Yöneylem Araştırma Şirketinin 25 Ağustos - 1 Eylül arası yaptığı son ankette TİP’in oy oranında artış göze çarpıyor.
Ekonomik kriz başta olmak üzere, gerek mecliste gerek sokakta yurttaşın mağduriyetlerini dile getiren TİP’i halka, halkın yönelttiği soruları da TİP Genel Başkan Yardımcısı Doğan Ergün’e ilettik. Manavından, berberine, sahaftan inşaat işçisine, beyaz yaka çalışanından mağaza emekçilerine, akademisyeninden öğrencisine geniş bir kesimde TİP’in meclisteki ve sokaktaki performansından memnun olanların yanı sıra, kafasında bir takım soru işaretleri olduğunu paylaşanlar da bulunuyor.
Not: Soruların yanına, soruyu soranların ismini belirtmek isterdim. İsimlerini paylaşmak istemediklerini söylediler. Nedenini ise gülerek "Silivri soğuktur’’ diye açıkladılar. Oysaki Anayasa’nın 26. Maddesinde: “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” diyor.
İlk soruyu ben sormak istiyorum. Anayasa’da ifade özgürlüğü olmasına rağmen insanlar neden korkuyor? Bu korku iklimi nasıl aşılır?
Türkiye’yi yönetenler halktan korkuyor. Bu maalesef on yıllardır böyle. Halkı dışlayan bir siyaset, hatta halkı dışlayan bir demokrasi kültürünü yerleştirmek istiyorlar. Halk en fazla 4-5 yılda bir sandığa gidecek insanlar demek onlar için. Dikkat edin, birkaç kişi bile yan yana gelse, yönetenleri telaş basar. Bu apartmanımızda da böyledir, mahallemizde de…
O yüzden önce halkın bu ülkenin gerçek sahibi olduğunu anlayarak ve anlatarak işe başlamamız gerek. Bu ülkenin sahibi biziz. Ama bizler de kendinize çok aykırı gelen görüşlerin ortaya çıkmasından, konuşmaktan, tartışmaktan korkmayacağız.
İkincisi, halktan korkan ve onu dışlamak isteyen siyasi partilere bu ülkenin anahtarını vermeyeceğiz. Yalnız AKP de değil. Kendi bünyesinde de tek adam rejimi uygulamak isteyen partilere, derneklere, sosyal gruplara, itiraz edeceğiz.
Üçüncüsü, ben 40 yıllık hayatımda insanların metroya, otobüslere mutlu şekilde bindiği, birbirlerine güzel sözlerle hitap ettiği, saygılı davrandığı, korku ve gerilim ikliminin dağıldığı iki an hatırlıyorum. İlki, Türkiye’yi Irak’ın işgaline dahil edecek 1 Mart tezkeresinin reddedildiği gündü. Halk bir hedefte birleşmiş ve meclisten o kararın geçmemesini sağlamıştı. İkincisi de Gezi için yapılan eylemler… Halk hep beraber ağaçları ve ülkeyi savunmanın kıymetini anlamış, birbirine saygı ve sevgi beslemeye başlamıştı. Demek ki, korku iklimini dağıtmanın en önemli yollarından biri de ortak bir hedef için birlikte, dayanışmayla mücadele etmek.
“TİP’i onlarca vekille Meclis’e yollamalısınız”
İlk kez oy kullanacağım Türkiye İşçi Partisine neden oy vermeliyim? (Öğrenci)
İşçinin, emekçinin, emeklinin, gencin, kadının, engellinin, derelerin, ağaçların ve doğanın hakkı yenmesin diye; özgürlük, eşitlik, adalet, barış ve kardeşlik için; ülkenin yüzde 99’unu oluşturan alınteriyle geçinenlerin çıkarlarına aykırı yasalar geçmesin diye, şimdi dört vekille gerçek muhalefet yapan TİP’i onlarca vekille meclise yollamalısınız.
