Eğitim Reformu Girişimi Araştırmacısı ve Medya Koordinatörü Umay Aktaş Salman, 2024-25 eğitim-öğretim yılında okulöncesi, 1, 5 ve 9. sınıflarda başlayacak olan Maarif Modeli’ni öğretmenlere sordu.
Aktaş, öğretmenlere, “Daha önceki öğretim programlarının aksayan yanları nelerdi?”, “Öğretmenler yeni öğretim programını nasıl değerlendiriyor?”, “Akıllarındaki soru işaretleri ve ihtiyaçları neler?” sorularını yöneltti.
“Uzun Hikâye” başlıklı yazı dizisinde, Türkiye’nin birçok kentinden öğretmenlerin görüşlerine yer verildi.
Öğretmenlerin yeni müfredata ilişkin değerlendirmelerinin bir kısmı özetle şöyle:
“Biz bunu sınıfta uygulayabilecek miyiz?”
Öğretmen Y.B.: “…Okul temelli planlama yapılacak, okulların farklılıklarına göre planlama yapılabileceği söylendi. İmkânları kısıtlı okullar ve öğrenciler için zor. Oralarda etkinlik, geziler, alternatif yöntemler daha zor. Öğrenciler çok motivasyonsuz. Ergenliğe ekonomik sorunlar da eklenince… Ülkenin koşullarından ayıramazsınız eğitimdeki sorunları. 2005’te de yapılandırmacı eğitime geçilmişti. Asla uygulanmıyor.
MEB’in politikaları, tüm sınıflar 25 kişi, tüm öğrenciler motiveymiş gibi… Öğretmen yetiştirmeyi değiştirip, okullar arasındaki imkân farklarını azaltmadan çok zor. Yine bize merdivenin tepesinden el sallayıp ‘gelin’ diyorlar. Ama bizlerin o merdivenleri çıkacak gücü ve donanımı yok. 44 yaşındayım, benim neslimden olan ve benden daha fazla meslek yılı olan meslektaşlarım çoğunlukla düz anlatım yapıyor hâlâ derslerde. Hiçbir şey değişmedi. Oyunlaştırma yapan bir öğretmenim. Çok etkili ama çok zor.”
“Değişikliklerin temel nedeni hep politik”
26 yıllık sınıf öğretmeni Ö.B.: “2005’teki değişiklik beni heyecanlandırmıştı. O zaman İstanbul’da bir devlet okulundaydım. Uluslararası bir projeye katıldığım için, oradan öğrendiklerimle öğrenci merkezli, etkinlik temelli yapabildim derslerimi. 58 kişilik sınıfımda elimden geldiğince uyguladım. Sonra bir baktım benden başka uygulayan yok. Şartlar öğretmenlerin çoğunu zorluyordu. Somut materyalle matematik öğretilecek denmişti ama materyal yok ki. Fotokopi parasını bile veliden istiyoruz. Veliyi matematik araç gereci, deney araç gereci için ikna etmek gerekiyor. Özetle yine çocuğa, öğretmene sormadan bir değişiklik daha yapıldı.
Bu kaçıncı değişiklik? Eğik yazıdan dik yazıya, cümle yönteminden ses temelli okuma yazmaya derken, şimdi yine okuma yazmada harf grupları değişti. Niye bu programların değiştiğine dair bilimsel veri sunulmuyor bizlere? Seyreltme durumuna bakınca da yeni program karmaşık. O kadar çok gösterge, bileşen var ki. Öğretim programı oluşturmuş, mesleki gelişimde yol kat etmiş bir öğretmen olarak defalarca okudum bazı paragrafları yine de anlamadım. Değişikliklerin temel nedeni hep politik. Her iktidar eğitimde bir şey yaptı. Öğretmenlerde yılgınlık var. Öğretmenlerin desteğe ve rehberliğe ihtiyacı var. Baskıya ve denetlenmeye değil.”
“Aydınlanmacılık yerine maneviyatçılık öncelenmiş”
20 yıllık sosyal bilgiler öğretmeni V. G.: “…Millî ve manevi değerlerin üzerinde uzlaşmak ve tanım yapmak zor. Soyut kalan ifadeler var. Evrensel değerler net şekilde yok sayılmış. Kadın hakları çok zayıf programda. Aydınlanmacılık yerine maneviyatçılık kavramı net olarak öncelenmiş. Programın felsefesi açısından ders kitapları belirleyici olacak. Programın kitaplara nasıl yansıdığını yakında göreceğiz. Müfredatta, öğrenme çıktılarında çok güçlü, nitelikli hedef ve ifadeler var. Fakat bunun için mesai yapması lazım öğretmenin. İçerik üretmezse, materyal kullanmazsa birikimi ve motivasyonu yoksa MEB kitabında ne yazıyorsa onu kullanacak.”
