Yıldırım'ın "Yeni bir TMY tasarısına ihtiyaç var mı ?", "Özgürlük mü yoksa güvenlik mi ?" sorularına yanıt aradığı değerlendirmesi şöyle.
Özgürlük güvenlik dengesi
Terörle mücadele, vatandaşın güvenliği, elbette ki meşru şiddeti kullanma yetkisini elinde zaten barındıran devletin işidir. Ancak bu devasa gücün ciddi yasal sınırlamaları bizzat kendisine getirmemesi halinde bu güç, bizzat ihlal üreten bir canavara dönüşebilmektedir. İşte bu nokta da görevliler, "Daha fazla yetkilerim olsun, serbest hareket edeyim" yerine "vatandaşın özgürlüğünü nasıl sağlar ve onu nasıl korurum" diyebilmeliler.
Aşırı yetkilendirme
Türkiye'de ve özellikle Güneydoğu'da, terörle mücadele adına yapılan bazı hukuk dışı uygulama ve ağır ihlallerin özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından tespitli, yaşam hakkı dahil insanın temel hak ve özgürlüklerinde yapılmış ihlaller, TMY taslağındaki aşırı yetkilerin kötüye kullanılacağı yönündeki kaygıları haklı çıkaracak niteliktedir. Endişemiz odur ki, terörle mücadele ederken olayla ilgisi olmayan insanların da fazlasıyla zarar görmesi kuvvetle muhtemeldir.
Terör örgütünün amacına yönelik faaliyet
Terör örgütlerinin gayri meşru amaçları ve bu amaçlara ulaşmak için şiddet, yaşam hakkı ihlali gibi ağır, haksız ve hukuk dışı fiilleri olduğu gibi, terör örgütü dahi olsa, hukuk düzeni tarafından karşılanmayan veya karşılanamamış meşru hak talepleri için örgütün şiddet içermeyen faaliyetleri de olabilmektedir. Sırf sivil bir vatandaşında aynı talep veya fiili yapması halinde "örgütün de amacına yönelik" olması gerekçesiyle -mevcut yasaya göre- fiil terör, fiili yapan da terörist sayılabilecektir.
Kendisinin bir terörist olmadığını ispat edinceye kadar hangi tedbirlerle veya tutukluluk dahil hangi sıkıntı ve mağduriyetleri yaşayacağını, varın siz değerlendirin. Bu nedenlerle, fiilin meşru olmayan cebir, şiddet kullanma halinde yasa kapsamına alınması, özgürlükleri koruma yönünde daha adil olacaktır.
Şiddet unsuru ve ağır cezalar
Avrupa Konseyi, terör eylemi için "şiddeti" zorunlu bir suç unsuru olarak tanımlamaktadır. AİHM de kararlarında:"ne şiddete, ne silahlı direnişe, ne de ayaklanmaya teşvik etmeyen, düşmanca bir anlam verilemeyen eylemleri" düşünce ve ifade özgürlüğü sınırları içerisinde görmekte, aksi yorumları "hakkın ihlali" saymaktadır.
Yine AİHM, çarptırılan cezanın ağırlığının ve türünün, müdahale oranının ölçülü olmasını, yaptırımın hedeflenen amaca uyması ve demokratik bir toplumda gerekli olması temel ölçülerini de aramaktadır. Mevcut tasarımız, şiddetin dışındaki fiilleri de suç kapsamına almakta, AİHM kararındaki temel ölçüleri hiçe sayacak, kişiler ve basın için ağır hapis ve para cezaları getirmekte, ciddi ihlalleri barındırmaktadır.
Bir suçlu övülürse
"Terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde suç işlemeye alenen teşvik, işlenmiş olan suçları ve suçlularını övme veya terör örgütünün propagandası niteliğinde olan içeriğe sahip yayınlar, pankart asma, bayrak açma, slogan atma, vs. maddeleri, düşünce ve ifade özgürlüğündeki kazanımları çok ani olarak kaldıracak ve AB süreci öncesinde başladığımız noktaya tekrar geri döndürecektir.
