanının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) üyesi olmasında bir sakınca yoktur” ifadesine katılmadığını söyleyenlerin oranı 44,11 oldu. Katılımcıların yüzde 33,31’i bu önermede sorun görmediğini belirtti.
"Yerel yönetimlerin yetkileri artırılabilir"
“Hükümet kararlarını beğenmediği hakimleri başka yerlere tayin edebilmelidir”, katılımcıların yüzde 24,46’sı bu tayinleri destekliyor, yüzde 60,37’si karşı çıkıyor.
“Hükümet kendi görüşüne muhalif kişileri kamu görevine atamayabilir”, görüşmecilerin yüzde 64,45’i karşı çıkıyor, yüzde 22,22’si desteklediğini söylüyor.
“Yerel yönetimlerin (Belediyelerin vb.) yetkilerinin artırılması ülke bütünlüğünü tehdit eder”, katılımcıların yüzde 28,59’u yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılmasını ülke bütünlüğüne tehdit olarak görürken, yüzde 52,31’i güçlü yerel yönetimleri ülke bütünlüğü açısından tehlikeli bulmadığını belirtti.
İnsan hakları evrenseldir
“Ağır bir suç işlediğinde şüpheliyi konuşturmak için gerekirse kolluk görevlileri zor kullanabilir” katılımcıların yüzde 45,94’ü şüphelilere zor kullanılabileceğini yani işkence yapılabileceğini savundu. Görüşmecilerin yüzde 38.88’i kolluk kuvvetlerinin şüpheliyi konuşturmak için zor kullanmasına karşı çıktığını söyledi.
“Irkı, inancı, cinsiyeti, dili, cinsel yönelimi ne olursa olsun bütün insanlar değer bakımından eşittir” ifadesine katıldığını ifade edenlerin oranı 88’i geçiyor. Katılmadığını belirtenlerin oranı ise yüzde 7 oranında oldu.
“İnsan hakları Batı kültürüne ait bir kavram ve Batının dayatmasıdır” katılımcıların yüzde 66,09’u insan haklarının evrenselliğini vurguluyor ancak yüzde 21,38’i insan haklarını Batı’nın dayatması olarak gördüğünü ifade etti.
"Herkes eşit oy hakkına sahip olmamalı"
“Seçimler, Siyasi Partiler ve Demokrasi” başlığında yönetilen “Medyanın belirli adayları veya siyasi partileri haber yapması, hükümet tarafından engellenebilir” önermesine katılımcıların yüzde 64,95’u katılmadığını söyledi. Bu fikre katıldığını söyleyenlerin oranı yüzde 22 oldu.
“Bazı siyasi partilerin veya kişilerin aday olmaları, adil olmayan bir şekilde engellenirse, seçme hakkı özgürce kullanılamaz” önermesine katılımcıların yüzde 68,08’i katıldığını söyledi. Bu ifadeyi desteklemediklerini belirtenlerin oranı yüzde 16’ya ulaştı.
“Herkesin eşit oy hakkına sahip olması, demokrasinin kalitesini düşürmektedir” katılımcıların yüzde 31,92’si bu fikre katıldığını söyledi. Neredeyse her üç kişiden biri “eşit oy ilkesinin” demokrasinin kalitesini düşürdüğünü ifade etti. Eğitim düzeyi arttıkça bu argümana katılım da arttı.
Etnik ve dini partilere yaklaşım
“Etnik temelli siyasi partilerin kurulması engellenmelidir”, katılımcıların yüzde 17,8’i “kararsız” olduğunu ifade etti. "Katılıyorum" diyenlerin oranı 35,4 olurken katılmayanların oranı 39,58 oldu.
“Din temelli siyasi partilerin kurulması engellenmelidir” bu fikre katıldığını söyleyenlerin oranı yüzde 44 olurken, katılmadığını söyleyenlerin oranı ise 35,94. Kararsızların oranı 13,53, “fikrim yok” diyenlerin oranı ise yüzde 6.
Facebook, Twitter ve Tiktok yasağı onaylanmıyor
İfade özgürlüğü başlığında yöneltilen, “Facebook, Twitter ve Tiktok gibi sosyal medya platformlarında hükümeti zor duruma düşürecek yayınlara erişim engellenmelidir” önermesine katılımcıların sadece 28,79’u destekledi. Görüşmecilerin yüzde 55,44’ü erişim engelini onaylamadı.
“Gazetecilerin Cumhurbaşkanına ya da politikacılara hakaret etmesi hapis cezasını gerektirir” önermesini katılımcıların yüzde 53,81’i destekledi, yüzde 29,29’u karşı çıktı.
“Hükümetin politikalarını destekleyen medya organları resmi ilanlar ve diğer kamusal kaynaklar yoluyla hükümet tarafından maddi olarak desteklenebilir” görüşmecilerin yüzde 59,42’si bu önermeye karşı çıktı, yüzde 24,76’sı destekledi. Bu önermeye 18-24 yaş arası mesafeli dururken; 45-54 yaş grubu hükümetin kendine yakın medya organlarına kaynak aktarmasına en sıcak bakan grup oldu.
