Eylem Gülter… Dansçı, koreograf, oyuncu, aktivist… Üç yıldır yazıp yönettiği “Amansız Soğuk-Karşılaşmalar” oyununun yanısıra “Dans Sokakta” adlı projesini İstanbul’un her yerinde gerçekleştiriyor.
Bu yıl yapılan LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’nde dansederken gözaltına alınan sanatçı ile Türkiye’de dansçı, kadın ve aktivist olmak üzerine söyleştik.
"Dans ettiğim için mi anlayamadım"
Eylem, istersen bu yaz düzenlenen LGBTİ+ Onur Yürüyüşü sırasında olanları konuşarak başlayalım. O gün neler oldu?
Mis Sokak’da bir mekanda oturuyordum, o gün Lgbt Onur Yürüyüşü olduğunu biliyordum ve İstiklal Caddesi’ni yürüdüm öncesinde. Onur yürüyüşüne dair hiçbir ibare görmedim fakat çok fazla polis vardı her yerde.
Neyse, oturuyordum. “ Dans sokakta”yı uzun zamandır yapıyordum ve orada, onur yürüyüşünde de yapabileceğimi düşündüm. Onlar için dansetmek istedim. Yanlarında rahat, güvende hissedeceğimi ve yürüyüşe de destek olacağımı düşündüm.
O gün basın açıklaması bile yapılamadı. Dansetmeye başladım her zamanki gibi, fotoğraf çekmek isteyenler oldu, çektiler de.
O esnada arkamızda çok büyük bir enerji hissettik, taarruz gibi, çok kalabalık bir polis topluluğu arkamızdaydı. Ama duracağını düşündük, gelip birdenbire hiçbirşey söylemeden bize saldıracaklarını asla düşünmedim.
Dans etmeye devam ettim, arkadaşım da fotoğraf çekmeye devam etti.
Bir anda üstümüze doğru bir saldırı oldu, ben kaçıyorum başka bir yerde yakalıyorlar, tekrar kaçıyorum tekrar yakalıyorlar, beş altı kez peşimden koşup altı yedi kişi defalarca yere düşürdüler beni, bir suç işlemişim gibi ısrarlı bir kovalamaca.
İmdat diye bağırıp duruyodum. En sonunda ters kelepçe yapıldı. Dansettiğim için mi yakalandım anlayamadım.
Tanıdığım en çalışkan, üretken dansçılardan birisin. Birlikte çalıştığın bir grup var mı? Destek bulabiliyor musun?
Ben bir company (grupta)de çalışmıyorum, zaten Türkiye’de company yok, çok az sayıda dans grubu var, vardı, dans tiyatrosu yapan company ise hiç yok.
Bir dans grubunda değilim ama her gün bir companiye, bir gösteriye çalışır gibi, sanki sahneye çıkacakmışcasına çalışan ,egzersizlerini aksatmadan, nerede olursa olsun yapan biriyim.
Ayrıca yeni boşanmış bir kadınım, maddi manevi hayat mücadelesi veriyorum. Bağımsız bir kadın ve dansçı olarak buralarda hayatı idame ettirmek hiç kolay değil.
Yıldız Üniversitesi’nden mezunsun değil mi?
Evet, disiplinlerarası sanat eğitimi aldık orada.
Öğrencilik hayatım boyunca, eğitim sistemini çok eleştiren, çalışkan, başarılı, fakat birşey öğrenmek istediğinde, bilgiye ulaşmak istediğinde neden bu kadar zorluklarla karşılaştığını sorgulayan biriydim.
2005’de Yıldız Üniversitesi’ni bitirdim, yazları yurtdışında festivallere katıldım, çeşitli performanslar, koreografiler yaptım. Bir okulun nasıl olması gerektiği, bir dans company’nin nasıl olması gerektiği konusunda çok kafa yordum.