Örneğin TMY'nin "bölünmez bütünlük aleyhine propaganda" konulu 8. maddesi neden 2003 yılında kaldırıldı? Düşünceyi kısıtlayan bu ve benzeri maddelerin kaldırılması ile Türkiye'de her bireyin özgürce düşündüklerini ifade edebildiği, konuşamadıklarını konuşabildiği bir gün oluştu. Elbette şiddete çağırmak, şiddet uygulamak suç olmalı ama, bir düşünceyi beğenmesek dahi onun birisi tarafından ifade edilmesi, şiddet öngörmüyorsa, ne zarar verebilir? Konuşmalarla yetkin devlet nasıl bir zarar görür.
Yasaya ihtiyaç ve "bazıları zaten rutin dışında"
Özellikle son şiddet olaylarına binaen sert tedbirlerin öngörmesi neyi çözebilecek? Örneğin Diyarbakır ilinde hangi şiddet olayı, uygulanan tedbirlerle tamamen engellenebildi? Yurt dışında, örneğin TMY'yi örnek aldığımız İngiltere, kendi vatandaşlarına değil yabancılara, o da bir yıllık süre sınırıyla ağır tedbirleri uyguladığı halde, ülkesindeki bombalama eylemleri önleyebildi mi? Yasasını hâlâ yürürlükte tutuyor mu? Hayır.
Ülkemizde, TMY Yasası kabul edilmediği halde aşırı güç kullanılması, 11 vatandaşın ölümü, yüzlerce yaralı, yüzlerce gözaltı ve kötü muamele ile işkence iddiaları doruğa çıkmış, toplumsal olayları temelden çözmeden aşırı yetki ve şiddetle bastırma kapısının nasıl sonuçlar verdiği ortadadır. Daha ağırı yapıldı ise, bunu yapanların hangisi yasa uygulanıp görevden el çektirildi veya tutuklandı? Kaldı ki, Türk Ceza Kanunu (TCK), ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanun, ceza muhakemesi kanunlarında terör suçları ve suçluları için zaten ağır maddeler bulunmaktadır.
Üstelik koşulları ayrımcı olarak ağırlaştıran Terörle Mücadele kanunumuzda yürürlüktedir. Geçmiş yıllarda Türkiye'de çok etkin silahlı mücadele yapan yasadışı örgütler dahi mevcut bu yasalar ile yargılanmış ve tasfiye sürecine itilmişlerdir. Devlet erkinin "en güçlü yapılanma" olduğu gerçeği, devlete, temel hak ve hürriyetleri kısıtlamadan da "terörle mücadele" edebilme görevi yüklemektedir.
Mevcut yasalar yeterli mi?
Mevcut mevzuatta,
* Yasadışı örgüt üyelerinin adam öldürme vb. ağır örgütsel suçları işlemeleri halinde, TCK'ye göre ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları zaten verilebilmekte,(TCK 302, 309 md)
* Ağır fiillere karışmamış örgüt kurucu ve yöneticilerine 10 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası,
* Örgüt üyesi olanlara da 5 yıl ağır hapis cezası verilebilmektedir. (TCK 314. md)
Ayrıca yetersiz görülen mevcut TMY'yle de bu ceza, ayrımcı bir uygulama ile doğrudan yarı oranında artırılmaktadır.(TMK 5. md)
* Örgüte yardım yataklık edenler de, TCK gereği, eskisinden daha ağır bir şekilde cezalandırılabilmektedir.
* Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ile kollukta gözaltı süresi normalde 24 saat iken, örgütsel suçlar için 72 saate kadar çıkarılabilmektedir.(CMK 91. md)
* Örgütsel suçları işleyenler almış oldukları hapis cezalarını adi suç işleyenlerden fazla yatmaktalar. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar 30 yerine 36 yıl, müebbet hapis cezası alanlar 24 yerine 30 yıl, diğer hallerde ise 3/5'i yerine cezanın 3/4'ünü yani daha fazlasını yatmak zorundalar.(CGTİK 107- E-4)
* Örgütsel suçları işleyenler, almış oldukları hapis cezalarını yüksek güvenlikli cezaevlerinde, 1-3 kişilik koğuşlarda, mahkum hakları en dar şekilde uygulanarak ağır bir ceza infaz rejimine tabi tutulmaktadırlar.(Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun hükümleri )
* Yasadışı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü yapanlarla yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşıyanlar, kimliklerini gizlemek amacıyla, yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılanlar, kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söyleyenler ağır bir şekilde cezalandırılabilmektedir. (2911 sayılı kanun md. 23)
Yasayla keyfi ceza artırımı
Terörle mücadele gerekçesiyle, suçlar için temel ceza yasası olan TCK'de öngörülen cezaların üst sınırlarının "aşılabileceği"nin öngörülmesi, yasa yoluyla ancak yasada da geçmeyen keyfi ceza artırımlarına olanak sağlayacaktır. Keyfi ceza, mevcut yasadaki eşitsizliği derinleştirip, hukuka aykırılığı kural haline getirmeyi sağlayacaktır.
STK'ler ve barışçıl faaliyetler
Bu tasarıyla, sivil toplum kuruluşları ve sivil inisiyatiflerin barışçıl faaliyetleri, meşru muhalefetleri, silahlı grupların faaliyetleri bahanesiyle susturulup, sivil iradenin varolma hakkı engellenebilir.
Silah kullanma yetkisi
Kolluk kuvvetleri, "teslim ol" emrine itaat edilmeyerek silah kullanmaya teşebbüs edilmesi halinde, doğrudan ve duraksamadan hedefe karşı silah kullanılması yetkisi, Anayasa Mahkemesi'nin 06.01.1999 tarih ve E: 1996/68, K: 1999/1 sayılı kararına aykırıdır.
Bu kararda aynı hüküm 3713 sayılı TMY'de Ek Madde: 2 olarak düzenlenmiş ve iptal edilmişti.Yeniden düzenlenen bu maddenin iptal gerekçesi "...kimi olaylarda faillerin, can güvenliğini daha az tehlikeye sokan yöntemlerle de etkisiz hale getirilmeleri olanaklı olabilir, ve olayların özelliğine göre, bu yöntemlere başvurulmaksızın doğruca ve duraksamadan hedefe karşı ateşli silâh kullanılması yaşama hakkının zedelenmesi sonucunu doğurur. Anılan nedenle, Anayasa Mahkemesi, ilgili hükmü Anayasa m. 17 ye aykırı bulmuştur."
Bu hükmü görmezlikten gelmek, kolluk kuvvetlerine tanınan aşırı bir yetki olup, yargısız infazların artarak devam etmesinin kapısını tam olarak açacaktır.
Suç işleyen kamu görevlilerine ayrımcı muamele
Terörle mücadele eden bir kamu görevlisi yeni yasadan güç alarak, "Ben şerefliyim, terörün kokusunu aldığım kişi veya yeri kurutur, arada infazımı da görevimi (suçumu) de yaparım. Devlet avukatımı da tutar, devletin parasıyla , kaldı ki vatandaşa bir, bana üç istediğim avukatı tutturur, parasını da en yüksek bedelden devletin kasasından ödettiririm, üstelik en ağır suçu da işlesem, adam da öldürsem, tutuklanmadan basit bir adli kontrolle süre sınırı da olmadan sıyırırım. Zaten yargıda benim gibi düşünen ağabeylerim var, zamanaşımı dahil, bir yardımını mı esirgeyecek, onca iş yaptık. Hani değmeyin keyfime ..." der mi, bilinmez.
