*Fotoğraf: Tunca Öğreten
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Türk Tabipleri Birliği (TTB), Twitter hesabından COVID-19 nedeniyle hayatını kaybeden sağlık çalışanlarıyla ilgili verileri paylaştı.
Sağlık çalışanı ölümlerinin etkili doz aşı ile durmasının, güvenle aşı olunması için değerli bir veri sunduğunu belirten TTB, etkili doz aşılanmanın tamamlanmaya başladığı Haziran 2021'den önce 435 (ayda ortalama 29) sağlık çalışanı kaybı yaşanırken, son dört ayda bu sayının toplam 26 olduğunu aktardı:
"Son dört ayda kaybettiğimiz 26 sağlık çalışanından 13'ü aşısızdı, 10'unun hatırlatma doz aşısı eksikti. Etkili doz aşılanması tamamlanmış bir sağlık çalışanının bağışıklığı baskılayan tedavi aldığı biliniyordu. İki sağlık çalışanının aşı bilgisine ise ulaşılamadı."
"COVID-19 tam doz aşı ile önlenebilir"
"Unutmayın; COVID-19 tam doz aşı ile önlenebilir" diyen TTB sağlık çalışanlarını uyardı: "Özellikle ilk dönemde aşılanan sağlık çalışanları ve yaşı nedeniyle öncelik verilenler: Üçüncü hatırlatma dozuyla etkili aşı olmadan tam aşılı sayılmazsınız."
Aşı karşıtlarının mitingi ve ifade özgürlüğü
Öte yandan TTB Pandemi Çalışma Grubu'nun haftada bir kez yayımladığı "Pandemide Merak Ettiklerimiz" programının 24'üncüsünde aşı karşıtlığı konuşuldu.
Siyaset felsefecisi ve Pandemi Çalışma Grubu üyesi Prof. Dr. Nilgün Toker, 11 Eylül'de İstanbul Maltepe'de aşı karşıtlarının düzenlediği "Büyük Uyanış" mitingine dönük ifade özgürlüğü tartışmalarını değerlendirdi:
"Kanaat açıklamak ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilebilir ancak günümüz Türkiye'sinde demokratik ifade özgürlüğü önemli ölçüde kısıtlanmışken, toplum sağlığını engellemeye dönük bir tutumun iktidarca ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi ve buna izin verilmesi tutarlı değildir."
Mitingin gerçekleşmesinin pandemiyle halk sağlığı ve toplum yararı çerçevesinde mücadele edilmediğini görünür kıldığını ifade eden Toker, iktidarın salgına yönelik bütüncül sağlık politikaları oluşturamadığını belirtti.
Toker, özgürlük ve ifade hürriyeti gibi kavramları insan hakları perspektifinden değerlendirirken, özgürlüğün "serbest olma" anlamına gelmediğini, bu kavramın bir arada yaşama bilinci ve değerleriyle yakından ilişkili olduğunu söyledi.
Toker, halk sağlığının da böyle anlaşılması gerektiğini belirterek "Toplum sağlığı ya da sağlıklı yaşam hakkı dediğimiz şey, sadece kendinizin sağlıkla nasıl ilişkilendiğiniz değildir, herkesin, diğerlerinin sağlığıyla ilişkilidir" dedi.
Aşıların bu hastalığı engellemede önemli bir araç olduğunu vurgulayan Toker, geldiğimiz noktada aşı karşıtlığının nefret suçuna teşvik eden, kötücül bir pozisyona yerleştiğini, Türkiye'deki aşı karşıtlığının bir tür şiddet formu aldığını söyledi.
Kamu, üzerine düşen sorumluluğu almalı
Hakikat sonrası çağ olarak adlandırılan sürecin gerçeği görünmez kıldığını, aşı karşıtlığının bu ideolojik yaklaşımdan da beslendiğini vurgulayan Toker, kamunun burada da sorumlu davranması gerektiğini, lakin bu sorumluluğu almadığını açıkladı.
Toker, son olarak aşıda zorunluluk tartışmalarına da değinerek, "Hekimler ve kamu, 'aşı olunmalı" diyorsa, burada zaten bir gereklilikten bahsediyoruz demektir. Dolayısıyla bir şey yapılmalı deniyorsa, ona göre düzenlemeler de yapılmalı" dedi. (KÖ)