TÜSİAD bugün TİP’i arayıp “Yakın zamanda HDP ile bir araya geldik ve oldukça verimli görüşmelerimiz oldu, ittifak ortağı olarak sizlerle de bir araya gelip ekonomik kriz başta olmak üzere bölgesel meseleleri değerlendirmek isteriz” derse TIP ‘in bu davete yaklaşımı ne olur? Talebi hangi açıklamayla reddeder? Ya da reddeder mi? (Beyaz yaka)
TİP, kamuoyuna açık ve şeffaf olması şartıyla görüşlerini dinlemek isteyen herkesle görüşür. Bizim programımız, sömürüyü ortadan kaldıracak, planlı ve kamucu bir ekonomi programıdır. İşçinin emekçinin hakkını nasıl alacağını, sendikalaşmayı nasıl kural haline getireceğimizi, çalışma saatlerini nasıl düşüreceğimizi, paradan para kazanma düzenine nasıl son vereceğimizi, yağmaladıkları kamu arazi ve teşebbüslerini nasıl geri alacağımızı dinlemek isterlerse onlara da anlatırız. Kim bilir, görüşme sonunda işçilerin tarafına geçmek isteyen de çıkabilir…
"İkinci Yüzyılı sağcılar belirlemeyecek"
Hukuk’u, adaleti, birlikteliği tekrardan sağlamak için önümüzdeki seçimi hayati olarak görüyorum. Üçüncü bir ittifak kurdunuz. Parlamenter sisteme geri döneceğini vadeden, seçimi kazanabilme ihtimali daha yüksek olan millet ittifakı etrafında toplanmak daha doğru değil midir? Millet ittifakından talep gelirse ittifaka dahil olur musunuz? (Berber)
Seçim günü geldiğinde iki pusulaya oy basacağız. Birincisi Cumhurbaşkanlığı için, ikincisi de parlamento için olmak üzere iki oy vereceğiz.
Cumhurbaşkanlığı konusunda tavrımız oldukça açık. Millet İttifakı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen ucube yapıyı ortadan kaldıracağını taahhüt eden, sağcılığıyla, ırkçılığıyla nam salmamış, yeniden tek adamlığa soyunmayan bir kişiyi, yüzü sol değerlere dönük bir programı ortaya koyar ve öyle bir aday çıkarırsa, biz de bu adayı destekleriz. Böylece Erdoğan’ı güle oynaya yeneriz. Türkiye’nin acilen bu otoriter, tek adam rejiminden, Saray Rejimi’nden kurtulması gerekiyor. Ama yok, biz Erdoğan’la sağcılıkta yarışmak istiyoruz derlerse, kendi adayımızı çıkarırız, ondan sonra kimin ikinci tura kalacağını görürüz. Cumhuriyet’in ikinci yüz yılını sağcılar belirlemeyecek. Bu konuda kararımız kesindir.
Gelelim ikinci meseleye… Eğer Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni çöpe atacaksak, meclis yeniden belirleyici olacak demektir. Egemenlik mecliste olacaksa, meclisi de zengin partilerinin vekillerine bırakamayız. Mecliste ne kadar çok halkın vekili olursa, bizim çıkarlarımıza aykırı yasaları o kadar zor geçirirler. Düşünsenize, Emek ve Özgürlük İttifakı adını verdiğimiz ittifakımız yüzde 20’lere yakın bir oy oranına sahip olursa, halkın vekillerini yani halkı ikna etmeden hiçbir yasa geçiremezler. İttifak olarak seçime girmeyi planladığımız için bir baraj sorunumuz da bulunmuyor. Öyleyse bizim ittifakımız ne kadar çok oy alır, ne kadar çok vekili meclise gönderirse, halkın o kadar yararına olur.
