Timuçin Köprülü; Türkiye’de Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) ‘terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermeyi’ kapsayan altıncı madde üzerine çalışan az sayıdaki akademisyenden birisi.
Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi.
Son dönemdeki gözaltı, tutuklama ve açılan davaları sorduğumuz Köprülü’ye göre Türkiye’de yargının her dönem favori bir maddesi var. TMK 6 da son zamanların popüler maddelerinden biri.
"Hakim ve savcı haberi yapılması kadar doğal bir şey yok"
Bu hafta Evrim Kepenek, Sibel Yükler, Delal Akyüz, Evrim Deniz ve Fırat Can Arslan bu madde nedeniyle gözaltına alındı. Arslan tutuklandı. Bir başka gazeteci Ayça Söylemez’e Adalet Bakan Yardımcısı Akın Gürlek’in şikayetinin ardından bu maddeden dava açıldı. İlk değerlendirmeniz nedir bu konudaki?
Fırat Can Arslan’ın tutuklanmasına diğer gazetecilerin de gözaltına alınmasına neden olan olay Diyarbakır’da Haziran 2022’den Temmuz 2023’e kadar hapis tutulan 16 (yargılanan 18) gazetecinin iddianamesini hazırlayan savcı ile mahkeme heyetindeki eşinin Samsun Vezirköprü’ye tayin edilmesi haberi.
Arslan’ın konuyla ilgili bir tweet atıyor, diğer gazeteciler de bu paylaşımı retweetliyor. Bunun ifade özgürlüğüyle büyük bir ilişkisi var.
Hakimlerin ve savcıların tayinleri ve terfileri Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından Resmi Gazete’de yayınlanıyor. Tayin terfi listelerinde hakimlerin savcıların sınıfı, sicil numarası nereden nereye tayin edildiği, kaçıncı dereceye yükseldiği açıkça yazıyor. Bu biçimde ilanla aleniyet sağlanıyor.
Bunun haber yapılması kadar doğal bir şey yok. Kaldı ki yerel basında sürekli benzer haberler görüyoruz. “İlimizin cumhuriyet savcısı bilmem nereye tayin oldu” veya “Şu hakimin ilimize tayini çıktı” gibi bir çok haber…
O yüzden bir savcı ve eşinin tayin haberinin tartışmasının neden suç olduğunu TMK 6/1 çalışmış bir kişi olarak ben anlamış değilim.
"TMK 6'nın kullanımı belli bir amaca yönelik"
Bahsettiğiniz yerel gazete örneğinden yola çıkarak, konunun Kürt gazetecilerle ilgili olması ve eleştirel olması gözaltı ve tutuklamanın nedeni olabilir mi?
TMK’nin 6. maddesi Kürt medyası, Kürt siyasetçiler veya Kürtlerle ilgili zamanında çok uygulanmış zaten.
Yargıtay içtihatlarına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına baktığımızda bunu sıklıkla görüyoruz.
Ancak son dönemde muhalifleri ya da muhalif basını bastırma, ses çıkarmamalarını sağlama amacına yönelik olarak sıklıkla ilgili hükümle bağlantılı soruşturmalara şahit oluyoruz.
"Uyumaya çekilmiş bir maddeydi"
Yani önceden bu kadar çok kullanılmadığını söylüyorsunuz bu maddenin…
Evet. Türkiye’deki ceza sistemine baktığımızda bu şekilde kullanılan veya bir kenarda durup da sonradan keşfedilen bir kısım hükümler var.
Eski TCK döneminde meşhur 141, 142 ve 163. maddeler vardı. Komünizm propagandası olarak da isimlendirilen, ifade hürriyetini baskılayan bir düzenlemeydi.
O düzenlemeler kaldırıldı. Ama kaldırıldıktan sonra her şey düzeldi mi? Hayır. Üstüne 90’lı yıllarda TMK yapıldı.
2000’li yıllarda da 301. madde tartışması vardı. Şimdi hatırlayan var mı o tartışmayı? Bir dönem sürekli 301’den dava açılırdı. Ama 301 furyası da bitti.
