*Üç tiyatrocunun eylemine gün içinde destek verenler de oluyor.
Dokuz gündür Moda Sahnesi önünde susuyorlar. Sabah 10'dan akşam 10'a kadar... Cenk Dost Verdi, Deniz Elmas ve Ulaş Kaya. Üçü de 35'lerinde tiyatrocular ancak kimi günü birlik işlerde çalışıyor kimi kafede.
"Pandemi bizi aç, Kültür Bakanlığı ise yalnız bıraktı" diyor Dost Verdi. Ama mesele çok daha derin. Ödeneksiz tiyatroların devlet desteği almaması,vergilerin yüksek oluşu ve meslektaşlarının sessizliğine karşı sustuklarını söylüyor.
"İki tarafa da susuyoruz şu anda. Nerede bizimle birlikte olduğunu söyleyen arkadaşlar? Kalıcı çözüm için hep birlikte hareket etmeliyiz. Ben aç bir şekilde mesleğimi yapamazken bizimle aynı koşullarda olduğunu söyleyen arkadaşların da derdi bu, biz yalnız olmadığımızı biliyoruz, ama burada yanyana olmazsak devlet elini taşın altına sokmayacak.
"Özel tiyatroların yaşadığı ekonomik açmazı cisimleştirmemiz gerekiyor. Kendi aramıza hapsettik bu tartışmayı. Asıl ölümcül suskunluk bu!"
"Meslekten uzaklaştırılmış bir yığın olacağız"
Eylemin asıl amacının önce kendilerini dönüştirmek olduğunu söylüyor Verdi:
"Hayatımızı geçici çözümlerle kendi karakterimizden ödünler vererek, ikiyüzlüce kazanmaktan bıktık. Ben bir kafede çalışmak zorunda kaldım ama oradan da ayrıldım çünkü pandemi nedeniyle sağlığımı tehlikeye atmak istemedim. Bu eylem bizi dönüştürdü. Bir meseleyle ilgili dürüstçe tepki vermeye başladık.
"Hayaller bitti"
"İkinci aşama ise bizden olana çağrı. Lütfen sahiplenin. Aynı dertlere sahibiz. Kafelerde çalışan arkadaşlarımız var, sinemacı arkadaşlarımız ürün fotoğrafları çekiyor, müzisyenler müzik yaptıkları barlarda garsonluk yapıyor uzar gider... Tamamen meslekten uzaklaştırılmış bir yığın olacağız. O zaman konservaturarları kapatalım. Biz kendi karnımızı doyurmanın yollarını bir şekilde bulabiliyorduk. Ama pandemi tüm alanlarımızı elimizden aldı. Ama bu böyle gitmez. Ben yaşayamıyorum. Kitap okumak, bir film izlemek, konsere gitmek gibi hayallerimiz kalmadı. Hayallerimiz yok artık yani."
"Bu sistem değişmeli, eşitlenelim"
Deniz Elmas ise ödeneksiz tiyatrolara devletin bir desteği olmadığı için ek işlerde çalışmak zorunda olduklarını söylüyor:
"Bu hem devlet hem de tiyatro camiası tarafından normalmiş gibi algılanıyor. Bu normal değil.
Tiyatrolar için KDV'ler kaldırıldı, daha doğrusu kaldırılıyormuş gibi yapıldı. Kapalı sezonda bu geçici indirimin ne işe yaradığını biri bana açıklasın.
Ödeneksiz tiyatroların şu an kapıları kapalı ama vergi, faturalar devam ediyor. En azından belediyenin bu kamusal varlıkları sahiplenmesi gerekiyor.
"Konservatuar öğrencilerine de bir davet bu. Siz de bu kaosun içine düşeceksiniz. Bu sistem değişmeli, eşitlenelim. Benim şu anda hiçbir kaynağım ve geleceğim de yok. Birimizin açlıktan ölmesi mi gerekiyor.