Ama bu yetkilere bakıldığında, yasayı hükümet mi, kolluk mu çıkarıyor diye düşünüyor insan... Yukarıda bildirilen tüm yetkilere sahip olan, mahkemede işlediği suç iddiası ciddi bulunan görevlinin bu kadar korunması, vatandaşın da bir o kadar temel haklarının alınması, "Devlet mi vatandaş için var, yoksa bizler mi devlet için varız" sorusunu sordurmaktadır.
Ebeveynler ve bilerek iştirak
Yetkililerin, suça karıştığı iddia edilen çocukların ebeveynlerini hedef alarak "bilerek ve isteyerek suç işleyen çocuklarını alıkoyamayanlar" ifadesiyle, suçla ilgisi olmayanların da işin içine çekilmesini, suçların şahsiliği ilkesini ihlal kapısını aralayacaktır.
Küçük bir çocuğun örgütün derin amaçlarını analiz etmesi ve bunu bir yaşam felsefesi ve pratiğine dökmesi ne derece doğrulanabilir? Uzun bir yargılamayı gerektiren yoruma dayalı bu ve benzeri fiillerden yargılanacaklar, bizdeki uygulamaya göre, masum olduğunu bizzat kendisi ispat edinceye kadar, terör suçlusu ve terörist olarak kategorize edilecek, fişlenmesi, tutuklanması ve diğer en temel haklarının gaspı işin cabası olacaktır. Bütün bunların sonucunda "yanlışlık oldu" denildiğinde hesabı kim, nasıl verecek?
Yakınlara haber vermeme
Gözaltına alınan kişinin, hiçbir yakınına haber verilmeme yetkisinin getirilmek istenmesi, şüphelilerin en temel haklarından biri olan bu hakkın ortadan kaldırılması, yıllarca ülkenin gündeminden düşmeyen gözaltında kayıp ve işkence gibi uygulamaların oluşması için uygun bir ortam yaratmaktadır. Kişi ve ailesi için gözdağı verdiren bu uygulama hukuk dışılığa davetiye niteliğindedir.
Savunma hakkı aşırı kısıtlanmakta
Tasarıda, özellikle şüpheli/sanık ile avukatı arasında savunma hakkı ve görevi aşırı bir şekilde kısıtlanmakta; avukatı suçlunun ortağı olarak görme mantığının hakim olduğu söylenebilir.
Şüphelinin 24 saat boyunca müdafiden (avukat) yararlanma hakkından mahrum bırakılabilmesi, yakalanma sonrasında yakınlara bildirme hakkının engellenebilmesi, sadece bir müdafi sınırı ile savunma hakkının kısıtlanabilmesi, müdafinin görmediği bir dosya hakkında sanığa hukuki yardımda bulunmasının istenmesi, avukat ile müdafinin görüşmesi esnasında kolluk görevlilerinin de hazır olabilmesi ve müdafiye sanık tarafından verilen belgelerin incelenebilmesi gibi, sanık hakları ve savunma hakkını kısmen veya tamamen kaldırabilecek hükümler getirilecektir.
Hakim güvencesi uygulamada yeterince etkili mi?
Tasarıda, hak ve özgürlüklerin koruma güvenceleri arasında "hakim kontrolü" geçmekte ise de, uygulamadaki tecrübeler, bu yolun çok da etkili olmadığını göstermektedir.
Çünkü, mahkemeye sunulacak olan mecburen çok genel olacak istihbarat bilgilerinin doğruluğu ve nasıl elde edildiği mahkemede tartışılamayacaktır.
Tartışılsa bile, bu bilgilerin doğruluğu veya yanlışlığı ispat edilemeyecektir. Ayrıca, tasarıdaki savcılığa tanınan 24 saat, hakimliğe tanınan 48 saatlik sürede, kişinin uğrayabileceği mağduriyet ve yine basın yayın organlarında yayına uygulanan durdurma gibi tedbirler nedeniyle mağduriyete sebebiyet verecektir.