“Akademi kurmak yerine fakülteler iyileştirilsin”
18 yıllık ortaokul matematik öğretmeni G.U.: “Yeni programda geçen disiplinlerarası köprü kurmak, farklılaştırma gibi çalışmalar güzel ve desteklediğimiz şeyler. Bahsedilen uygulamaları zaten yapan öğretmenler var ama öğretmenlerin geneli için bunu söylemek mümkün değil. Bu program, tamamen donanımlı öğretmenlerin yürütebileceği bir program. Disiplinlerarası bağ kurması için disiplinlere hakim olmalı kişi. Örneğin sanatı derslerimde kullanıyorum ama bana zamanında bu pencereyi açan eğitim fakültesindeki hocamdı.
"Bugün eğitim fakültelerinde bunu destekleyecek, öğretecek yeteri kadar akademisyen var mı? Fakültelerin niteliği azalmadı mı? İlk ve orta öğretimi değiştiriyorsak, öğretmen yetiştirmenin içeriğini de değiştirmek lazım. Millî Eğitim Akademileri’nden bahsediyorlar. Bunun yerine eğitim fakülteleri iyileştirilsin. Dört yıl oku öğretmen sayılma, öğretmen akademisinde eğitime git. Orada görev alacak akademisyenler kim olacak ki? Eğitim fakültelerinden olmayacak mı? Eğer fakültelerde nitelik sorunu varsa akademide de olmayacak mı?”
"Hedefler ve imkanlar arasında fark var"
27 yıllık sınıf öğretmeni Z.A.: “Beceri odaklı bir eğitim için okula alan da lazım. 1200 öğrenci, dört katlı bina, bahçemiz de kısıtlı. Eğitimin içeriğini okulun fiziki ortamından bağımsız düşünmek olur mu? Akıllı tahtadan müzik aletlerini gösteriyoruz mesela niye bir müzik odası olmasın? Niye çocuk eline alıp incelemesin? Uygulama ve hedefler ile imkânlar arasında fark var.”
"Sadece müfredatla, öğretmenle olmuyor"
Adana’da mülteci ve Roman çocukların ağırlıklı olduğu bir okulda görev yapan 20 yıllık sınıf öğretmeni S.A.: “Ben uzun yıllardır yapılandırmacı bir yaklaşımla derslerimi yapıyorum. Eğitim fakültesindeki hocalarımız bizi iyi yetiştirdi, dağ köylerinde birleştirilmiş sınıfta staj yaptım üniversitede, çoklu zekâ kuramı vardı. Akademik camiada da liyakatsizlik hakim olunca nitelik de düştü.
"Disiplinlerarası eğitim yapmaya çalışıyorum; hareket, oyun, sanat işin içine giriyor. Müdürden izin aldığım sürece parka götürüyorum çocukları. Geziler yasak bizde, çünkü daha önce birinin başına bir şey gelmiş. Yönetim sorumluluk almak istemiyor. Beceri temelli eğitimde atölyeler çok önemli. Bizim okulun fen laboratuvarı ihtiyaçtan sınıfa dönüştürüldü. Halk oyunlarını bahçede oynuyoruz…
"Değerler ailede ve toplumda kazanılır. Toplumda baştan aşağı herkes hırsızlık yaparken sınıfta dürüstlüğü öğretemeyiz. Aktarırız ama içselleştiremezler çocuklar. Hakkıyla çalışanın aptal yerine konulduğu bir dönemde, sınıfta verilen değerler havada kalır. Sürdürülebilirlik mesela…Okuldaki fen laboratuvarı boşaltılıp sınıf yapıldığında laboratuvarın tüm eşyaları atılırken, çocuklara geridönüşümü anlatmak yeter mi?
“Dezavantajlı bölgelerde biz velisiz eğitim yapıyoruz çoğunlukla. Eğitim sadece okulda olur diye başlıyoruz ve bir yere kadar devam ettirebiliyoruz. Oysa, eğitimin en önemli paydaşı veliler. Ben bazı çocukların devamını sağlamak için her gün velileri arıyorum. Sadece müfredatla, öğretmenle olmuyor. Diğer sosyal politikalar da çok önemli; aile eğitimleri, ebeveynlerin desteklenmesi, tüm bunlar bir bütün. Veli, eğitimin çok önemli bir parçası, müfredatta da velilerle ilgili şeyler de olmalı.”
Tamamını okumak için TIKLAYIN.
(RT)