Açık Radyo, 1995 yılından bu yana dinleyicilerine ve toplumun farklı kesimlerine hitap eden bir işitsel ortak kamusal alan oluşturdu.
Çeşitli konularda gönüllü programcıların katkılarıyla yayın yapan radyo, toplumla derin bir bağ kurmayı başardı.
Müzikten felsefeye, ekolojiden siyasete geniş bir yelpazede ürettiği programlarla dikkat çeken radyo, bugüne dek 66 ödüle layık görüldü.
Radyo, ifade özgürlüğü konusundaki kararlılığıyla da tanınıyor ve dinleyicilerinin desteğiyle bu çizgisini sürdürüyor. 30. yılında ise dinleyicilerini arşiv kayıtları, yüz yüze ve çevrimiçi buluşmalar gibi birçok etkinlik bekliyor.
Açık Radyo ekibiyle tüm engellemelere rağmen çeyrek asrı geride bırakan yayın serüvenlerini ve medyada ifade özgürlüğünü konuştuk.
“Yaşamın bütün çeşitliliğine”
30 yıllık yayın hayatınız boyunca dinleyicileriniz ve genel olarak toplum üzerinde nasıl bir etki yarattığınızı düşünüyorsunuz?
Açık Radyo’nun 1995 yılından bu yana ortaya koyduğu en önemli vasfın, toplumun farklı kesimleri için “işitsel bir ortak kamusal alan” teşkil etmesi olduğunu söyleyebiliriz.
Sosyolojiden psikolojiye, ekolojiden ekonomiye, siyasetten felsefeye, edebiyattan bilime, arkeolojiden antropolojiye, kokulardan karikatürlere, arılardan kelebeklere, tarımdan kente, kentsel dönüşümden mimariye, kadınlardan çocuklara, hak temelli haber programlarından dünyanın çeşitli bölgelerindeki aktivizm faaliyetlerine, yerelden küresele uzanan çok geniş bir yelpaze içinde benzersiz bir çeşit zenginliğini bağrında barındırmakta. Üstelik bu zenginlik toplumun çok farklı kesimlerinden seslerle ve özgürce ifade edilmekte. Birbirini dinleyen, birbiriyle konuşan ve birbirinden öğrenen koca bir “topluluk” Açık Radyo.
RTÜK'ten ‘Ermeni Soykırımı’ ifadesi nedeniyle Açık Radyo’ya yayın durdurma cezası
Müzik programlarını da unutmamak lazım tabii: Doğudan batıya, kuzeyden güneye dünyanın neredeyse tüm köşelerinde yaratılan binbir müzik kültüründen sayısız tür ve janrı Açık Radyo yayınında işitmek mümkün. Yani radyomuz “yaşamın bütün çeşitliliğine” açık.
Dinleyiciler ve toplum üzerinde etkiden bahsederken Radyomuzun layık görüldüğü ödüllerden de söz edilmesi yerinde olabilir belki. Kurulduğu 1995 yılından bugüne kadar Açık Radyo ve Açık Radyo Programcıları ülkede ve uluslararası alanda toplam 66 değerli ödüle lâyık görüldü. 1995’te sadece bir buçuk ay yayın yaptığı, 2024’te de önümüzde– bir aksilik olmazsa– beş ay olduğu düşünülürse, yılda ikiden fazla ödül almanın, toplumda hatırı sayılır bir etki yaratmış olduğumuzu gösterdiğini söyleyebiliriz belki de.
Unutulmayan anlar
Mevcut yayınınızı kaç programcıyla sürdürüyorsunuz? Bu yayınlar nasıl ilerliyor?
29 yıllık yayın hayatı içinde, toplumun çeşitli kesimlerinden ve meslek dallarından gelen, kimisi de işsizler kategorisine giren ve yaşları 8 ile 88 arasında değişen 1406 programcımız, 1261 programa imza attı.
7 gün 24 saat yayında kalan Açık Radyo’da şu anda her hafta 229 programcı, yukarıda saydığımız çeşitli konuları kapsayan 143 ayrı program yapıyor. Bu programların neredeyse tamamının gönüllülük esasıyla üretildiğini de hatırlatmak lazım. Yani Açık Radyo’nun bütün programcıları hiçbir ücret almadan program yapıyor. Kendi bilgi, kaynak ve birikimlerini katıp bunları dinleyiciyle paylaşıyorlar. Bu, topluluk radyoculuğu diye adlandırılan o zorlu, tuhaf ve ilginç fenomenin herhalde dünyada eşine ender rastlanan bir türü olduğumuz anlamına gelebilir.
30 yıllık yayın hayatınızı düşündüğünüzde, yaşadığınız en unutulmaz anlar neler?
30 yıllık süreçte unutulmaz yüzlerce an var.