TİP’in oyları yaklaşık bir buçuk senedir her gün artıyor. Geldiğimiz noktada, yüzde 2’ye yakın oranda seçmenin TİP’i desteklediğini görüyoruz. Baraj sorunu da yaşamayacağımız için örneğin İstanbul’un bir seçim bölgesinde TİP yüzde 5 civarında oy alırsa, halkın iki adayı vekil olabilir. O iki vekil CHP’li mi olsa işimize daha çok yarar, İYİ Partili mi olsa, yoksa TİP’li mi? Türkiye tarihinde son 50 yılda solun aldığı en yüksek oyu almayı hedefliyoruz. Gelin bu imkan varken, oylarınız boşa gitmeyeceği için, CHP’ye veya başka partilere emaneten verdiğiniz oyları TİP’e verin. Oyunuzun değerini artırın. Halkın hakları nasıl savunulurmuş herkes görsün…
"Diyanet bu haliyle devam edemez”
TİP’in İmam Hatiplere ve Diyanet İşlerine olan bakış açısını merak ediyorum. Ola ki hükümetin bir parçası olursanız söz konusu okula ve kuruma yaklaşımınız ne olacak? (İlahiyat öğrencisi)
Türkiye İşçi Partisi olarak, insanlarımızın hangi dine mensup oldukları, inançları veya inançsızlıkları üzerinden siyaset yapmayı doğru bulmuyoruz. Dinin siyasete alet edilmesine, din üzerinden insanların kandırılmasına karşıyız.
Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı, dini siyasete alet eden başlıca kurum haline gelmiş durumda. Halkın tamamının vergilerinin akıtıldığı, pek çok bakanlığın kat kat üstünde bütçesi olan bir devlet kurumu olmasına rağmen, yalnızca bir dinin bir yorumunun çıkarlarını savunmak ve siyasi iktidara hizmet etmek üzere kullanılıyor. Hükümet ne zaman sıkışsa Diyanet devreye giriyor ama açık yolsuzluklar, hakkı yenen insanlar söz konusu olduğunda dut yemiş bülbüle dönüyor.
Diyanet bu haliyle devam edemez. Yapmamız gereken, gerçek bir laiklik için tüm inançlara ve inançsız kesimlere aynı mesafede olacak, onların inançlarını başka insanların zarar görmeyeceği şekilde hayata geçirmesine yardımcı olacak mütevazi bir kurum oluşturmaktır.
AKP’nin siyaset geleneği imam-hatipler arka bahçemizdir diye yola çıktı. Hiçbir eğitim kurumu, bir siyasetin arka bahçesi rolü üstlenemez. İmam-hatip ihtiyacı ne kadarsa ona göre bakılır, siyasi misyonlarından arındırılır, her okulun seküler-eşit-bilimsel müfredatının yanına birkaç ders daha eklenerek bir mesleki okul olarak sınırlı sayıda imam-hatip okulu kalabilir.
Oysa bugünkü eğitim yapısında okullar tarikatlere ve cemaatlere teslim edilmiş durumda, kontenjanının yarısını bile dolduramayan imam-hatipler her yanı sarmış bulunuyor. Yoksul vatandaşların, emekçilerin çocuklarını gönderebilecekleri laik eğitim veren kurumlar neredeyse kalmadı. Eğitimin birliği ilkesini tesis etmeden bu ülkede hiçbir şey yapılamaz. Tüm çocuklar, temelde aynı bilimsel ve nitelikli eğitimi almalıdır.
“Olası provokasyonlara karşı seferber oluruz”
Ahmet Şık’ın, "Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Alevi olmasının Türkiye toplumu ve siyaseti için bir mesele olduğunu kavrayarak hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum’’ cümlesi birçok Alevi tarafından kapımızı bir de Ahmet Şık işaretledi şeklinde yorumlandı. TİP’in konu ile alakalı Ahmet Şık’ı kınayan ya da destekleyen bir açıklamasını göremedim. Aleviler TİP için tam olarak nerededir? (Üniversite Mezunu/ işsiz)
Laiklik nasıl bu ülkenin en temel sorunlarından biriyse, Aleviler de bu sorunu en yoğun şekilde yaşayan, en büyük mağdur kesimlerden biridir. Devlet ısrarla ve inatla, toplumun çok önemli bir kısmının inancını yok saymaya devam ediyor. Cemevleri ibadethane sayılmıyor, devlet kadrolarına Aleviler ya alınmıyor ya da fişleniyor, Alevilerin yaşadıkları evler işaretleniyor, Alevilerin yaşadıkları köy veya bölgelere verilecek hizmetlerde açık bir ayrımcılık yapılıyor.
