*Fotoğraf: bianet. Mekan: 44a Sanat Galerisi
Psikolog ve yazar Gündüz Vassaf ile ayrımcılıktan sonra bir türlü kendine gelemeyen sinirli halimizi, toplumdaki kültürel değişimleri de konuştuk. Asabi olmak için mazaretimizi bize söyledi, ama kötümserlik konusunda hakkımız olmadığını düşünüyor, "Kötümserlik düzenin propagandasıdır" diye konuşuyor.
Vassaf tanzim satışlarla ilgili ise "Başarısız ekonomi politikası nedeniyle devletin serbest piyasayı engellemesi malın sonunu getirir. Kara borsayı başlatır, takası başlatır" diyor.
Türkiye'nin toplumsal psikolojisini nasıl görüyorsunuz? Sokakta, evde, işte, herkes her şeye bağırıyor, giderek daha sinirli oluyoruz...
Sinirlilik var, çünkü özgürlük yok. İnsanlar istediği gibi bağırıp çağıramıyor, ve bu 10-15 yıldır böyle. İki devlet varken Türkiye'de, yani bir Fetullah cemaatinin devleti varken, korkmayan yoktu 'telefonum dinleniyor' diye.
Belki söyleyecek bir şeyi de yok telefonda "nasılsın, seni seviyorum" diyecek, dedikodu yapacak ama korkuyordu.
Şu anda da korku var, hapishaneler doldu taştı. Korku toplumlarında insan azıcık bağırıp çağıramıyorsa, sanatını özgürce ifade edemiyorsa, her şeyde hakaret davası açılıyorsa, korkudan sanatını gösterebileceği bir yer yoksa, karikatür yoksa, o zaman insanlar ancak birbirlerine patlayabiliyorlar.
"Gözünün üstünde kaşın var" diye kızıyor insanlar birbirine. Başka bir şeye kızamıyoruz, kızsak bedeli büyük.
"Hükümet politikası herkesi Türk-İslam sentezine asimile etmek"
Kültürel açıdan yeni kuşağa nasıl bakıyorsunuz? Muhafazakarlaştırma hedefi tutuyor mu?
Hükümet politikası Türkiye'de 80 küsür milyonu kendine özgü Türk-İslam sentezine asimile etmek. Eski Başbakan Davutoğlu'nun şöyle bir lafı vardı "Türkiye'de herkes ya AKP'li ya da bir gün AKP'li olacak".
Tek millet, tek bayrak, tek vatan... Tek ne olursa olsun insan tekleşmek istemiyor. Hele yeni kuşaklar.
Tutmaz bu. Niçin tutmaz? Bir yurt dışında yeni bir hayat kuranlar var. Eğitimli insanlar, para kazanma tecrübesi olanlar, gençler. Bundan Türkiye kaybeder.
Ama şu da oluyor. Ülkede bir kültür değişimi yaşanıyor. Bir yandan hükümet herkesi tek bir kültüre asimile etmeye çalışırken yurt dışına gitmeyen, gidemeyen birçok kişi ve aile şehirlerden Anadolu'ya özellikle Ege kesimine göçüyor.
Osmanlı ve cumhuriyet tarihinde Anadolu sürgün yeriyken, ilk defa şehirli insan, şehir kültürü almış insan Anadolu'ya taşınıyor. Çocukları orada okullara gidiyor. Oradaki çocuklarla kaynaşıyor. Müzikleri, kitapları, yaşam anlayışları, kız erkek ilişkileriyle dalga dalga yeni kuşaklara yayılan bir kültür göçü.
Şehrin Anadolu'ya kültür göçü. Ve bu göç kültürü hükümetin vermek istediğinden bambaşka bir kültür. İstanbul'dan giden ailenin çocuğuyla Milas'taki çocuk kültür paylaşıyor, oyun oynuyor, yeni bir dünya yaratıyor.
Bu yeni dünya bambaşka bir dünya. Bir siyasi parti tarafından tepeden inme yaratılmak istenen, şeklen tutan ruhen tutmayandan farklı bir dünya. Tepeden inen her şeye bir tepki olur.- Bunu hükümet de biliyor.
Çünkü onlar, "Bakın" diyor "Cumhuriyet tepeden inme kuruldu tutmadı". Şimdi onlar da geçmiş asırların küllerinde kıvılcım arayarak aynı şeyi yapıyor. Bu da tutmaz, tutmuyor zaten, başka bir kültür göçü var, o tutuyor.
"Umut kötü bir kelime, gerçekçi iyimserim"
İki sene önce çıkan kitapta da umuttan yana bir tavrınız vardı....
Umut kötü bir kelime de... Umut kelimesini sevmiyorum. Çünkü cennete gitmek de bir umut ve cennete gideceğim diye bu dünyanın, düzenin, kahrını çeken çok insan var. Ben kendimi gerçekçi iyimser olarak tanımlıyorum.
