ABD’nin Suriye özel temsilcisi ve Türkiye Büyükelçisi Thomas Barrack’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı “ülkenin aşırı merkeziyetçi devlet yapısına alternatifler aranması gerektiği” yönündeki açıklaması, İslami köktencilik ve Arap kimliği dayatması altında bunalan Suriyeli topluluklarda taleplerinin nihayet uluslararası kabul görebileceği yönünde umutları canlandırdı.
ABD’nin önde gelen gazetelerinden Washington Post’un 23 Ağustos tarihli, toplumsal ve siyasi gerilimler içinde çalkalanan Suriye’yi konu alan özel haberinde yer alan demeçte Barrack, Süveyda’daki kanlı olayın ardından, mevcut “ultra merkezi” devlet yapısının alternatifsiz olmadığına işaret eden açıklamalarda bulundu.
Oysa Barrack, geçtiğimiz ay Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) “Tek vatan, tek millet, tek ordu, tek hükümet [...]” çağrısına derhal karşılık vermediği için eleştirmiş ve “SDG’nin bu konuda kabul, müzakere ve adım atma noktasında ağır davrandığını düşünüyorum.” demişti.
Washington Post’un haberi
Habere göre Barrack, temmuz sonunda gazetecilere yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Federasyon değil, ama herkesin kendi bütünlüğünü, kültürünü, dilini koruyabileceği ve İslamcılık tehdidinin olmadığı, buna yakın bir şey... Sanırım herkes, daha makul olmanın bir yolunu bulmamız gerektiğini söylüyor.”
Bu açıklama, Suriye’nin Dürzi ve Asuri-Süryani toplulukları arasında hızla yankı buldu.
Geçtiğimiz ay Bedevi aşiretlerin Dürziler’e yönelik saldırılarıyla başlayan Süveyda’daki çatışmaları bastırmak için gönderilen Şam’a bağlı güvenlik güçlerinin Bedevilerle birleşerek Dürzilere yönelik katliama girişmesi üzerine gerilim daha da tırmanmış, iki bini aşkın Dürzi yaşamını yitirmişti.
İsrail Şam’a hava saldırıları düzenlemiş, İsrail’de yaşayan Dürziler sınırlara yığılmış, Ahmed eş-Şara yönetimi ise çareyi birlikleri geri çağırmakta bulmuştu.
Bu nedenle Lübnan’da yayımlanan Syriac Press gazetesi, temkinli bir dille de olsa, ABD’nin özel temsilcisinin ağzından dile getirilen “ademi merkeziyetçi rejim” önerisinin, Şam rejiminin Atlantik ittifakı ekseninde konumlanması için çaba gösteren Washington açısından önemli bir tutum değişikliğine işaret edebileceğini yazdı.
Syriac Press, “Barrack’ın açıklamaları Washington’un tonundaki değişimi yansıtıyor, ancak ileriye dönük yol belirsizliğini koruyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Suriye’nin geleceği
Gazete, Ahmed eş-Şara’nın “bölünme” veya “kantonlar” konusundaki tartışmaları “imkânsız” olarak nitelemesine karşılık, “yerli bileşenler”in “parçalanma korkusu yaşayanlar” ile “ademi merkeziyetçiliği tek geçerli koruma yolu olarak görenler” arasında bölünmüş durumda olduklarını aktarıyor.
Ayrıca, “Süryaniler (Asuriler-Keldaniler-Aramiler) arasında aciliyet duygusunun çok görünür olduğu” vurgulanıyor ve belirsizliğin risklerine şu sözlerle dikkat çekiliyor:
“Şu anda Suriye’nin daha küçük bileşenleri, merkezi otoritenin vaatleri ile yerel özerkliğe olan acil ihtiyaç arasında tehlikeli bir belirsizlik içinde yaşıyor. Sadece Süryanilerin değil, Suriye’nin de geleceği bu gerilimde yatıyor.”