TİP, bünyesinde pek çok Alevi’yi de barındıran bir partidir. Daha geçen aylarda Alevi toplumunun, örgütlerinin temsilcileriyle yan yana geldik. İlişkilerimiz gayet iyidir. Ben Alevi toplumu içerisinde, milletvekilimiz Ahmet Şık’a dönük böyle bariz bir tepki oluştuğunu görmedim. Sayın Şık da, kendi sözlerinin yanlış anlaşılan bölümü olduysa bununla ilgili bir açıklama zaten yaptı.
Meselenin özüne bakarsak, Ahmet Şık, gazeteci kimliğinin bir sonucu olarak edindiği bilgilerin de ışığında, Alevilere dönük bir ayrımcılık ve provokasyon ihtimaline işaret etmiştir. Bu tür bir provokasyon ihtimali gerçekten de vardır. Buna karşı hep birlikte uyanık olmamız ve kardeşçe dayanışma içinde olmamız gerektiği açık. Alevi bir aday söz konusu olduğunda da, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni ortadan kaldıracağını taahhüt ettiği ve yüzü sola dönük olduğu takdirde bu adaya hiç çekinmeden oy veririz. Olası provokasyonlara karşı da halkımızla birlikte seferber oluruz.
Anketlere baktığımda TİP’i hiçbir yerde göremiyorum. Amacımız daha adil bir Türkiye kurmak iken yüzde 1 oyu olmayan TİP’e oy vermek bu düzene hizmet etmek değil midir? (İnşaat işçisi)
Türkiye İşçi Partisi olarak, çeşitli güvenilir kamuoyu araştırma şirketleriyle biz de görüşüyoruz ve halkın nabzını tutmaya çalışıyoruz. Açık konuşmak gerekirse kimi anket şirketlerinin ise belli bedeller karşılığında, sonuç yayınladığını biliyoruz. Bizim böyle ucuz numaralara ihtiyacımız yok. Birçok kamuoyu araştırmasında TİP’in yüzde 1’in üzerinde bir desteğe şimdiden sahip olduğunu görüyoruz. Üstelik bu destek, daha seçim ilan edilmemişken, ittifakımız ilan edilmemişken ve oyumuz boşa gider kaygısı hakimken veriliyor. Biz daha, TİP’e verilen oyların boşa gitmeyeceğini anlatmaya bile başlamadık.
İttifak olarak seçime girdiğimizde, baraj sıkıntımız ortadan kalkacak. TİP’e verilen her oy, halkın bir vekilinin meclise gitmesine hizmet edecek. 50 yıldır sosyalist bir partinin alamadığı oyu alacağız. Talan düzenine bundan daha sıkı tekme atılır mı? Kimsenin endişesi olmasın, ittifakın ve TİP’in alacağı oylar, bu düzenin en büyük kâbusu olacak.
"HDP ile oy-sandalye pazarlığı olmadı"
HDP‘den milletvekili seçildikten sonra istifa edip TİP’’e geçen vekiller var. TİP ile HDP’nin ayrıştığı (her ne kadar ittifak olsanız bile), kendi partinizde daha iddialı olduğunuz konu başlıklarını paylaşır mısınız? (Mağaza çalışanı/ Üniversite Mezunu)
2018 seçimleri öncesinde, genel başkanımıza HDP’den adaylık önerisi geldi. Henüz partimiz çok yeni kurulduğu için seçimlere girme yeterliliğimiz bulunmuyordu. Biz HDP’li dostlarımızla görüşmemizde şunları ifade ettik:
i- Biz programları ve dünya görüşleri ayrı olan iki partiyiz. Bunu seçim kampanyası döneminde de ifade etmemiz gerekir. Yani kendi kampanyamızı kendimiz yapmak isteriz. Ayrıca seçim dönemi bittiğinde TİP’lilerin kendi partilerine dönmesi, doğru olacaktır.