Şimdi gündemde TMK 6 ve TCK 216 (Halkı kin ve düşmanlığa sevk etme suçu) var. İktidarla bağlantılı kişilerle ilgili neredeyse her habere erişim engellemesi kararı veriliyor. Bir başka sihirli değnek de bu.
Bu uyumaya çekilmiş bir maddeydi. 90’lı yılların ortasında ara sıra kullanıldı. Ama son zamanlarda içinde kamu görevlisi ismi geçen pek çok haberde uygulanmaya başlandığını görüyoruz.
Ne olur? 2-3 sene sonra bunun da modası geçer. TCK’de TMK’de başka bir madde bulunur soruşturmalar oradan yürütülür.
TMK gölge Anayasa mı?
Anayasa hukukçusu Bülent Tanör yasanın çıktığı dönemde “TMK’yle adeta yeni bir gölge anayasa oluşturuyor” demişti. Siz de zaten yazdığınız makalede Tanör’e atıf yapmışsınız. Bu söyleme katılıyor musunuz?
Anayasada belirtilmiş olan sınırlar, sınırlamalar var. TMK’nın içeriğine ve uygulamasına bakıldığında Anayasaya paralel bir sistem olarak ilerledi.
Devlet Güvenlik Mahkemeleri mesela… Bu mahkemelerde asker üyenin bulunması zorunluydu. Yani Devlet Güvenlik Mahkemeleri, ağır ceza mahkemelerinde yapılan yargılamadan farklı ilerleyen bir süreçti.
Ya da TMK’deki gözaltı ve tutukluluk süreleri diğer yasalardan farklıydı. Bir dönem için Türkiye'nin AİHM’de başına en çok ağrıtan davaların Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin yapısı ve uygulama pratikleri ile TMK kapsamındaki hükümlerden kaynaklandığını görüyoruz.
"90'larda değiştirilmek istendi"
Yasadaki “terörle mücadelede görev almış kişi” tanımının muğlaklığı üzerine eleştiriler var. Tüm kamu personeli terörle mücadelede görev almış kişiler midir?
Esas muğlaklık burada zaten. Terörle mücadelede görev almış kişi kavramı sorunlu. Bu kavramın bir tanımı yok. İdare hukuku çerçevesinden baktığımızda devletin bir organının ya da bu organı temsil eden kamu görevlisinin görev ve yetkileri kanunla belirlenir. Yani kanundan kaynaklanmayan bir yetkiyi hiç kimse kullanamaz.
Polisin hangi yetkileri nerede kullanacağı Polis Vazife ve Salȃhiyet Kanunu’nda (PVSK) bellidir. Jandarmanın da, hakimlerin savcıların da, İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un da yetkileri kanunlarla, KHK'lerle, yönetmeliklerle belirlenmiştir. Mevzuatta kimin, neyle görevli olduğu bellidir.
Zaten kanun ilk çıktığı dönemde de bu durum oldukça eleştirilmiş. Denmiş ki “Kim bunlar?”
Bu çok eleştirildiği için 90 yıllarda Çiller hükümeti zamanında TMK 6’da bir değişiklik teklifi ortaya konmuş ama hiç Meclis’te görüşülmemiş. Muhtemelen koalisyon tartışmaları içerisinde kaybolmuş, gitmiş.
Teklifte, terörle mücadeleyle görevlendirilmiş olan kişinin kim olduğuna dair bir belirlilik sağlanmaya çalışılmış.
O dönemki düzenleme teklifi “İsim ya da kimlik belirterek kim olduğunu anlaşılacak biçimde kişileri alenen hedef gösterenlerle, terörle mücadele olaylarında görev yapan kamu görevlilerinin kimliklerini umuma ya da kamuya açıklayanlar” diyor.
Teklif gerekçesinde eleştiri hakkı ve basın hürriyetinden bahsediyor. “Kamuyu ilgilendiren icraatlarının kamuya duyurulması gerekir. Bu basın özgürlüğünün gereğidir” diyor.