Merkeziyetçilik ve ademi merkeziyetçilik
Syriac Press, ülkenin bu noktaya geliş sürecini şöyle özetliyor:
Beşar Esad’ın düşüşünün ardından, Aralık 2024’te iktidara gelen Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, yeniden yapılanma ve ülkeyi güçlü bir merkezi devlet aracılığıyla birleştirme sözü verdi. Körfez müttefikleri onun yanında yer aldı; Washington da yakın zamana kadar bu yaklaşımı destekledi. Ancak yerli bileşenlerin yoğun yaşadığı bölgelerde artan ayaklanmalar, bu vizyonun kırılganlığını ortaya koydu.
Arnah’taki Dürzi köylüler, Washington Post muhabirine verdikleri demeçte korku ve izolasyon duygularından söz ederken; Syriac Press’e konuşan sahil şeridindeki Alevi aileler, hükümetle ittifak halindeki milislerin gerçekleştirdiği katliamları anlattılar.
Suriye’nin kuzeydoğusunda ise Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi (AANES), yıllardır bölgeyi kontrol edip Suriye Demokratik Güçleri (SDG) aracılığıyla IŞİD’e karşı savunma yürüttükten sonra, ademi merkeziyetçi bir sistem için çaba harcıyor.
Bu ay Haseke’de düzenlenen azınlık toplulukları konferansına, AANES’in önemli bir bileşeni olan Süryani (Arami-Keldani-Asuri) temsilciler de katıldı. Konferansın sonuç bildirgesinde “ademi merkeziyetçilik” çağrısı yapıldı. Şam yönetimi ise bu toplantıyı hızla “gayrimeşru” ilan etti.
Suriye hükümeti bu hafta Deyrezor, Rakka, Haseke ve Süveyda’yı “güvenlik endişeleri” gerekçesiyle parlamento seçimlerinin dışında bıraktı.
Hristiyanlar ve Süryaniler
Süryanilerin kaygıları soyut değil. 2014-2015 yıllarında IŞİD saldırıları sırasında Habur Nehri Vadisi’ndeki onlarca Süryani-Asuri köyü boşaltılmış, kiliseler tahrip edilmiş, sakinler kaçırılmış veya yerlerinden edilmişti. Binlerce kişi yurt dışına kaçmak zorunda kalmış, bu durum bölgenin en eski Hristiyan topluluklarından birinin nüfusunu azaltan yüzyıllık göçü hızlandırmıştı.
Suriye’nin Hristiyan ve Süryani toplulukları (Asuriler-Keldaniler-Aramiler), kuzeydoğudaki Zalin (Qamişlo) kasabasından Habur Vadisi’ne, Humus vadilerine, Sadad’a, Vadi Nasara’ya (Hristiyan Vadisi), Hama ve Halep çevresine, kıyıdaki şehir ve dağ köylerine kadar geniş bir coğrafyada yoğunlaşıyor. Barrack’ın sözleri bu topluluklar için daha da güçlü bir yankı uyandırdı.
Son aylarda yaşanan ayaklanmaların çoğu Sünni aşırılıkçılar tarafından çıkarıldı; bazıları mevcut rejimle bağlantılı, bazıları ise daha önce Ninova Ovası’na saldıran IŞİD ya da Habur Nehri Vadisi’ne saldıran Nusra Cephesi’nin militanlarınca gerçekleştirildi. Bu gelişmeler, Suriye’nin farklı bileşenlerinin nasıl hızla varoluşsal bir krize sürüklenebileceğini gözler önüne serdi.
Birçok Süryani (Keldani-Asuri-Arami) için Ahmed eş-Şara’nın güçlü ve merkezi bir hükümette ısrarı, haklarını törpüleyen, okullarını kapatan, Süryanice’yi (Aramice) tanımayan ve onları sadece “Hristiyan” kimliğine indirgemeye çalışan Arap milliyetçi politikalarının acı hatıralarını yeniden canlandırıyor.
Suriye Süryani Ulusal Konseyi (SSNC) Başkanı ve Suriye Demokratik Konseyi (SDC) Washington DC Misyonu Başkanlık Konseyi üyesi Bassam İshak ise, “Bileşenlerin Birliği” Konferansı’nı savunmak için kaleme aldığı yazıda şu ifadeleri kullandı:
“Suriye’nin istikrarı ve otoriterliğe ya da parçalanmaya geri dönmesinin önlenmesi, ancak gerçek bir ademi merkeziyetçi yönetim sistemiyle mümkündür.”
(AEK)



