Türk-İş'e bağlı Tez-Koop-İş Sendikası, 12 Haziran 2018 tarihinde sendikada uluslararası ilişkiler uzmanı olarak çalışan ve aynı zamanda kadın dergisi yazarlarından Deniz Bozdemir'i hiçbir gerekçe göstermeden işten çıkardı.
Ardından aynı sendikada kadın dergisi editörlüğü yapan Necla Akgökçe de editörlük görevinden istifa ederek, uzun süredir maruz kaldığı mobbingin ardından işten çıkartılan Bozdemir’in yanında olduğunu gösterdi.
Hak mücadeleleri sonucu büyük bir kazanımla ortaya çıkan sendikalarda çalışanların özellikle de kadın çalışanların, yaşadıkları hak kayıplarını anlatması çok zor, basında kendisine yer bulması iki kat zor.
Genellikle emek cephesinin kalesi görülen bu yerlerle ilgili haberler muhalif basında bile kendine yer bulamıyor çoğu zaman. Oysaki sendikaların, odaların, meslek örgütlerinin bu son derece bürokratik ve erkek egemen yapılar olmaktan çıkması ve emekçiler için gerçek bir mücadele aracı haline gelmesi için bu yaşanılanların duyulup görülmesi çok önemli. Deniz Bozdemir ve Necla Akgökçe’nin sergilediği kadın dayanışması, kadınların bu süreçlerden çıkarken güçleneceği iyi bir örnek.
Yaşadıkları süreci onların ağzından dinleyelim ve sendikalardaki erkek egemen yapıyı görünür kılalım istedik.
Tezkoop-İş sendikasından ve sendikada ki çalışma sürecinizden bahsedebilir misiniz?
D.B.: Tez-Koop-İş Sendikası'na Uluslararası İlişkiler Uzmanı olarak 2016 yılı Ekim ayında başladım. Aslında gazeteci kökenliyim, Anadolu Ajansı'nda 14 yıl çalıştım.
Ben işe başladıktan yaklaşık üç ay sonra Genel Başkan Osman Gürsu vefat etti. Yönetim kurulu kendi arasında görev dağılımı yaptı ve Haydar Özdemiroğlu Genel Başkan oldu. Ardından Özdemiroğlu bana makam katında sekreterin oturduğu yeri gösterdi, "birlikte çalışacağız" dedi. Bana sekreterlik de yaptırmadı ama ben tam 1 yıl orada oldum. Birkaç defa ben ve başkaları bu işin ve yerin benim formasyonuma uygun olmadığını dile getirdi. Sirkülasyonu, geleni-gideni çok, hareketli bir yer. Orada olup da bir şeyler yazmak, çeviri yapmak çok zor. Nihayetinde oradan başka bir birime geçtim ama bunun genel başkanda derin bir memnuniyetsizlik yarattığını anladım.
N.A.: 2017 yılının Ekim, Kasım aylarında sendikaya çağrıldım. Haydar Bey (Özdemiroğlu) genel başkan olmasıyla birlikte, sendikada kadın ve gençlik dergisi projeleri tartışılmaya başlanmış. Sendikanın genel başkanı daha önce Petrol- İş Kadın Dergisi’ni görüp bizde böyle bir dergi çıkarılmalı diye düşünüyormuş.
Bu işler (yayın çıkarma vs) sendikaların mevcut örgüt yapıları içinde yukarıdan aşağıya olan işlerdir. Yönetim karar verir çoğu zaman yani.
Konuşmaya gittiğimde sendikaya yeni alınmış, bir grup kadın uzman ve uzman yardımcısı ile karşılaştım. İlk toplantıda erkek uzmanlar ve danışmanlar da vardı. Tartışmalı bir toplantıydı. Erkeklerin çoğu bir kadın dergisini gereksiz buluyorlardı. Daha sonraları mali sekreterin bu işi hiç istemediği bilgisi geldi kulağıma. Elbette yönetimde bu düşünceyi paylaşan başkaları da olabilir. Erkek uzmanlar, erkek egemen sendikal bürokrasinin parçasıdır. Yönetimde bu fikri benimseyenler olmazsa çok açık tutum belirleyemezler genellikle.
