Kimi zaman abla, kimi zaman "örtmenim" oluyordum çocukların arasında..Bu dersi almadan önce de gidiyordum ben yuvaya, ancak gidişlerimin sürekli hale gelmiş olması çocuklarla iletişimimin artmasını, birbirimize daha da bağlanmamızı sağlıyordu.
Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğrencileri olarak bizler, 2002-2003 döneminden beri toplumsal duyarlılık dersi alıyoruz. Dönem boyunca toplam 14 hafta, kurumlara haftada bir gün giderek devam ediyoruz. Dersin denetimi kurum yetkililerinin kaşesinin olduğu çizelgelerle sağlanıyor.
Dersin ilk açıldığı dönem de, Devlet Bakanı Hasan Gemici zamanında, göç alan banliyö bölgelerinde açılan toplum merkezleriyle çalışılıyordu. Öğrenciler kurumlarda kalan çocuklara okul derslerine takviye niteliğinde etüt dersi veriyorlardı.
Hayır diyemeyen "örtmen"
Neler yapmıyorduk ki çocuklarla? Onlar hep oyun oynamak istiyorlardı çünkü belki de ilk defa hayır diyemeyen farklı bir örtmen bulmuşlardı..Anlaşmalar yapıyorduk, önce ödevlerini biraz yapıyorduk sonra sohbet ediyorduk.
Okuldaki arkadaşlarından bahsediyorlardı, ya da ailelerinin aramasını hasretle beklediklerinden ya da görüşme günlerinde başka bir yuvada olan kardeşlerini göreceklerinden.
Hepsinin bambaşka hikayesi vardı. Her hafta farklı hikayeler dinliyordum, yorum yapmamam sıkıca tembih edildiğinden susuyordum. İsyan ettikleri noktalarda dayanamıyordum bazen. Belleğimde o kadar net ki, tombik yanaklı Mustafa'nın yazın bahçede hep beraber "yerden yüksek" oynarken bir anda köşeye çekilip "Yeter artık annemlerin aramasını istiyorum, dayanamıyorum" deyip ağlamaya başladığı an. Ne yapacağımı şaşırmıştım o an; sanki söyleyecek tüm sözler tükenmişti. Sadece sarılabilmiştim Mustafa'ya.
Yetkililer de şaşırdı
Kuruma ilk gittiğimde geliş amacımın, ders kapsamında olmasına yetkililer de şaşırmıştı. Ancak kurum yetkilisinin sıcak tavrı sayesinde hemen başka öğrencileri de yönlendirmiştim.
Dersi veren hocamız, Doç. Dr. Özden Zeynep Oktav, kurumlardan ve derse her geçen yıl artan ilgiden çok memnun. Bizlerin bu ders sayesinde farklı gelir düzeyinden kesimlerin sorunlarını ve yaşam tarzlarını birebir görerek, kendi çevrelerimizin dışında yaşayan, farklı kültür ve geleneklere sahip insanları tanımaya başladığımız için heyecanlı.
Dersi alan tüm öğrenciler ayda bir yapılan toplantılarda çalışmaların verimli olup olmadığını tartışmak ve deneyimleri paylaşmak için buluşuyor. Dersin 3 kredi olması nedeniyle, bu ders de diğer zorunlu dersler kadar önemli öğrenciler için.
Cezaevleri, hastaneler de var
Açıldığı ilk dönemlerde sadece toplum merkezleri ders kapsamındayken, artık Ümraniye Kapalı Cezaevi, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, Bahçelievler 80. Yıl Çocuk ve Gençlik Merkezi, Üsküdar Hasan Tan Çocuk Yuvası gibi kurumlarla beraber TOG ve TEGV'nin de desteği alınarak devam ediliyor.
Geçen bahar dönemi, Ümraniye Kapalı Cezaevine giden Fuat Tuncer, 18–40 yaş arası mahkumlara üniversite sınavına hazırlıyordu ve sınava giren öğrenciler yüzde 80 başarı göstermişti.
Fuat "Mahkumlarla beraber çalışmaya başlayınca, insanın önyargıları kırılıyor, bakışı değişiyor" diyor.
Gizem Cimşit de Kocamustafapaşa Toplum Merkezi'ne gidiyor, 6 ve 7. sınıflara matematik ve İngilizce çalıştırıyordu. "Yoksulluktan dolayı dersaneye gidemiyorlardı. Ben de öğretmenliği tadıyordum. Mutluydum."
Bu dersle sadece kendimize değil, başkalarına, özellikle de ihtiyacı olan insanlara yardım ediyor olabilmemiz, hepimizin ortak saptaması. Aynı zamanda farklı hayatlara ortak olmamız, öğretmenlik duygusunu yaşayabilmemiz de kendimizi işe yarar hissetmemizi sağlıyor. (NŞ/TK)