“Ama öte yandan terörle mücadele olaylarına yani operasyonlara doğrudan katılanların can güvenliklerinin korunması için bu değişiklik önerilmiştir” deniyor.
Yani kanunu ‘operasyonel anlamda katılanlar’ şeklinde değiştirmek istemişler fakat değişmemiş. Böyle bir belirlilik, doğru veya yanlış. Ama şimdiki halinden daha iyi olduğunu söylemek mümkün.
Ceza hukukunda kanunilik ismini verdiğimiz bir ilke var. Bunun alt başlığı da belirliliktir. Yani insanlar kanunda neyin cezalandırıldığını bilecek ki, davranışlarını ona göre yönlendirsin.
Terörle mücadelede görevlendirilmiş olan kamu görevlisi kavramının ne olduğunu bilmiyorsan eleştiri hakkını, ifade hürriyetini, haber verme hakkını, şikayet hakkını kullanırken bir tereddüt yaşarsın. “Yaptığım acaba suç mu” diye düşünürsün. Bir ceza hükmü muğlak ifadeler barındırıyorsa o düzenleme kanunilik ilkesine aykırıdır. Örneğin trafik kazası yapan ehliyetsiz bir polisin haber yapılmasına da bu madde uygulanarak dava açıldı. Oysa içtihatlara baktığımızda Yargıtay şunu soruyor: “Bu kamu görevlisi ne surette terörle mücadelede görev almıştır?”
"Anayasaya aykırı olduğunu savcılar da biliyor"
Peki bu haliyle madde Anayasaya aykırılık teşkil etmiyor mu?
Ben ilgili hükmün Anayasa’ya aykırı olduğu düşüncesindeyim.
Yargıtay ve AİHM içtihatlarından bahsettiniz. Anayasa aykırı olduğunu söylediniz. Peki savcılar bilmiyor mu bunu?
Tabii ki biliyorlar. Çünkü TMK ile ilgili bir iddianame düzenliyor isen terörle mücadeleyle bağlantılı bir savcılıkta çalışıyorsundur. Yani TMK'ye hakimsindir. Yargıtay’ın bu konudaki içtihatını, AİHM’nin bu konudaki kararlarını biliyorsundur.
Diğer yandan hedef gösterme şeklindeki seçimlik hareket de sorun taşıyor. Yargıtay'ın, AİHM’nin içtihatlarına baktığınızda hedef göstermenin bir muhatabının olması gerekiyor. Örneğin hedef gösteren fail, bir terör örgütüne diyecek ki ya da çağrı yapacak ki gereğini yapın. Haberini yaptığınız en güncel Canan Coşun / Barış Pehlivan kararının gerekçesinde de bunu görüyoruz.
TIKLAYIN - Mahkeme: Hedef gösterme suçu sadece isim zikredilerek oluşmaz
Buna rağmen bir haberin ya da siyasi bir eleştirinin içinde kamu görevlisinin isminin olması neredeyse savcılıkları otomatik olarak harekete geçirir hale geldi. Bu da özellikle basın mensuplarını bir cenderenin içine alıyor. Gazeteciler de bunun farkında olduğu için kimi zaman otosansür uygulamak durumunda kalabiliyor. Böyle bir pratik bizlerin haber alma hakkını da doğal olarak engelliyor.
Son olarak ne yapılması gerek diye sorayım…
“Terörle mücadelede görev almış kamu görevlisi” ifadesinin tanımının belirli hale getirilmesi lazım. Bunu yapacaklarını zannetmiyorum. Ellerinde böyle bir oyuncak varken herhalde o oyuncağı bozmak istemeyeceklerdir.
Bu durumda yapılabilecek şey düzenlemenin Anayasa’ya aykırılığının kanıtlanması. Burada da avukatlara büyük görev düşüyor.
Duruşmalarda Anayasaya aykırılığı ileri sürmeliler. Düzenlemenin iptal edilmesi yönünde baskı yapmalılar. Mahkeme bu iddiayı ciddi bulursa Anayasa Mahkemesi'ne gider. Ben bu yolun denenmesi gerektiğini düşünüyorum.
(HA)