Ümraniye, Topağacı Mahallesi’nde “Yüzyılın Dönüşümü” sloganıyla başlatılan kentsel dönüşüm süreci yalnızca yapıları değil, yaşamları da etkiliyor. Altyapı kesintileri ve yerinden kaldırılmamış yıkımlar arasında mahalle sakinleri, hayatlarını sürdürmeye çalışıyor.
Topağacı, Ümraniye’nin 2009 yerel seçimleri ile birlikte Kazım Karabekir Mahallesi’nden ayrılarak mahalle statüsüne kavuşturulan bölgelerden biri. Yaklaşık 15 bin nüfusa sahip olan mahallenin çoğunluğunu, 2000 sonrası tapu almış gecekondu yapıları ve yurttaşların kendi imkânlarıyla inşa ettiği, en fazla dört katlı binalar oluşturuyor. Mahalledeki bazı evler ise tapusuz.

Mahalleye, ana ulaşım hatlarından biri olan 20K otobüsü ile uzun bir güzergâhı kat ederek Kadıköy, Göztepe, Ataşehir ve Ümraniye’den geçip ulaştım. Alışılagelmiş kalabalık kent manzaraları, bugünlerde Topağacı durağına yaklaştıkça azalıyor, sakinleşiyor ve sessizleşiyor.
Topağacı durağına vardığımda, kentsel dönüşüm reklamları dışında beni karşılayan kimse yok. Asil Caddesi’nde bir ilkokul ve ıssız bir marketin önünden geçiyorum. Etraftaki binalar genellikle bir ya da iki katlı. Yüksek katlı binalara ise rastlamıyorum. Bir süre yürüdükten sonra, sokak kesişiminde yan yana iki küçük dükkanın önünde, bana mahalleyi gezdirecek olan Faruk ile buluşuyorum. Burası, son dönemde adeta ‘mahalle kahvesi’ne dönüşmüş durumda. Boynumdaki fotoğraf makinesini ve esnafla konuştuğumu gören diğer mahalleliler kısa sürede aramıza katıldı ve yaşadıklarını anlattılar.

Ümraniye Topağacı’nda ‘rantsal’ dönüşüme karşı barınma hakkı mücadelesi
Kesilmiş altyapı ve terk edilmiş evler
24 Temmuz günü sabah, çevik kuvvet polisleri eşliğinde çilingir ve zor kullanarak evlere girilip su, elektrik ve doğalgaz hatları kesiliyor. “Sabah 6.30’da neden 300-400 polis benim mahalleme geliyor?” diye sitem eden bir mahalleli, o günden bahsederken öfkesini dile getiriyor. Mahalleli, polis müdahalesi sırasında engelli ve hasta yurttaşların da etkilendiğini ve bir kişinin bayıldığını belirtiyor.
Esnafın yanından ayrıldıktan sonra, Asil Caddesi boyunca yürümeye başlıyoruz. Kısa süre sonra “Kentsel Dönüşüm İrtibat Ofisi” tabelasının yakınlarında moloz yığınları arasında bazı evler olduğunu görüyoruz. Yıkım sonrası molozlar, günler belki de haftalardır yerinde duruyordu.

Evlerin önünde kesilmiş elektrik kabloları, çıkarılmış su vanaları ve divanda durmaya devam eden ancak artık kullanılmayan minderler var. Kuran Kursu durağından yokuş aşağı indiğimizde büyük bir nakliye aracıyla karşılaşıyoruz. Mahallelinin yavaş yavaş Topağacı’nı terk ettiğini öğreniyoruz. Nakliye kamyonunu biraz geçtiğimizde ise sondaj aracını fark ediyoruz. Yıkımların ve terk edişlerin çoktan başladığı mahallede bazı evlerden karot örnekleri alındığını görüyoruz. Mahalleliden, bunun son zamanlarda düzenli olarak yapıldığını öğreniyoruz.
“Güçleri garibana yetiyor”
Sokakta nadiren karşılaştığımız birkaç kişi, kentsel dönüşümün getirdiği belirsizlikleri tartışıyor. “Nereye gideceğiz, hakkımızı nasıl alacağız?” soruları yükseliyor. Mahallelinin en temel endişeleri, yeni bir ev bulmanın ne kadar zor olduğu ve bu evi 8 bin TL kira yardımıyla nasıl karşılayacakları.
Konuştuğumuz hemen herkes, ya emekli maaşıyla ya da asgari ücretle geçimini sağladığını belirtiyor. Bir kısmı kendi isteğiyle, bir kısmı ise baskı altında imzaladıklarını belirttikleri muvafakatnamede, ne kadar borçlanacakları konusunda hiçbir bilgi verilmediğini ve bunun belirsiz bırakıldığını söylüyor. Bu muğlaklık, mahalleli arasında hak kaybı yaşama endişesine yol açıyor.
Bana ne kadar borçlanacağımı söylemezsen, ne zaman biteceğini taahhüt etmezsen, nasıl kabul edebilirim? Güçleri garibana yetiyor. Yukarıdaki deniz gören yeri kendilerine alacaklar, bize buraya hapishane gibi evler dikecekler.