"Bir tavır gibi bu susku. Söylüyorsun, konuşuyorsun ama karşılığı yok, bunu görünür kılmak amaç."
"Başka işler yapmak istemiyoruz"
Ulaş Kaya ise şunları söylüyor:
"Hem meslektaşlarımız hem Kültür Bakanlığı'nın, devletin kayıtsızlığına karşı bir hareket halinde başladık susma eylemine. Bir teslimiyet olarak görmüyoruz bunu. Bu bir tür itiraz. Başka işler de yapmak istemiyoruz. Başka işler yapıyor olmamız devlet tarafından dayatılıyor. Asimile olmak gibi... Bir meslek tanımımız olsun istiyoruz. Yüzde 38 vergi vermeyelim, ticaret odasına bağlı olmayalım.
"Ben Devlet ya da Şehir Tiyatrosunda çalışmak istemiyorum. Orada şöyle diyorlar sana; toplumsal hiçbir harekette bulunamazsın. Buna dair kağıt imzalatıyorlar. Özgür olamıyorsun yani. Ben sanatçıyım deyip, bir toplumsal hareketin içinde nasıl bulunamam. Bu yüzden atılan sanatçıları hatırlayın. Buna itiraz ediyoruz ve haklarımız istiyoruz. Ortamı tesis etmesi gereken Kültür Bakanlığı, onun sorumluluğunda bu. İnsanlar özel tiyatroların içinde bulunduğu durumu duysunlar. Artık insanlar gelip sizin de biletleriniz çok pahalı demesin. Evet pahalı çünkü inanılmaz bir vergiödüyoruz. Bunu devlet ve yönetim problemi olarak görmek lazım."
SUSUYORUZ...Tüm özel tiyatro emekçileri ve sanatçı dostlarımızın ayakta-hayatta kalma çabasını takdir etmekle birlikte yaşanan pandemi süreciyle artıp daha da görünür olan ve bizler için hayati önem arz eden sorunlarımıza devlet, Kültür ve Turizm Bakanlığı nezdindeki kayıtsızlık neredeyse alay boyutuna varmıştır. Bu süreçte tiyatronun asıl sorunlarına dönük farkındalığı gerek sosyal medya içerikleriyle gerek imza kampanyalarıyla örgütleyen meslek birliklerimiz sonunda bakanlığı masaya oturtmuş ve geçtiğimiz gün açıklanan KDV indirimini bir kazanım olarak elde etmiştir. Ancak bunun bir yandan yine tiyatrolara birer ticari işletme mantığıyla yaklaşılarak atılan geçici bir adım oluşu devletin bu konuyu geçiştirme, bir kültür sanat politikası çerçevesinde değerlendirmeme niyetinin devamı - ifşası olmuştur. Bu tutum sanatı-tiyatroyu yok sayma hatta yok etme politikası olarak artık ideolojik bir hal almış ve geçmişten gelen sorunlarıyla daha da keskinleşmiştir. İşte tüm bunlar bizleri yeni bir dil aramaya itmiştir. Örgütlü mücadelelerle oluşan kazanım atmosferinde bireysel çabaların çeşitli zaman ve fikir uyuşmazlıklarıyla baskılanıyor oluşundan yola çıkarak bu sürece daha samimi ve bireysel nasıl katkı sağlarız düşüncesi bizi bu susku/performansa ikna etmiştir. Yüzeysel bakıldığında oldukça pasif ve çözümü tartışıp önermekten uzak görünse de bu susku/performans, bireysel olarak şimdiye kadar "söylediklerimizin" hiçbir işe yaramadığını her geçen gün daha ağır bedellerle öğrenmekten, değil bakanlıkça mesleğin içinde bile birçok sanat emekçisinde oluşan sessizliği görünür kılmak ve "susma" eyleminin kendisini bir dil arayışı olarak tekrar kullanma ihtiyacımızdan gelmektedir. | |
(AÖ)