İlk aklımıza gelen birkaç örnek: 99 Marmara depremi sonrası radyonun bir telsiz antenine dönüştüğü ARDİM (Açık Radyo Deprem İletişim Merkezi) ve iki ay boyunca 7/24 depremzedelere destek yayınları; 2005 yılında Darphane-i Amire’de gerçekleşen Irak Dünya Mahkemesi’nden üç gün boyunca art arda yaptığımız canlı yayınlar; stüdyolarımıza sığmayan Barış İçin Müzik Orkestrası’nın koridordaki müthiş performansları, ünlü grup Taraf De Haidouks’un 13 kişi 4 metrekarelik stüdyoya girip çalması, 98 ve 99 yıllarında Pozitif ile ortak düzenlediğimiz ve yüzlerce müzisyenin katıldığı Müzik Şenlikleri, 21 yıldır süren ve binlerce kişiyi ağırladığımız Radyo Şenlikleri’nin her biri bizim için çok özel.
RTÜK'ÜN 'YAYIN DURDURMA' VE 'PARA CEZASI' KARARI
Açık Radyo: Mahkeme yürütmeyi durdurdu
Topluluk radyosu olmak
Topluluk radyosu olarak faaliyet göstermek, Türkiye'de nasıl bir anlam taşıyor? Kendinizi diğer topluluk radyolarıyla kıyasladığınızda, sizce benzersiz veya ortak yönleriniz neler?
Topluluk radyoları, dünyanın birçok ülkesinde, işçilerin ve tüm emekçi kesimlerin seslerini duyurma ihtiyacı, katılımcı demokrasi kültürünü geliştirme, sivil toplum örgütlerinin yeni hareket alanı arayışları ve kitlesel eğitime olan ihtiyaç gibi nedenlerle ortaya çıkmışlardır. Bu radyolar, yayınlarında hedef kitlelerinin katılımını teşvik eder ve onların çıkarlarını gözetirler. Hedef kitleleri, bulundukları ülkelere, lisanslarına ve genel yayın politikalarına bağlı olarak değişiklik gösterir. Azınlık grupları, etnik ve dini topluluklar, hastalar, engelliler ya da sakatlar, belirli eğitim düzeyine ve ilgi alanlarına sahip bireyler, işçiler gibi gruplar topluluk radyolarının ana hedef kitlesidir. Topluluk yayıncılığını tanımlayan kilit ifade “topluluk tarafından topluluk için yapılan” yayıncılıktır.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Doç. Dr. Fırat Tufan’ın veciz ifadesiyle cevaplamaya çalışalım: “Açık Radyo, 1995 yılından bugüne yayınlarını sürdüren, demokrasiyi, kapsayıcılığı, çeşitliliği, her bir bireye ve hitap ettiği topluluklara saygıyı önceleyen Türkiye’nin ilk ve tek kapsamlı topluluk radyosudur (...) Bir topluluk radyosu olarak dünyadaki diğer tüm topluluk radyoları gibi dinleyicisinin maddi ve manevi desteğiyle yayınlarını sürdürmekte, dinleyicisiyle diğer radyolara kıyasla çok daha derin bir bağ kurabilmektedir”.
Avrupa ve ABD örneklerinde topluluk radyolarına yönelik büyük devlet teşviki var tabii. Bunu, gerek lisans gerek vergilendirme süreçlerinde pozitif bir ayrımcılık olarak özetleyebiliriz. Türkiye’de ise böyle bir durum söz konusu değil. Topluluk radyosu diye bir resmi statü tanımlanmış değil. Böyle olunca Açık Radyo gibi kâr amacıyla ya da belli bir siyasi grubun güdümünde yayın yapmayan bir radyo için maddi zorluklar kimi zaman engelleyici ve kısıtlayıcı bir rol oynayabiliyor.
İfade özgürlüğü
“Ermeni Soykırımı” ifadeleri nedeniyle bir programınızın yayınının durdurulması ve lisansınızın iptaline varan süreçle ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu dönemde nasıl tepkiler aldınız?
İfade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kapsamında olduğu tartışmasız bulunan bir ifadeden yola çıkarak Açık Radyo’nun yayın izninin iptali noktasına gelinmesinin kabul edilemez olduğunu daha önceki bir kamuoyu açıklamamızda belirtmiştik.
Yargısal süreç içinde de ifade etmeye çalıştığımız üzere, Açık Radyo, ilk yayına geçtiği andan başlayarak her zaman düşünce ve ifade özgürlüğünü ve bunun doğal sonucu olan basın özgürlüğünü savunmuştur. Düşünce ve ifade özgürlüğü ve bunun uzantısı olan basın özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü, gerek Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde ve gerekse Anayasamızda ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup; bu konuda uygulamaya yol gösterecek sayısız uluslararası ve ulusal yargı kararı da mevcuttur. Kaldı ki, ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun esaslı temellerinden biri olduğu gibi çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin de gereğidir.