"Kötümserlik düzenin propagandasıdır"Gündüz Vassaf'a onun gerçekçi iyimserliğinin aksine kişisel kötümserliklerimizden bahsederken şöyle diyor yeni kuşaklar için: Kimsenin kötümser olmaya hakkı yok. İyimserlere inanmıyor onların dediklerine ham hayal olarak bakıyorsak bile, kötümserliğimizi veba gibi etrafa salmamalıyız. Kötümserliğimizi yayıyorsak bizi kötümser yapanların iktidarına yağ sürüyoruz demektir. Kötümserlik yenilgiyi kabul etmek, 'hiçbir şey yapamayız' demek, muhalefeti öldürmek demek. Hiç olmazsa kötümserliğini kendine sakla. Karşı geldiğini, ne kadar demokrat olduğunu gösterdiğini sanarak kötümserliğini sergilemektir. Kötümserlik düzenin propagandasıdır. Bizi edilgen kılar, iktidarı güçlendirir. |
"Anadolu aydınlanmasına yol açacak bir kültürel göç var"
Türkiye ile ilgili gerçekçi iyimser olabiliyor musunuz?
Kültür göçü var işte. Rakamlar ortada, bu bir kültür göçü. Bir Anadolu aydınlanmasına yol açacak bir göç. Bu tam da gerçekçi iyimserlik. Milliyetçliğin değil vatanseverliğin, küresel ısınmaya karşı doğayı da sahiplenerek gezegenli olma bilincinin göçü.
Yakın geleceğe ilişkin gerçekçi iyimserliğiniz var mı?
Aslında kendiliğinden olan, doğaçlama olanla hayat değişiyor, biz değişiyoruz. Düdüklü tencere bastırınca, seçenekler azalınca insanlar kendi seçeneklerini yaratıyor.
Kendi seçeneklerini yaratması özgürleşmesi demektir. Çünkü egemen düzenin müdahale etmeyeceği, edemeyeceği, etmeyi aklından geçiremeyeceği o kadar çok özgürlük alanı var ki günlük yaşamımızda.
Partilere, derneklere, okullara baskı arttıkça, üniversite hocaları kapıkulluklarında saygınlıklarını yitirdikçe, ana muhalefet partisi iktidarın şamar oğlanı rolüyle yetindikçe, farkında olmadığımız başka özgürlüklere yöneliyor için için kaynayan insanlar.
Sezilerinde, bilinçlerinde, yeni bir demokrasi kültürü oluşuyor.
İkinci Dünya savaşı öncesi totaliter rejimlerde yaşayan, dünyaya tek kimlikli insanlar manzarası veren Almanya ve Japonya'ya bakın. Savaş biter bitmez, üstelik ülkelerinin bombalarla yerle bir edilmesine rağmen, aynı insanlar günümüzün belki de en ileri demokrasilerini kurdular.
Hele genç insanlar bir şey yapmak istiyor. Yani kahveler dolmuyor. Neredeler, kendi dünyalarını, yaşanabilir ve yapılabilir kendi dünyalarını kuruyorlar.
Gençler seyahat ederek, okuyarak, tartışarak ufuklarında yeni alanlara yöneliyor. Gazetelerde okuyamazsınız, istatistikler de göremezsiniz ama yeni bir dünya yaratıyor bu kişiler. Okullarda, üniversitelerde olan boşluğu kendileri dolduruyor. Doldurmayan var mı, var tabii.
Ekonomi Bakanı Berat Albayrak geçen hafta gençlerle buluşmasında genç bir kadın öğrenciye "Bravo hanım halinle interrail de yapmışsın" dedi. Bu dayatılmış muhafazakarlık...
Farkında değil. Hakaret etmiş. O yaklaşım, o tür diyalog, kadınların yüzüne atılmış bir tokat. Onları kadın haklarıyla ilgili onlarca kitap ve eylemden daha çok etkiler. Tepkisi çok daha büyük olur. Farkında olmadan yeni insan yaratır bu tepki. O yeni insan yaratılıyor Türkiye'de, kaçınılmaz.
"Devletin serbest piyasayı engellemesi malın sonunu getirir"
IMF başkanı da açıkladı dünyayı uyardı ekonomik kriz için. Türkiye daha da başka bir noktada. Tanzim satış gibi yöntemlerle idare edilmeye çalışılan bu dönem nereye gider?
Sovyetler Birliği'nde komünist partisi bunu yapıyordu, sonuçta piyasada mal kalmamıştı Sovyetler Birliği'nde. Çekoslovakya'da, Romanya'da, Macaristan'da, Doğu Almanya'da kuyruk üstüne kuyruk.
İnsan kuyruğa girerdi, kuyruğun sonunda ne olduğunu bile bilmiyor. Ama kuyruk var, demek ki alabileceğim bir mal var. O ayakkabıyı alır mesela ama ayakkabıya ihtiyacı yok, başka biri muz alır, onunla takas eder, Sovyetler Birliği o hale gelmişti.
Başarısız ekonomi politikası nedeniyle devletin serbest piyasayı engellemesi malın sonunu getirir. Kara borsayı başlatır, takası başlatır.
(PT)