Çay sırasında karşılıklı sohbet edilirken, o gün orada "neler neler olacağını" söylerler. Hanımlar, bu "neler neler"den çok önce çaylarını bitirip giderler.
Şeytanî bir tertip miydi, 1 Mayıs 1977? Olabilir. Ama işin orası, bir anlamda, beni ilgilendirmiyor. Muhalif bir halk hareketinin yükselmesi dünyanın her yerinde bunu engellemek için elinden geleni yapacak -ve güçlü araçlara sahip- düşmanlarla karşılaşacaktır. Beni ilgilendiren, herkesi de ilgilendirmesi gerektiğini sandığım şey, engellemek isteyenin işini kolaylaştırmamayı bilmektir.
1977'de, olayın hemen ardından, solun bütün bölümleri önce birbirlerini suçlamışlardı. Siyasette en sıcak düşman, en "yakınımızda" olandır. Çünkü uzaktaki düşman veridir, varlığına alışmışızdır. Yakınımızdaki "hain"dir (ahlaken en kahredici sıfatları ona saklarız).
Tarafların, kendi "hain"leri dışında bir tertipçi bulmaları birkaç gün sürmüştü o dönemde. Şimdi bu olay tartışıldığında, özellikle genç kuşaklar, tanımlanmayan "tertipçi"leri suçlayarak olayda yer alan grupları temize çıkarma eğiliminde görünüyorlar. Bu tavrın da psikolojik gerekçeleri vardır mutlaka.
İşçi sınıfının siyasi muhalefet yaptığı ülkelerde 1 Mayıs, protestoyu da içeren bir kutlamadır. Ama yalnız "protesto" değil, aynı zamanda bir sevinç, eğlence, keyif günüdür. Türkiye'de ise politika geleneği asık yüzlüdür. Hele politik rakipler, birbirlerinin yanında gülüp neşeli görünmekten kaçınırlar.
Doğru tavır "sert" olmak, daha mücadeleci görünmektir. Yetmiş yedinin 1 Mayıs'ı da bir hesaplaşma günü gibi algılanmıştı. Üstelik uzaktaki değil, yakındaki "düşman"la hesaplaşma; yani bu olayda taraf olmayı seçen her grup, kendi ölçülerinde "hain" saydığı öbür grupla kozunu paylaşacak, ona kendi önemini ve gücünü kanıtlayacaktı.
O sırada, bundan daha önemli bir şey yoktu. "Tertip" yapmak isteyen birileri var idiyse -ki görünüşe bakılırsa vardı- bundan daha elverişli bir ortam bulunamazdı.
O gün orada bulunan, bilenmiş olarak Taksim'e, yürüyen grupların somut bireyleri bugün bulunsa... Ogün inandıklarına -yani, sosyalizmin şu ya da bu yorumunun ayrıntıları anlamında- bugün inanıyorlar mı, sorulsa
Yetmiş dört seçimlerinden yetmiş yediye, Türkiye'de sola doğru önemli bir yöneliş vardı. Seçimlerde bu yönelişin CHP'de somutlaşması bekleniyordu. Ama yöneliş devam edebilir, hattâ coşkusunun arkası gelmeyebilir, örneğin CHP de bu dalgayı kendi çevresinde tutamayabilirdi.
Ama yönü, talep ve özlemleri çok iyi tanımlanmamış yüzbinlerle insan, geldiği Taksim meydanında kurşun sesleri arasında dağılır ve otuz küsur kişi ezilerek ölürken, CHP dışında solun bir siyasi olgunluğu olmadığı kanıtlanmıştı.
Sonraki CHP hükümetleri, bu sefer "sosyal-demokrasi" adına, yeni hayal kırıklıkları yarattılar. Bugün hâlâ bir depolitizasyondan söz ediyoruz. Bu eğilim 1980'de durduk yerde çıkmadı ortaya.
1980, daha önce başlamış bir depolitizasyon üzerine o kadar rahatça oturabildi. Daha önce başlamış sürecin belirleyici dönüm noktalarından biri de 1 Mayıs olayıydı.
Tertip veya değil. Ama şurası kesin ki, kitleler bunun bir tertip olduğuna gerçekten inanabilseler, olayın bütün sorumluluğunu gönül rahatlığıyla tamamen dışsal bir gücün etkinliğiyle açıklayabilseler, bunun sonucu depolitizasyon değil, tam tersine, daha coşkulu bir mücadele azmi olurdu.
Çünkü kitleler, inandırıcı ve uğruna ter dökecek hedefler gördükleri sürece, depolitize olmazlar. Kendi içlerindeki yetersizliğin bilincine varırlarsa, veya gösterilen hedeflerin anlatıldığı gibi olmadığına akılları yatarsa, o zaman kırılır şevkleri.
* * *
Bu, geçmişteki olayın bizi bugün de ilgilendirmesi gerektiğini sandığım yanı. Bir de öbür yanı var olayın. 1977 faciasını da gerekçe gösteren ve 1 Mayıs kutlamayı "yıkıcılık" sayan anlayış.
Bu anlayışın sahipleri, "Bizim bahar bayramımızı saptırıp Komünist bayrama çevirmek"ten söz ediyorlar. Sanki 1 Mayıs yalnız Komünistlerin günüymüş ve sanki vaktiyle 1 Mayıs hakkını hem tanıyıp hem de içeriğinden soyutlamak için "bahar bayramı" diye bir kavram icat edilmemiş gibi.
Bu "biz bize benzeriz"ci anlayış, 1 Ocak'ı yılın başı kabul etmemeyi gericilik, 1 Mayıs'ı emeğin bayramı saymayı da yıkıcılık olarak damgalar. Dünyadan otomobil, smokin, silah alırken normal, demokratik gelenek alırken anormal oluruz buna göre.
Sermaye sahiplerinin dünyanın her köşesindeki benzerleriyle istedikleri ortaklığı kurmaları doğaldır; ama bütün dünyadaki emekçilerin, demokratikleşmiş her ülkede gelenekleşmiş 1 Mayısları, "bizim" bahar bayramımızı amacından saptıran yıkıcılık eylemidir. (MB/NM)
* Murat Belgenin yazısını 26 Nisan4 Mayıs 1986 tarihli,1 Mayıs/ 77 Katliamının failleri hala meçhul kapak dosyasının yer aldığı YeniGündem dergisinden aldık.