Kendiliğinden yükselen ses
Hukuki olarak devam eden sürecin ilk günlerinden itibaren Açık Radyo dinleyicileri kendiliklerinden muazzam bir ses çıkardı; Açık Radyo’nun Türkiye medyasındaki konumu hakkında onlarca yazı ve analiz yayınlanırken, radyolarına destek göstermek için avlusunu dolduran, gelemeyip telefon eden, mektuplar yazan, sosyal medya mesajları ileten, karikatür çizip, poster yapan, hatta şarkı bile besteleyen binlerce dinleyicimiz oldu.
Bu sırada Türk Tabipleri Birliği’nden bilumum ekoloji örgütlerine pek çok kurum ve kuruluş mecramızın devamlılığının hayatiyetine vurgu yaparken; söz konusu karar uluslararası medya âleminde de büyük yankı uyandırdı: Uluslararası Basın Enstitüsü’nden Sınır Tanımayan Gazeteciler’e çeşitli kurumlar, Il Manifesto’dan Corriere della Sera’ya Avrupa basını konuya yer verdi ve vermeye devam ediyor.
Sürecin tek moral verici yanı bu destek ve dayanışma boyutu oldu. Zira kendiliğinden yükselen bu ses, radyo yayının bir yankısı ve kamuoyu nezdinde ne kadar hayati bir yer tuttuğunun göstergesi.
Erdem aşkı
Toplumda ve medyada ifade özgürlüğü konusundaki görüşleriniz nelerdir? Bu tür engel ve yasaklamaların, ifade özgürlüğü üzerindeki etkileri hakkında ne söylemek istersiniz?
Yeryüzünde canlılar âleminin iklim krizinin getirdiği toptan yokoluş tehdidi karşısında ayakta kalabilmesinin tek yolu var: insan toplumlarının topyekûn direnişe geçebilmesi. Şu mülakatı gerçekleştirdiğimiz sırada dünya 125 bin yıldan beri ortaya çıkan en büyük ısınma rekorunu üst üste iki gün kırdı! Kıyamete doğru tam yol gidiş! Bu yıkımın önüne geçilmesinin tek yolu var, en büyük sorumlu fosil yakıt (kömür, petrol, gaz) şirketlerine ve onların emrinden çıkmayan siyasi liderlere ve bir de “satılmış” medyanın yalan ve suskunluğuna karşı durabilmek.
Yani, bundan neredeyse 275 yıl önce Baron de Montesquieu’nün neredeyse 20 yıl gece gündüz çalışarak tamamladığı “Kanunların Ruhu” adlı başyapıtında belirttiği anayasal yönetim biçimini gerçekleştirip koruyabilmek.
Anayasal yönetim biçimi ne? Kuvvetler ayrılığına, yasalar önünde hak eşitliğine, adil yargılanma hakkına, yurttaş hak ve özgürlüklerinin en geniş şekilde korunmasına, genel eşitliğin sağlanmasına ... dayanan demokratik cumhuriyet rejimi.
Demokratik cumhuriyetin temel ilke ve kaynağı ne? “Erdem aşkı!”
O ne peki? Toplumun çıkarlarını daima özel çıkarların önünde tutma azmi!
Şimdi baştaki sorunuzun cevabına dönersek: Toplumda ve medyada en temel hak olan ifade özgürlüğü, bizi/tüm canlılar âlemini yok oluştan kurtaracak mücadele yolu yordamını ortaya koymamızı sağlayacaktır. Bundan vazgeçilmesi düşünülemez.
Bundan 30 yıl önce kaleme aldığımız Açık Radyo Manifesto’sunda “Haysiyetli işler yapmak lazım” derken kastedilen de bu erdem aşkından başka bir şey değildi. İfade özgürlüğü hiçbir şekilde kısıtlanamaz. Temel hukuk ilkesi nasıl yaşama hakkı ise medyanın temel ilkesi de ifade özgürlüğüdür.
Dinleyicilerinizi ve program destekçilerinizi 30. yılınızda neler bekliyor?
13 Kasım 2024 itibarıyla 30. yayın yılımıza giriyoruz. Her şeyin olağan ve bildik koşullarda devam edebildiği takdirde hem yayında hem de yayın dışı pek çok kutlamamız olacak. Geride bıraktığımız yılları değerlendirmek üzere arşiv kayıtlarından oluşan özel prodüksiyonlar, dinleyicilerimizle birlikte önümüzde kurulmayı bekleyen yeni dünyaya ilişkin fikirler üretmek için hem yüz yüze hem çevrimiçi buluşmalar ve elbette, hep birlikte geçen bu 30 yılı kutlamak için şenlik havasında pek çok etkinlik!
Açık Radyo’yu dinlemek ve program destekçisi olmak için buraya tıklayabilirsiniz. (TY)