ii- Partiler kendi mali bütçelerini kendileri yapmalıdır. Herhangi bir mali destek vb. talep etmiyoruz, doğru da bulmuyoruz.
iii- Mesele sadece TİP’li bir veya iki vekilin HDP listelerinden seçilmesi değildir. Eğer uygun görürseniz, sol-sosyalist kimliğiyle tanınan isimlere de listelerinizde yer verin.
iv- HDP’nin oy oranının zaten yüksek olduğu yerlerden aday olmak istemiyoruz. Kendi çalışmamızı yapacağımız, kendi oyumuzla vekil seçilebilirsek seçileceğimiz yer ve sıralardan aday olmak isteriz. (Gerek Genel Başkanımız Erkan Baş, gerekse Genel Başkan Yardımcımız Barış Atay aday oldukları bölgede HDP’nin oylarının gözle görülür şekilde artmasını sağlayarak vekil seçildiler)
HDP’li dostlarımız sağ olsunlar bu önerilerimizin hepsine olumlu yanıt verdiler. Meselenin, iki partinin oy-sandalye pazarlığı olmadığı açık bir şekilde ortaya çıktı. Bu açıdan oldukça sağlıklı bir seçim dönemi geçirdiğimizi ifade etmem gerekiyor.
Bu dönemde de bir HDP ile bir ittifak içerisindeyiz. İttifak, aynıların birliği değildir. Zaten biz aynı olsak neden iki ayrı partide bulunalım. Önemli olan farklılıklarımızı bilerek, asgari ortak hedefler için mücadele edebilmektir.
HDP ile veya müttefikimiz olan herhangi bir partiyle hiçbir konuda yarış içinde değiliz. Bizim HDP ile siyasi programımız, kurulma dinamiklerimiz farklıdır. TİP, işçinin alınterini, hakkını hukukunu korumak, emekçinin iktidara gelmesini sağlamak üzere kurulmuş bir partidir. Herkes için eşitlik, özgürlük, adalet, laiklik, demokrasi, barış, anti-emperyalizm bizim temel ilkelerimizdir. Bizim programımızda planlı ve kamucu bir ekonomi, sömürünün ortadan kaldırılması, sosyalizm gibi hedefler bulunur. Biz, bu ilkelerimizi ve siyasetimizi savunabileceğimiz ittifaka gireriz. Kendi fikirlerimizi en yüksek sesimizle haykıramayacağımız yerde de olmayız. TİP, böyle bir olanak oluştuğu için ittifakta gönül rahatlığıyla yer alıyor. Aynı şey HDP ve diğer partiler için de geçerli olmalıdır ki, bir ittifak içindeyiz.
CHP ‘helalleşme’ derken TİP ‘hesaplaşacağız’ diyor. AKP’yi suç örgütü olarak tanımladığınızı biliyoruz. 11 milyon resmi üyeli suç örgütü olabilir mi? Bu 11 milyon üyenin hangisi ile nasıl hesaplaşacaksınız? Suç kıstaslarınız ne olacak? (Siyaset Bilimci/ Doktora Öğrencisi)
Partimizin “hesaplaşma” çıkışı esasen ilk olarak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” şeklindeki vurgusuna yanıt olarak gündeme geldi. Ama onunla sınırlı kalmadı. Biz hesaplaşma deyince aslında Türkiye’deki siyasi taraflaşma da belirginleşti. Hesaplaşma çıkışımız iktidarda sıkıntıya neden oldu. Sürekli, hesaplaşmanın kendileri için ne kadar korkutucu olduğunu anlatıp duruyorlar.
CHP’ye geçersek… Kemal Bey, bizim sözümüzün ardından, önce “hırsızlarla helalleşmeyeceğim” demek zorunda kaldı, sonra bu sözün yüklediği sorumluluk içeride halen devam eden tartışmalar ortaya çıktı. Bugünlerde CHP içinde 5’li çete ile pazarlık yapan yapılardan söz ediliyor. İYİP, DEVA, Gelecek, hatta 6'lı masada olmasa da Ümit Özdağ’ın temel misyonları ise gerçek bir hesaplaşmayı engellemeye çalışmak olacak.
