Yazılı kuralları oluşturduğu kuramsal boyutla uygulama boyutu her zaman birbirine koşut gerçekleşmese de en azından "sorunlu" ya da "sonrasında sorun çıkabilecek" durumlarda "sağlamcı" bir yaklaşım benimsenir.
Bu bir anlamda "çekinik" tıp uygulamasıdır. Çünkü hizmet verilen insanı "korumaya yönelik" kesin sınırlamalar nedeniyle, kadın ve çocukların zaman zaman mağdur oldukları, erkekleri "daha geriden" izledikleri gözlenir.
Somut biçimiyle söyleyecek olursak; günümüzde, tıbbi girişim ve uygulamalarla ilgili araştırmalar konusunda kadınlara yönelik ayrı ve farklı yaklaşım söz konusudur ve kadınlar tıpta sağlanan gelişmelerden daha geç ve daha güç yararlanıyor.
Çünkü araştırma amaçlı klinik çalışmalara katılım için kadınların "doğurganlık" niteliği göz önünde bulundurularak, olası olumsuz sonuçların sonraki nesli de etkilemesi olasılığı öngörülerek, bu tür çalışmalara katılım açısından kadınlar daha az yeğleniyor ve araştırmalar için öncelikle erkekler seçiliyor.
Erkeklerde başlayan bu çalışmaların kadınlarda sürdürülmesi zorunluluğu bazı durumlarda yerine getirilmiyor.
"Erkek"le daha ucuz
Aslında, çoğunlukla araştırma çalışmasının maliyeti nedeniyle böyle davranılıyor. Çünkü kadınlarla yapılan çalışmalarda, erkeklerden farklı bazı özel incelemelerin yapılması gerekiyor, bu da maliyeti yükseltiyor.
Bu nedenle, sözde "korumacı bir tutumla"genellikle kadınlar kapsam dışında bırakılıyor ya da uygulamalara gecikerek dahil ediliyor.
Bir çok ilacın içindeki ilaçla ilgili bilginin yer aldığı prospektüste "hamileler ve çocuklarda araştırma yapılmadığı için kullanılmaması" gerektiği açıkça ve özellikle vurgulanıyor.
"Kadın"la araştırma yapılmayınca
Hatta bazı ilaçların kadınlara yönelik araştırmalar sonuçlanmadan ruhsat aldığı ve piyasaya sürüldüğü görülebiliyor. İlaçla ilgili araştırmaları düzenleyen etik ve yasal kodlarda da "pozitif ayrımcılık" anlamında bir düzenleme yok, çalışmalarda erkek ve kadın ayrımı söz konusu edilmeden kurallar "insan" nitelemesiyle kurallar düzenleniyor..
Böylelikle yeni bazı tedavi yöntemlerinden en azından "özel" olarak araştırma yapılmadığı için başlangıçta kadınlar yararlanamıyor.
Oysa araştırma çalışmalarında bu tür bir ayrımcılığın yapılmaması doğrultusunda özen gösterilmeli, dahası "pozitif ayrımcılık temelinde" yaklaşımlar söz konusu olmalı; diğer yandan da kadının fizyolojik, psikolojik özellikleri göz önüne alınarak farklı süreçlerin uygulandığı araştırma onay sistemlerinin kullanılmalıdır.
CEDAW'da somut talepler
Tüm bu söylenenleri en geniş bağlamıyla ortaya koyan bir belge "Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)"dir. Bu sözleşmenin gereği olarak; Sağlık 21 Programı çerçevesinde düzenlenen "Avrupa Kadın Sağlığı Stratejik Eylem Planı Hedefleri" başlıklı bir dokümanın "Sağlık Araştırması ve Bilgisi" başlıklı 19. Maddesi bu konuya ilişkin somut bazı saptamalar yanında bazı talepler de içeriyor.
Buna göre 2005 yılı itibariyle, herkese sağlığı destekleyecek bilginin ulaşılabilirliğini, etkili kullanımını ve dağılımını sağlayacak araştırma, bilgi ve iletişim sistemlerinin kurulması gerektiği ifade ediliyor.
Diğer yandan sosyal ve siyasal öncelikler çerçevesinde konuları belirlenen araştırmaların toplumdaki kadın erkek eşitsizliğini yansıttığı vurgulandıkta sonra "Kadın sağlığının belirleyicilerinin cinsiyet ve toplumsal cinsiyet farklılıklarından kaynaklandığını göz önünde bulundurarak bu konuları inceleyen araştırmalar planlanmalıdır. Öncelikle, kadının sağlık statüsünün gerçek çerçevesini görebilmek için cinsiyete göre ayrılmış istatistikler tutulması gerekmektedir" deniyor.
Yani, kadının sağlığıyla ilgili durumun saptanmasına yarayacak verilerin toplanmasının önemine değiniliyor.
Cinsiyetler arası farklılıkları gidermek için
Aynı düzenlemenin ikinci bölümünde de "Sağlık ve hastalık modellerindeki cinsiyetler arası farklılıkları dikkate alan araştırmaların yürütülmesi"nin önemi üzerinde duruluyor.
* Bazı hastalıklar kadınlarda daha fazla görülüyor, bazıları ise kadın ve erkekleri farklı biçimlerde etkiliyor.
* Araştırma önerileri ve fon aktarımı yakından incelenerek kadınların klinik çalışmalara dahil edilmesi sağlanmalıdır.
* Sağlıkta yaşanan toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin yapısal yönlerinin daha iyi anlaşılabilmesi için niteliksel araştırma yöntemlerine önem verilmelidir.
* Bilgi üretimi aynı zamanda toplumsal cinsiyete duyarlı epidemiyolojik ve nüfus araştırmalarının yapılmasını gerektiriyor.
* Araştırmaların kadın ve erkeği sağlıklı tutan nedenler ve sağlığı iyileştirici sosyal ağlar üzerine de yoğunlaşmalıdır. .
Eşitlik temel
Hizmetin her düzleminde ama tanı ve tedaviyle ilgili hizmetler bakımından da kadınlar bilimin ortaya koyduğu olanaklardan erkeklerle eşit biçimde yararlanması temel bir kural olmalıdır.
Dolayısıyla yukarıda sıraladığımız gerçekler göz önüne alındığında sağlık hizmetiyle ilgili olarak kadının tanı ve tedaviye yönelik sağlık hizmetlerinden eşit biçimde yararlanmasının bir yandan hizmet verenler, bir yandan hizmet alanlar, bir yandan da toplumun duyarlı kesimleri için somut bir farkındalık, talep, hak arama ve uygulama alanı olması gerektiği ortaya çıkıyor. (MS/BA)