Tiyatroya kendimi kaptırışım ilkokul yıllarıma rastlar, o zamandan beridir de bu büyülü dünya beni kendisine tutsak etmiştir.
Başlangıcı son derece mütevazı bir şekilde olmuştu; okul müfredatı dışında zihnimi ve ruhumu zenginleştirecek bir etkinlik olarak görüyordum tiyatroyu. Fakat, daha sonra bir yazar, bir oyuncu ve bir tiyatro prodüksiyonu yönetmenliğini yapacak denli ciddi olarak işin içine girdiğimde, tiyatronun bir hevesten çok daha fazlası olduğunu gördüm. Hatırlıyorum da, siyasi bir oyun sahnelemiştik ve yetkilileri çok kızdırmıştık. Her şeye el konmuştu ve tiyatro gözlerimin önünde kapatılmıştı. Fakat tiyatronun ruhu ağır askeri çizmeler tarafından çiğnenemedi. İşte bu ruh, benliğimin en derin yerlerinde sığınağını aradı ve tiyatronun o büyük gücünün tam anlamıyla farkına varmamı sağladı. İşte o zaman tiyatronun gerçek özü beni öylesine derinden sarstı ki, tiyatronun ulusların hayatında, özellikle de muhalefete ya da farklı görüşlere hoşgörü gösteremeyenlerin karşısında neler yapabileceği konusunda içimde kuşkunun zerresi kalmadı.
Tiyatronun gücü ve ruhu, Kahire'deki üniversite yıllarım sırasında da bilincimin derinlerine iyice kök saldı. Tiyatro hakkında yazılmış ne varsa canla başla okudum ve sahnede yer alan çeşitliliğin farkına vardım. İleriki yıllarda, dünya tiyatrosundaki son gelişmeleri takip etmeye çalıştıkça bu bilinçlilik daha da gelişti.
Eski Yunan'dan günümüze değin tiyatro hakkında yazılmış ne varsa okurken, tiyatronun çeşitli dünyaları aracılığıyla kullanma gücüne sahip olduğu o iç tılsımından emin oldum. Tiyatro, işte bu yolla insan ruhunun derinliklerine erişiyor ve o derinliklerde yatan definenin kilitlerini açıyordu. Bunu anladığım zaman, tiyatronun gücüne, tiyatronun sevgi ve barış yayan birleştirici bir araç olduğuna ilişkin sarsılmaz inancım daha da güçlendi.
Tiyatronun gücü farklı ırklar, farklı etnik gruplar, farklı renkler ve inançlar arasında diyalog kanalları açılmasını da sağlar. Ben böylelikle öğrendim, insanlığın ancak iyilikle yekpare kalabileceğini ve kötülükle de bölünüp darmadağın olacağını. Evet doğrudur, iyi ile kötünün çatışması tiyatronun özünde var. Fakat, sağduyu payidar kalır ve insan doğası çoğu zaman iyi, pür ve faziletli olanla eninde sonunda aynı yola baş koyar.
Eski çağlardan beri insanın baş belası savaşlar da hep güzellikten anlamayan şerle beslenen içgüdülerin sonucu olmuştur. Tiyatro güzelin kıymetini bilir, hatta hiçbir sanat biçiminin güzeli tiyatro kadar büyük bir sadakatle yakalayamayacağını bile iddia edebiliriz. Tiyatro, güzelliğin bütün biçimlerini kucaklar, içinde barındırır, çünkü güzeli değerli görmeyen hayatın değerini bilemez.
Tiyatro hayattır. Sorumlulukla çınlayan vicdanın dizginleyebileceği o çirkin başlarını pervasızca yükselten bütün o nafile savaşlara ve öğreti farklılıklardan kaynaklı dayatmalara karşı durmak bugünkü kadar boynumuzun borcu hiç olmamıştı.
Bu şiddet manzaralarına ve başına buyruk cinayetlere son vermeliyiz. Bugünün dünyasında böylesi görüntüler olağan sayılabilir fakat dünyamızın birçok yerini saran ve köklerinin kazınması için harcanan her çabayı bertaraf etmeyi başarmış o insafı kurumuş zenginlik ve o rezil yoksulluk ya da AIDS gibi illetler var olduğu sürece bu durum daha da kötüye gidecektir. Yerkürenin çölleşmesi ve kuraklık benzeri daha birçok acının ve kederin kaynaklarını ve bu illetleri de körükleyen güç, dünyamızı daha mutlu bir yere dönüştürebilmenin kesin yolu olan gerçek bir diyalog yoksunluğudur.
Ey Tiyatro Halkı, biz sanki bir boranda savrulmuşuz ve sanki eşiğimize kadar sokulan kuşku ve tereddüt toz bulutuna maruz kalmışız da elimiz kolumuz bağlanmış gibiyiz.
Aşikar olan neredeyse tamamen gölgelenmiş, avaz avaz sesimizse bizi birbirimizden ayrı tutmaya kararlı bu curcuna içinde neredeyse hiç duyulmaz olmuş. Aslında, tiyatro gibi sanat biçimlerinde de eşsiz bir şekilde kendini gösteren diyaloga köklü inancımız olmasaydı, bizleri bölüp parçalamak için taş taş üstünde bırakmayan bu boran çoktan silip süpürmüştü hepimizi. İşte bu yüzden, bu boranı körüklemekten yorulmayanların karşısına dikilip onlara meydan okumalıyız. Sadece onları ortadan kaldırmak için değil de, yarattıkları fırtınanın seherinde beliren ağulu havanın üzerine yükselmek için o güçlerin yüzüne yüzüne durmalıyız. Bütün gayretimizi toparlamalı ve bu gücümüzü mesajımızı herkesin kavramasına, uluslar ve halklar arasında kardeşlik çağrıları yapanlarla dostluk bağlarımızı yerleştirmeye adamalıyız.
Bizler faniyiz, sadece fani; fakat tiyatro bâkidir, hayatın ta kendisi gibi. (MEK/YE/TK)
* Şeyh Dr. Sultan Bin Muhammed el Kasimi, yazar ve tarihçi. Aynı zamanda Birleşik Arap Emirlikleri Konseyi Üyesi ve Şarja Emiri. Metni Prof. Dr. Yusuf Eradam Türkçeleştirdi.