Artık 40 yaşını devirince bayağı bir fikrim oldu. (Gülüyoruz)
Türkiye’de dans sanatı ile uğraşamıyor insanlar, zaten sınava gelene kadar dağları aşmış gibi, bin türlü çile ve cefadan sonra dans okuluna geliyorlar. Aileler destek vermeyebiliyor, mahalle baskısı görebiliyorlar, sınava hazırlık için uygun şartları bulamayabiliyorlar vs.
En önemlisi de mezun olduktan sonra nerede dans edecekleri. Dans okulu açan, okulda eğitim veren hocaların yapması gereken, öğrencilerin yurtdışında bağlantılı olabileceği topluluklarla iletişimini sağlamak.
Onlarla bağlantı kurması sağlanmalı öğrencilerin, yardım edilmeli bu konuda.
"Deneysel çalışmalar çok kıymetli"
Modern dans baleye alternatif olarak çıkmış, özgür ruhlu bir dans. Bu içeriği barındırıyor mu hala sence? Eğitim bu yönde verilebiliyor mu?
Evet, modern dans baleye karşı çıkmış bir akım, fakat her yeni akım kendini sınırlara hapsedip tekrar etme hatasına düşebiliyor.
Sanat tarihinde şöyle bişey var o dönemde savaş varsa, dil, mimari ,sanatsal çalışmalar değişime uğruyor. Bu dönemde de ülkede ve dünyada üretimde bu değişime ihtiyaç var.
Deneysel çalışmalar çok kıymetli. Aktivist olmak da önemli. Sanatçıların, sosyologların, psikologların da aktif olmasını, eylemlere destek vermesini çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Tesadüfen 2009’da grev döneminde Paris’teydim. Çok büyük bir hareketti, her gün değişik meslek gruplarından insanlar grevde, eylemdeydi. Bir gün metro, toplu taşıma çalışanları, bir gün öğretmenler, bir gün marketler... Parisliler çok heyecanlıydılar tekrar o devrim heyecanını coşkusunu yaşamaktan. Bu birliktelik ruhu önemli değil mi, çok ayrışıyoruz.
Evet kesinlikle. Bütün dünyada sıkıntılar var. Türkiye’de faili meçhuller, yok saymalar, ayrımcılık, kadınlara şiddet…
LGBTİ+ yürüyüşünden üç gün önce Maltepe’deki kadın eylemindeydim. Bir yandan resim sergisine hazırlanıyorum. Çantamda resimlerim var. Broşür aramak için çantamı açtılar.
E eylem yeri bu, izinli, kanuni eylem. Broşür olacak tabii.
Benden resimlerimden başka şey çıkmadı, ama olması kadar doğal birşey olabilir mi? Uslu uslu eylem yap. Sesini çıkarma. O zaman bana pandemi paramı verin, mesleğimi yapacağım koşulları sağlayın, bana mesleğimin gerektirdiği hakkımı verin.
Bir kadın olarak güvenliğimi sağlayın. Gözaltında bazı polisler bana evsizsin, parasızsın, üniversite mezunusun ama bak ne haldesin diyerek, yerin dibine sokan şekilde davrandılar, konuştular.
Oysa devletin görevi beni korumak, desteklemek, yardım etmek olmalı. Öyle değil mi?
Sanırım bir kadın ve sanatçı olarak sadece hükümetten, polisten değil, seni desteklemesini beklediklerinden de bu davranışı görüyorsun?
Bazen, evet. Mesela onur yürüyüşünden önce bana her konuda yardım etmekten bahsedip, sırtını dönenler oldu.
Sosyolog bir arkadaş var daha önce bana her türlü yardımı vereceğini söyleyen, eylem sırasında kurtulmak için seslendim yardım istedim, hani uzansa elimi tutacak tutmadı. Ben işkence raporuna girdim, darp edildim, ters kelepçe yapıldı. Neden?
Gerçekten anlamıyorum. Geçmişte yaratıcı fikrimi alıp kullananlar oldu, hakkımı da aradım, sesimi de çıkardım. Fakat bütün bunlar çok yorucu. Benim bunları görmem gerekiyormuş.