“Bir gün gelip dedin mi, ne istiyorsunuz?”
Mahalleli, Ümraniye Belediye Başkanı İsmet Yıldırım’a karşı hem kırgın hem de öfkeli: “Madem bizi düşünüyorsun, bir gün gelip ‘Ne istiyorsunuz?’ dedin mi? Bir kere bile gelmedin. Ben belediyeye geldim, ama karşımıza çıkamadın.”
Topağacı sakinleri, yaygın medyanın ve bazı siyasetçilerin kayıtsızlıklarına karşı tepkili. Mahalle sakinleri, yaşadıklarını görünür kılan bazı yayın organlarının yanı sıra sosyal medyadan seslerini duyurmaya çalışıyor.

Asil Caddesi üzerinde Handan Yolcu ile karşılaşıyoruz ve tanışıyoruz. 24 Temmuz’daki yaşadıklarını anlatıyor: “Oğlum engelli, biber gazı sıktıklarında bir hafta yemek yiyemedi. Şimdi de ev bulmaya çalışıyoruz ama engelli olduğu için almak istemiyorlar.”
Mahallesini terk etmek istemese de, evindeki altyapı kesintilerinden dolayı terk etmeye mecbur kalacağını söylüyor. Şu an, oğluyla kalabilecekleri bir yer arayışında.
Yürürken sokak hayvanlarının da mahalleli gidince tek kaldığını gözlemliyoruz. Yıkımların ortasında, sokakta kalan kedi ve köpekler bir köşede sessizce oturuyor.

“Evlerimizle birlikte komşuluğumuzu da kaybediyoruz”
Mahallede yürümeye devam ederken, kapısı açık bir ev görüyoruz; dört kadın kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Sonrasında, kapıda bizi gören Halime Teyze ile tanışıyoruz. Derin bir öfkeyle isyan ediyor: “Direndik. Yapabileceğimiz her şeyi yaptık. Ne dersek diyelim, yine de yapacaklar.”
Mahallenin rezerv yapı alanı ilan edilmesinin ardından sosyal yapısında büyük değişiklikler yaşandı. “Gecelere kadar burada birlikte otururduk,” diyor mahalleli, bazı evlerin yıkımı ve altyapı hizmetlerinin kesilmesiyle mahallenin yavaş yavaş terk edilmesinden şikâyet ediyor.
Elinden alınanların yalnızca tuğladan evler olmadığını söylüyor. Kapı eşiklerindeki minderleri göstererek, geceleri komşularıyla sohbet etmek için kapı önlerinde oturdukları o günlerin artık geride kaldığını vurguluyor.

“Ranta karşıyız”
Yurttaşlar, Topağacı’nda kalmak istiyor. “Ben evimin yenilenmesini istemiyorum demiyorum, ona buna peşkeş çekilmesin diyorum. Yoksa kim, niye eski evde oturmak ister?” diyor bir mahalle sakini. Bir diğeri ise ekliyor: “Biz kentsel dönüşüme karşı değiliz, ranta karşıyız, peşkeş çekmelere karşıyız. Yerinde dönüşüm olsun.”
Bir başkası ise “Ben bir dozer gelip kepçeyle kafama yıkana kadar buradayım, çıkmayacağım,” diyor.
“Hakkımızı istiyoruz, fazlasını değil”
Üstüner Sokak’ta bulunan Kentsel Dönüşüm İrtibat Ofisi’nin önünden geçerken, bankta oturan 70’li yaşlarında bir kadın dikkatimi çekiyor. Dertli görünüyordu. Daha sormadan konuşmaya başladı: “Ben nereye gideceğim, ne yapacağım? Bir emekli maaşımız var, ben nasıl kira vereceğim? Bir emekli maaşıyla geçinilebiliyorsa, kendileri geçinsinler!”
Bizi gören birkaç mahalleli de sohbete dahil oldu. Bir yılı aşkın süredir yaşadıkları belirsizliğe tepki gösteren ve hak kaybı yaşanmadan, altyapı kesintilerinin durdurulmasını ve sürecin şeffaf bir şekilde yürütülmesini talep eden bir yurttaş, “Ne yiyeceğiz ya? Buzdolabı da çalışmazsa ne yiyeceğiz!” diyerek ekliyor: “Biz sadece hakkımızı istiyoruz, fazlasını değil.”

(BK/VC)