Sonra feminist olmam sorun oluşturdu. Burada işler biraz zor galiba diye düşündüm. Sendikalarda kadınlara dair bir şey yapılması gerektiğinde genellikle mali sorunlar dile getirilir. Lüzumsuz yere pek çok para akıtılır ama kadınlara dair bir şey yapılmaya çalışıldığında “harcanan para” sendikanın kaynaklarını boşa harcama görülür çoğu kez. Marazanın cinsiyetçilikten değil de paradan kaynaklanıyormuş gibi görünmesinde, şaşılacak bir şey yoktu dolayısıyla.
Neyse bir biçimde halletmiş olmalılar sorunlarını. Ocak ayında dergiyi hazırlamaya başladık. Editörlüğü dışarıdan yürütecektim.
İlk sayı Mart’ta çıktı. Çok sancılıydı. Tüm yazılara -sendikada uzmanlık alanları da ayrılmadığından- olmadık erkekler karıştı, bunun demokrasi olduğunu iddia ediyorlardı. Başlangıçta bana da öyle geldi, ne yalan söyleyeyim. Daha sonra bunun patriyarkal bir denetim biçimi olduğunu anladım. Sendika uzmanı oldukları için kadınlara kadın ezilmesinin mekanizmalarını kendilerinin anlatmasının daha iyi olduğunu düşünen bir grup erkek vardı. Bu yönetimin bilgi ve desteği dahilinde gerçekleşiyordu. Böylece kadın alanını da kontrol edebilir hale gelebiliyorlardı. Korktukları elbette ben ya da Deniz gibi para verip çalıştırdıkları kadınlar değildi. Sendikada yüzde 40’lık bir kadın üye potansiyeli vardı ve bunlar sendika yönetimlerinin kapılarına dayandığında orada işler artık eskisi gibi gitmeyebilirdi.
Sendikada kadın dergisi çıkarma fikri nasıl gelişti?
D.B.: Genel Başkan Özdemiroğlu'nun hayaliymiş kadın dergisi. Bu konuda deneyimli bir isim olan Necla Akgökçe'nin editörlüğünde derginin çıkarılmasına karar verildi. Dışarıdan yazarların yanı sıra kadın uzmanların da katkı vermesi üzerinde anlaşıldı.
N.A.: Bunun arka plan tartışmalarını bilemem. Bana yansıtılanı anlattım. Genel Başkan iyi bir şey yapmak istiyor da olabilirdi. Ama sürecin dışına çıktığımda şunu artık rahatlıkla söyleyebilirim: Bana kalırsa bu çapta sendika içi bir kadın çalışmasına hiç de hazır değillerdi. Daha doğrusu yönetim hazır değildi. Yoksa kadınlık bilinci açısından sendika üyesi kadınlar bence çok iyi durumdalar. AVM’de yaptıkları kasiyerlik gibi işler onları – cinsel taciz, mobbing, şiddet, aşağılanma, düşük ücretler- gibi kadınlık problemlerini çözmek zorunda bıraktığı için güçlenmişlerdi. Bir üretim sendikasına göre kadın çalışanların eğitim düzeyi de epey yüksekti. Çoğu üniversite mezunuydu. TÜBİTAK’ta zaten feminist olan ve feminist teori üzerine çalışan kadınlar vardı.
Sendika dışarıdan bakıldığında eşitlikçi tüzüğü ile kadınları güçlendiren ve kadın çalışmasına önem veren bir yer gibi görünüyor, gerçekte durum nasıldı?
D.B:: Tüzükte kadınlarla ilgili düzenleme kadın dergisi çıkarılmaya başlandıktan sonra yapıldı. Tabii ki bir sendikanın tüzüğünde eşitlikçi düzenlemelere yer verilmesi önemli ama bence daha önemlisi bunun hayata geçirilmesi. Sendikanın yönetiminde kadın yok. Sadece bir şube başkanı kadın, genel merkez yönetiminin tamamı erkek. Ayrıca genel başkan danışmalarının ve diğer yöneticilerin hepsi de erkek… Sendikanın üyelerinin yüzde 40'ının kadın olduğu düşünüldüğünde, tüzükteki eşitlikçi tutumun, genel yapıya yansımadığını ve lafta kaldığını söyleyebilirim.