“Hükümetin politikalarını eleştiren medya kuruluşlarına Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından yayın durdurma ya da para cezası verilmelidir” ifadesine katılımcıların önemli bir kısmı karşı çıktı. Görüşmecilerin 63,6’sı katılmadığını söylerken; yüzde 23,17’si onayladığını belirtti.
Kimse mahallesinde kilise, sinagog ve cemevi istemiyor
Dinî Özgürlükler başlığında, “Hristiyan, Yahudi, vb. dinlere mensup kişilerin kitap, gazete ve radyo gibi yayınlarla tanıtım yapması yasaklanmalıdır” ifadesi soruldu. Katılımcıların yüzde 39,48’i İslam dışındaki dinlerin tanıtım yapmasında bir sakınca görmediğini belirtti. Fakat katılımcıların 42,71’i bu yasağı desteklediğini ifade etti. Yasaklama talebi, yaş yükselip eğitim düştükçe daha çok arttı.
“Mahallemde bir sinagog ya da kilise açılmasına izin verilmemelidir” bu soruda katılımcıların yüzde 43,96’sı kendi mahallelerinde bir sinagog ya da kilise açılmasını istemediğini belirtti. Mahallerinde sinagog ya da kilise açılmasında sakınca görmeyenlerin oranı ise yüzde 39,93 oldu. Yine yaş arttıkça ve eğitim düzeyi düştükçe yasaklama talebi artıyor.
“Mahallemde bir cemevi açılmasına izin verilmemelidir” ifadesine destek yüksek oldu.
Katılımcıların yüzde 49,68’si kendi mahallelerinde cemevi açılmasında sakınca görmese de yasaklanmasını talep edenlerin oranı 33,96 oldu.
Bu soruda da yükseldikçe ve eğitim düştükçe mahallesinde cemevinin açılmasının engellenmesini isteyenler arttı. Her üç katılımcıdan biri Hristiyanlık ve Yahudilik gibi dinlere karşı olduğu gibi Alevilerin ibadethanelerine de karşı çıkıyor.
Eylem yasağına ve polis şiddetine tepki
Örgütlenme özgürlüğü başlığında ise “Silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yapılmasını devlet engelleyebilir” ifadesi yöneltildi toplumun yarısından fazlası (54,15) engellemeye karşı çıktı. Engellenmesi gerektiğini söyleyenlerin oranı yüzde 34 oldu.
“Kolluk görevlileri (polis) barışçıl gösterileri engellemek için sert müdahalelerde bulunabilir”, ifadesine karşı çıkanların oranı yüzde 66,24 iken, müdahaleyi savunanların oranı yüzde 23,92 oldu. Bu ifade yaş yükseldikçe ve eğitim düzeyi geriledikçe daha çok kabul görüyor. Önermenin en çok desteklendiği gruplar emekliler ve ev hanımları oldu.
Örgütlenme hakkına en negatif bakılanlar
“Aşağıdaki gruplardan hangileri örgütlenme özgürlüğü (ör. dernek kurma) kapsamı dışında tutulmalıdır?” diye soruldu.
Katılımcıların yaklaşık yarısı tüm Türk vatandaşlarının örgütlenme hakkı olduğunu savunurken, buna karşı çıkanlar arasında yaklaşık her üç kişiden biri (32,62) LGBTİ+ bireylerin, örgütlenme hakkına sahip olmaması gerektiğini söyledi.
Bu eğilim yaş arttıkça daha da arttı. Ev hanımları ve kamu çalışanları LGBTİ+ bireylerin örgütlenme özgürlüğüne en negatif yaklaşan gruplar oldu.
Kürtçe ve Arapça eğitime tepki
Azınlık hakları ve göçmenler başlığında, “Arap nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde Arapçanın Türkçe ile birlikte eğitim dili olması kabul edilemez” ifadesi soruldu.
Arapçanın Türkçe ile birlikte eğitim dili olmasına katılımcıların yüzde 66,78’i karşı çıktı. Destekleyenlerin oranı ise sadece yüzde 19,14 oldu.
Bu önermeye en yüksek tepkiyi kendini “ülkücü”, “milliyetçi” ve “Atatürkçü” olarak tanımlayanlar gösterdi.
“Kürt nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde Kürtçenin Türkçe ile birlikte eğitim dili olması kabul edilemez” sorusuna tepki gösterenlerin oranı da yüksek oldu.
Kürtçenin Türkçe ile birlikte eğitim dili olmasına katılımcıların yüzde 59,72’si karşı çıkarken; yüzde 27,05’i destekledi.
Arapçada olduğu gibi kendini “ülkücü”, “milliyetçi” ve “Atatürkçü” olarak tanımlayanlar, Kürtçenin Türkçe ile birlikte eğitim dili olması önermesine en yüksek sesle karşı çıkanlar oldu.
(RT)