“Hesaplaşma” yalnız iktidar değil bütün bir düzen açısından en ciddi sorunlardan birini oluşturuyor. Kimlerle hesaplaşılacak, ucu kime kadar gidecek diye panik olmuş durumdalar… Özel harpçiler, mafya, çeteler, yağmacılar, hırsız ve katiller ve hep birlikte oluşturdukları bu düzen hesaplaşma çizgisinden kaçmak için var gücüyle seferber olmuş durumda.
Öte yandan, AKP’ye veya MHP’ye şu veya bu nedenle oy vermiş insanlarla, yoksul halkımızla niye hesaplaşalım. Mesele suç işleyenlerden, dahası, bir suç düzeni kuranlardan hesap sorup sormayacağınızdır.
Cumhur İttifakı, onların liderleri, geçmişten beri bu suç düzeninin değirmenini kuranlar, ona su taşıyanlar zaten hesaplaşmanın konusudur.
Ahmet Şık’a HDP döneminde TBMM içinde bir kürsü yasağı getirildiği iddia ediliyordu. Halk tarafından çok sevilen de bir isim aslında, TİP’e geçtikten sonra da muhalif kanallarda da yeterince göremiyorum. Acaba bu kürsü yasağı devam mı ediyor? (Berber)
Ahmet Şık, Türkiye’de iktidarların, özellikle de AKP’nin hep en korktuğu, rahatsız olduğu isimlerden biri olmuştur. Ömrü, gerçeğin peşinden koşmakla, bunun bedelini ödemekle, tutuklamalarla, yargılamalarla geçmiştir. O yüzden Şık’ı hep yasaklamaya, konuşmasını engellemeye çalışırlar. Ancak Ahmet Şık’a bir kürsü yasağı olduğu ifadesi gerçeği yansıtmıyor. Zaten, geçen dönemde Şık meclis genel kurulunda ve komisyonlarda pek çok konuşma yaptı. Basit bir internet taramasıyla bunlara ulaşabilirsiniz.
Medya kısmına geçersek… Türkiye’de basın kuruluşlarının neredeyse yüzde 95’i iktidarın yörüngesinde. Bunların, vekilimizin konuşmalarına veya görüşlerine yer vermemesi ya da gerçekleri saptırarak yer vermesi doğal. Diğer medya kuruluşları ise Ahmet Şık’ın gerçekleri ifade etmesi sonucunda kendilerine ceza gelebileceğini düşündükleri için onu az davet ediyor olabilirler. Ama buna rağmen, riskleri göğüsleyip vekilimizi konuk eden çok sayıda kuruluş olduğunu da biliyorum.
TİP’in NATO ve AB gibi batılı eksenin omurgasını oluşturduğu kurumlara bakışı nedir? Net cevap almak istiyorum; TİP iktidar olursa NATO’dan çıkmayı gündemine koyacak mı? (Temizlik işçisi)
TİP’in batıyla veya batılılıkla ilgili özel bir sorunu bulunmuyor. İster doğuda ister batıda yaşasın sömürüye direnen, özgürlük ve eşitlik isteyen tüm insanlar TİP’in yol arkadaşıdır. Ama örneğin NATO’nun varlık nedeni, özgürlük ve eşitlik isteyen toplumsal kesimleri bastırmak, bu uğurda işgal, savaş, iç savaş örgütlemektir. Avrupa Birliği ise özünde sermayenin çıkarlarını gözetecek düzenlemelerin yapılabilmesidir.
Öte yandan, evrensel insan hakları, dolaşım serbestiyeti vb. konularda halkımızın çıkarına olan ilkeler zaten hep birlikte uygulanmalıdır. Bizim vatandaşlarımız, Avrupa’yı ve dünyanın herhangi bir ülkesini serbestçe gezebilmeli, aynı şekilde dünyanın farklı yerlerinden insanlar da ülkemize gelebilmelidir. Bunun için gerekli düzenlemeler hemen yapılmalı. Kurucularından olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları uygulanmalı, Avrupa Konseyi’nde eşit ve onurlu bir üye olarak Türkiye çalışmalara katkıda bulunmalı.