N.A:: Tüzük çalışması kadın dergisi çıktıktan sonra yapıldı. Esasında ön çalışma gibi bir şeydi. İki satırlık değişiklik için yüzlerce sayfa okuyarak gittim genel merkeze. Toplumsal cinsiyet çalışmalarının t’sini bilmeyen adamlar her aşamada taş koymaya çalıştılar. Efendim çalışma bitmiş, yok efendim kadın erkek eşitliği değil de toplumsal cinsiyet eşitliğiymiş…
Hizmet sektöründe toplumsal cinsiyet bakış açısıyla tüzüklerini gözden geçirmiş batı sendikalarını -Tez-Koop- İş’in küresel örgütü de dahil olmak üzere- gözden geçirerek gidiyorsunuz, o kadar emek ve çaba… Ama erkek danışman ve uzmanlar sizle çatır çatır bilmedikleri bir konuyu tartışıyorlar. Neden? Çünkü buna müsait bir ortam var.
Neyse daha sonra geniş hazırlık yapılması koşuluyla, yönetim bir, iki madde koydu tüzüğe. Ama erkek egemen sendikalar bu maddeleri, kendilerini değil, başkalarını bağlayıcı metinler olarak görüyorlar. Fakat uygulamıyorsanız koymayın diyemeyiz yine de… Tüzüklerin yaşayan metinler olduğuna inanırım, bu değişikliklerin yapılmasını olumlu ve gerekli buluyorum. Sendikaların erkek egemen örgütlenme biçimlerini sınırlandırmak, daraltmak için temel metinlerde yapılan bu değişikliklere çok ihtiyacımız var. Çünkü bugün değilse yarın toplu sözleşmelerden, sendika içi kadın örgütlenmeleri ve yönetim organlarındaki kadın kotasına dair her türlü dönüşüm, bir yöneticinin “ben yaptım haneme yazın” halinden kurtulup kurumsal ve yapısal bir özellik kazanacak.
Şu anda tabii ki Tez- Koop- İş’te, bu minicik değişiklikler bile hayata geçirilmiyor. Ne olursa olsun özellikle Tez- Koop- İş Sendikası gibi yönetimlerin kadınlara kapalı ama kadın üye oranının yüksek olduğu bir sendikada bu maddeleri ciddiye alıp, peşinden koşacak kadınlar bulunacaktır.
Sendikadan neden ayrıldınız, yaşadıklarınızı anlatabilir misiniz?
D.B.: Sendikada çalışmaya başladığım andan itibaren kendimi mobbing ortamında buldum. Bundan şunu kast ediyorum. Pek çok kişiye farklı oran ve biçimlerde mobbing uygulanıyordu. Kendisini değersiz hisseden, her yaptığının hatalı olduğuna inanan kişileri gözlemliyordum. Buna dahil olmak, en başından beri bunun bir parçası olmak istemedim. Sırf başkasının elinden bir işi almak ve ona rahatsızlık vermek için işler teklif ediliyordu, bunun böyle olmaması gerektiğini izah ederek kabul etmedim bu görevleri.
Bu sürece ortak olmak istemeyince bir müddet sonra ben de mobbinge dahil edildim. Ayrıca, şunu da ifade etmek isterim ki, sendikada görev tanımları olmadığı için herkes, her işi yapıyor ve bu da mobbing için çok uygun bir ortam sağlıyordu. Bir gün bir bakıyordunuz ki, elinizdeki iş başkasına verilmiş. Bir iş üç kişiye söylenmiş, sen de uğraşıp yapıyorsun öbürü de, bu durumda birilerinin emeği hep çöp oluyor. Bu konularda yöneticilerden zinhar bir açıklama yok ve genel bir huzursuzluk hali hakim ortama.