Bu sürelerin "hemen" kaydıyla, mümkün olan en kısa sürede -keyfiliğe mahal verilmemesi açısından- uygulanması daha faydalı olacaktır.
Mevcut yasalarda olan güvenlik tedbirlerinin tasarıyla birleşmesi halinde olağanüstü hal uygulamalarını başlatması
Güvenlik tedbirlerine, tedbirin niteliğine göre, tedbirin uygulanacağı yerdeki en büyük mülki amir, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile karar verilirken, bazı tedbirler için de ağır ceza mahkemesi üyesi, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısı kararı aranmaktadır.
Dolayısıyla, vali, kaymakam, emniyet müdürü, jandarma komutanı gibi makam ve merciler, istihbarat bilgilerine dayanarak, "ileride suç işleyebilir" düşüncesi ile, hiçbir şüphe şartı aramadan, "varlıkları ile ileride ülke için tehlike oluşturabilir" gerekçesi ile, kişilerin,
* Belirtilen gün ve zaman dilimi ile sınırlı olmak koşuluyla yerleşim yerine veya belli bir bölgeye giriş ve çıkışların kısıtlanması, (İdare)
* Yerleşim yerini, konutunu veya işyerini kullanmasına izin verdiği kişilerle ilgili kısıtlamalar getirilmesini, (Hakim)
* Seyahatin kısıtlanması, (İdare)
* Kişinin sahip olduğu pasaport, sürücü belgesi ve buna benzer her türlü ruhsat veya belgeye geçici olarak el konulması, (İdare)
* Kişi hakkında suç soruşturma ve kovuşturmasında kullanılması koşuluyla kişinin fizik kimliğini belirlemeye yarayacak fotoğraf, parmak izi veya DNA örneğinin alınması, (Hakim)
* Kişinin suç işlenmesinde kullanmaya elverişli bazı madde veya malzemenin edinilmesinin veya kullanılmasının yasaklanması, (İdare)
* Belli bazı hizmetlerin veya tesislerin kullanımının ya da bazı faaliyetlerin kişi tarafından yapılmasının yasaklanması, (Hakim)
* Bir meslek veya sanatın yerine getirilmesinin kısıtlanması, (Hakim)
* Suçun işleneceği şüphelenilen yerle sınırlı ve orantılı olmak üzere, bölgesel olarak iletişim ve haberleşme olanaklarının sınırlandırılması, (Hakim)
* Kişinin, bölgesel veya yerel olarak, belirli bir zaman dilimi içerisinde kalmak koşuluyla, bir yerleşim yerinde veya bir yerde bulunmasının engellenmesi, (İdare)
* Belirlenecek gün veya saatlerde yerel kolluk makamlarına bilgi verilmesinin zorunlu tutulması, planlanmış hareketleri ile faaliyetleri hakkında önceden bilgi vermesi, (İdare)
İhlal alanları
TMY tasarısıyla, hak ve özgürlüklere keyfi olarak müdahalenin yolu açılacak, Anayasa'da yer alan, "insan haklarına saygı", "suçsuzluk karinesi", "adil yargılanma hakkı ", "kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı", "özel hayata saygı duyulmasını isteme hakkı", "avukat hakkından faydalanma", "savunma hakkı", "mülkiyet hakkı", "seyahat özgürlüğü" ve diğer hak talepleri ihlale uğrayacaktır.
Antidemokratik yasaların bir gün sahiplerini bulabilmesi
Tarih göstermiştir ki, antidemokratik yasalara evet diyenler bir gün bizzat bu yasalar eliyle tasfiye sürecine itilmekte, mağduriyetin sıcaklığını kendileri veya çevreleri hissedebilmektedirler.
Konjonktürel olarak birkaç "yapay" olay ve şiddet hareketi gösterilip, temel hak ve özgürlüklerin rafa kaldırılması, birilerine değil her kesime yayılarak uygulanacak başka haksızlıkların habercisi olmaktadır. (TK)