Madem NATO’yu özel olarak sordunuz, yanıtlayayım. NATO, dünyada pek çok halkın başına düşen bombalar, işgal, sivil ölümleri demektir. NATO, özellikle Soğuk Savaş döneminde Avurpa’da pek çok Nazi artığını desteklemiş, kontrgerilla faaliyetleri örgtülemiştir. Bizim NATO’ya üyeliğimiz de maalesef Kore’nin iç işlerine karışmamız, oraya asker göndermemiz neticesinde olmuştur. TİP, Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını, ülkemizdeki yabancı askeri üslerin kapatılmasını ve yabancı ülkelerdeki askerlerimizin de geri çağrılmasını savunuyor. Türkiye aynı şekilde, Rusya’ya karşı da bağımsız olmalı… Bağımsızlık ama dostça, kardeşçe, barışçıl ilişkiler bizim temel ilkelerimizdir.
Bir tarafta "Tek din, tek dil…” diyen bir AKP var, diğer tarafta “Türk’ten başka kimse yoktur” diyen ortağı MHP. Ama bu anlayış göçmenlere vatandaşlık veriyor. TİP bu durumu nasıl okuyor? (Sahaf)
Biz ülkemizi ve bu topraklardaki tüm canlıları çok seviyoruz. Yer altı ve yer üstü kaynaklarımızı kıskançlıkla savunuyoruz. Ama bizim bu sevgimiz, başka halklara, uluslara düşmanlık, kendimizi onlardan üstün görmek anlamına da gelmiyor. Biz, diğerlerinden üstünüz dersek o zaman ırkçı bir milliyetçilik yapmış oluruz. Bir Türk neden bir Almandan veya bir ABD’li neden Türk’ten üstün olsun… Halkları birbirine düşman eden sermaye düzenidir. Patronlar, halkları birbirine düşman edip, ülkelerin zenginliklerine çökmek, halkları savaştırıp kendileri kâr etmek ister.
Sığınmacılar veya göçmenler meselesi de böyle bir meseledir. Evet, Türkiye’nin çok ciddi bir sığınmacı sorunu bulunuyor. Ama bu sorun bizim, Suriyeli veya Afgan yoksullarla yaşadığımız bir sorun değil. Sorun, iktidarın başka bir ülkenin iktidarını değiştirmeye çalışması sorunu. Bu sırada akılsız sınır politikası yürütmesi sorunu…
Sorun, iktidarın sınırları açma ve bu sırada kendi neden olduğu savaştan kaçanların yanı sıra pek çok cihatçıyı da ülkeye buyur etmesi, onları kendi çıkarına kullanmaya çalışması sorunu… Sorun, Avrupa ülkelerinin, neden oldukları savaşın faturasını başka halklara ödetmeye çalışması sorunu… Sorun, bazı ırkçıların, yaşadığımız yoksulluğun nedeninin iktidar olduğunu saklamaya çalışması, yoksul emekçileri birbirine düşürmeye çalışması sorunu… Sorun, patronların ucuz emek olarak gördükleri sığınmacıları fırsat olarak görmesi sorunu…
Biz TİP olarak, Avrupa ile yapılan Geri Kabul Anlaşması’nın derhal sonlandırılmasını istiyoruz. Kaçak işçi çalıştırılmasının önüne geçecek düzenlemeler ve yaptırımlar istiyoruz.
Suriye devleti ile masaya oturulması, onurlu ve barışçıl bir dizi anlaşmayla ilişkilerin düzeltilmesi, böylece sığınmacıların ülkelerine dönmelerinin yolunun açılması gerekiyor. Kimlere vatandaşlık verildiğinin tespit edilmesi lazım. Cihatçıların belirlenmesi ve sınır dışı edilmesi gerekiyor. Bölgede insanların barış içinde yaşaması için önce bunları hayata geçirelim, gerisini rahatça hallederiz.
(ET/EMK)