N.A.: Sendikada iki kadın üzerinden bir mobbing süreci işletildiğini duymuştum. Ben tabii uzaktayım, İstanbul’dan ayda bir kere ya da iki kere haber toplantısı için Ankara’ya gidiyorum.
Sendikadaki pratik hayatın dışında kalsam da haber toplantılarında birilerinin, görevlerinin elinden alındığını, görev bölüşümünün devamlı değiştiğini filan görüyordum. Yazı kurulu dediğimiz arkadaşları içine alan bir mail gurubumuz vardı, onun yöneticisi kadın değişmiş, orada bulunan genç çocuklardan birine verilmiş, bunu pey der pey fark ediyorsunuz.
Deniz’in sendikadaki son görevi; gazete paketlemekti- bunu küçümsediğim düşünülmesin, bu da yapılır, hepimiz yaptık- Ama Anadolu Ajansı’nda 14 yıl görev yapmış, bir kadının basın açıklaması yazamadığı, işe çok sonları başlamış olan başka bir kadının bunu daha iyi yaptığına, senelerdir bu işin içinde olan biri olarak beni ikna edemezsiniz. Ve bu durumun bir adı da vardır literatürde; mobbing.
Feminizm bir ad koyma halidir de bir yandan. Birilerinin yöneticilik sandığı şeyin adı mobbing olabilir mesela, başka bir erkek grubunun şaka sandığı şey de cinsel taciz…
Bir de bu arkadaşlardan haber saklanıyor. Bir sendikanın basın açıklaması varsa, o sendikanın basın servisi çalışanı oraya gider haber yapar. İki kişiyse biri fotoğraf çeker, diğeri haber yapar. Haberler anında servis edilir filan. İşleyiş genel olarak böyledir. Burada öyle bir iş bölümü yok. En kötüsü de bu konuda kadınların birbirlerinin yerine ikame edilmeye çalışılması. AKP liyakatı ortadan kaldırdı, onun yerine biatı getirdi diye bağırıyoruz ya, sendikada da bilgi ve birikimin hiçbir önemi yok.
Gerçekten de pek çok sendikada olduğu gibi burada da başkanlara bağlılık üzerinden ilerleyen bir sistem var. Ve bu yönetişim biçimi olarak yerleşmiş. Bugüne dair bir mesele olduğunu da düşünmüyorum. Yerleşik bir şey. Bütün bunları görüyordum ama insanların, dergi özelinde kadınların mobbing sürecine dahil edilme mekanizmalarını iyi anlayamamışım, demek ki gafil avlandım.
Sendika başkanı dergi haber toplantısı öncesinde yaptığım konuşmada bana “Bu ikisine dergide haber yaptırma onları işten atacağım çünkü” dedi. Dondum kaldım. 14 yıldır sendikalarda çalışırım, hiçbir yöneticinin bir sendikada bunu bu kadar fütursuzca dile getirdiğini duymadım. Bir hak arama örgütü olduğu için sendikalar, bu konuları ulu orta telaffuz etmezler. Bunu yapmamalılar da zaten. Bir taraftan evet, insanlar mobbing sürecine böyle dahil ediliyorlarmış diye düşünüyorum. Konuşma yarım kaldı, öğleden sonra buluşmak üzere ayrıldık. Bu bilgiyi o iki kadınla paylaştım. Bu yönetim nezdinde de duyulmuş. Arkası çorap söküğü gibi geldi. Ertesi gün Deniz’i işten attılar. İki tarafa da gözdağıydı bu. İstifa etmeye karar verdim. Dilekçe ile ilgili şekil şartlarını, evdeki hukukçularla konuştum sonra yönetime istifa dilekçemi attım. İçim rahatladı. Feminizmin günlük hayat içinde neredeysek orada bir itiraz etme, tutum alma biçimi olduğuna inananlardanım.
İşe iade davası açtınız mı? Sendikadan talepleriniz neler?
D.B.: Gerekçesiz şekilde işten atıldım. Ne bir uyarı ne bir ihtar verildi öncesinde. İşe iade davası açtım tabii ki.
Erkek egemen bu yapılar nasıl değişir, dönüşür bu konuda neler söylersiniz?
D.B.: Çok güzel ancak cevaplaması pek de kolay olmayan bir soru. Hep inandığım bir şey var, büyük büyük laflar edebiliriz ama asıl gerçek duruşumuz gündelik hayatta yapıp edebildiklerimizdir. Hemen her şey gündelik rutinde apaçık ortaya çıkıyor. Sendikada da kadın arkadaşlara birkaç defa şunu söylediğimi hatırlıyorum: "Bu bir yönetim biçimi bizi birbirimize kırdırıyorlar, ne olur bu oyuna gelmeyelim" Burada temel hareket noktası ilkeler olmalı bence: "Benim başıma gelene kadar her şey iyi, benim başıma geldikten sonra kötü" diyerek bakarsak ilerleyemeyiz.
Biz kadınların sendikalarda, odalarda, meslek örgütlerinde erkek egemen yapıyı değiştirmek için yapabileceği en temel şey dayanışma duygusuyla birbirimize güvenerek sabırla bunun için uğraşmak. Erkek aklın biz kadınları kırmasına izin vermemek. Ne yazık ki, pek çok kadın bu oyuna geliyor.
N.A.: Erkek egemen yapıların değişip dönüşmesi kadınların sendikalarda meslek örgütlerinde güçlenmesiyle birlikte hareket etmesiyle mümkün. Bunun yolunun bağımsız feminist hareketle mümkün olacağını düşünenlerdenim. Bu süreçte erkeklerin yaptığından değil, bir kadın arkadaşımın beni arayarak fevri davranıyorsun, o derginin çıkması daha mühim demesinden daha fazla ürktüm, açıkçası.
Bir kadın dergisinde bir kadın atılacak, sesiz kalacaksınız, sonra başka biri atılacak yine kafanızı başka yöne çevireceksiniz. Ulu dava kazanılana kadar bu böyle devam edecek. Sizden davadan geriye ne kalır bu durumda?
Son dönemlerde kadın kurtuluş hareketinin ilke ve değerlerinden arındırılmış bir feminizm türü dolaşıyor ortalıkta. Bunda ülke geneline ilişkin politika üreten veya sol siyasi partiler ve örgütlerle çok sıkı fıkı olmamızın etkisi olduğunu, sol liberal siyasetin faydacılığının feminizme de bulaştığını düşünüyorum. Feminizmin orada o anda alınan tutum ve davranışlarla ilgilidir. Kişisel olanın politik olması böyle bir şeydir. Bir kadın bir yerde kadın olarak uğradığı bir haksızlığa ses çıkarır, mücadele orada ve o anda başlar. Başka kadınlar o kadının itirazı etrafında toplanır, çünkü zamanında benzer türden baskıyla kendileri de karşılaşmışlardır.
Cinsiyetçilik her yerde ise feminist tutum ve dayanışma da her yerde olmalıdır. Sendikanda bir kadının işten çıkarılmasına sessiz kalıp, Flormar’da patron bazı kadınları işten attığında onlarla dayanışma sergilemeye, gönül rahatlığıyla gitmemelisiniz ya da gidememelisiniz. Feminist politika yapılmaz ya ona dahil olursunuz ya da dışında kalırsınız. Biz böyle öğrendik.
Unutmadan şunu da söylemek isterim: Sendikalar ve meslek örgütlerinde erkek egemenliğinin kuruluş ve işleyiş biçimlerinin birbirine benzer yanları olduğu gibi farklılıkları da var. Kadın çalışması yapacaklara öncelikle her sendika özelinde bu işleyiş mekanizmalarını tahlil etmelerini öneririm. Sendikalarda ve meslek örgütlerinde bulunan kadınlar olarak bu örgütlerdeki dizginsiz erkek egemenliğine karşı konuşup tartışarak, tavır alıp, dayanışarak bir şeyleri hep birlikte değiştireceğiz. Başka yolu yok galiba. (SE/ÇT)