Ben o gün, o olay sırasında bir kesimi, bir zihniyeti gördüm ve tanımladım. Bizi hor gören, bizi aşağılayan, anayasal haklarla geliyorum deyip insan hakları ihlali yapan insanlarla karşılaştık ve bizi aldıkları otobüsteki insanların hiçbiri hak ihlali yapan insanlar değildi.
Hepsine dikkatle baktım, ben çok kuşkucu birisiyim de, hepsini tek tek inceledim. Bu düzenin tamamen değişmesini isterdim fakat benim artık burada sanatımı yaparak yaşama şansım çok az.
"Destek göremiyorum"
"Dans sokakta"yı anlatır mısın biraz? Ne zamandır yapıyorsun, nasıl tepkiler aldın?
Dans sokaktayı yaklaşık üç yıldır yapıyorum. Her an her yerde dansettim, edebilirim. Bir proje gibi dansediyorum. Her kesimden, inançtan insandan çok güzel tepkiler aldım.
Sokakta sana ulaşması, konuşması, kendini ifade etmesi daha kolay oluyor insanların. Bu şekilde yaşayabilirim, dans sokaktadan o kadar çok malzeme topladım ki, o malzemelerden daha birçok şey üretebilirim. Mesela resim sergim var yakında.
Fakat sokaktayken mesela belediyeden birileri geliyor, belki konuşup bir ihtiyacın var mı diye sorabileceklerini, bu yaptığının bir yere sahneye taşınabilirliğini görmelerini bekliyorsun, ama kimse bir şey demiyor.
Bu konuda bir birliktelik, bir destek göremiyorum. Belediyeye gidiyorum, bir yetkili “ben modern dans bilmiyorum” diyebiliyor bana, bilmiyorsan orada ne işin var diyemiyorum, diyemedim karşılaştığımda, şimdi olsa derim.
"İstediğim yerde dans etmek istiyorum"
Türkiye’de dansçı olmak çok mu zor?
Mesela atölyeye, kursa gidiyosun, okula gidiyorsun eğitim alıyorsun. E sonra bir toplulukta dansetmen gerekiyor. Kendimi bildim bileli çalışıyorum.
Sesimi güzelleştiriyorum, oyunculuğumu güzelleştiriyorum, bedenimi güzelleştiriyorum, yazımı güzelleştiriyorum.
Her şeyi araştırıyorum, çalışıyorum, güzel yapıyorum, sonra gidip de padişahın haremine giremem.
Pride günü oradaki bütün gay arkadaşların da benzer düşündüğüne eminim, o gün bana destek veren tüm trans arkadaşlara da çok teşekkür ediyorum. Onlar olmasaydı çok daha kötü şeyler yaşayabilirdim.
Bizi darp ettiler, başka bir trans arkadaşa ters kelepçe yaptılar.
"Durumum tıpkı Türkiye gibi"
Aşırı hümanist bi tipim, her yere girip çıkıyorum, dans sokaktada da farklı insanlar beni izliyor, beğeniyor ya da beğenmiyor. İzliyorlar sonuçta. Yerim belli. İstediğim kıyafeti giymek istiyorum, istediğim yerde dans etmek istiyorum, istediğim kitabı da okurum.
Burada ya da yurtdışında farktmez. Ama kütüphaneleri yakan ya da okumamızı, düşünmemizi, yaşamamızı engelleyen bir zihniyette yaşamak istemiyorum. O gün bir ara kurtuldum imdaaat diye bağırdım bağırışıma bi polis gelip yine beni yere indirdi.
Bu anormal bir şey, bunun yansımasını toplumda bir sürü insan yaşıyor. Film değil gerçek bu.
Havadayım, kurtulmak için ayaklarımı bir yere taktım, iki adım ötemde elini uzatsa yardım edecek arkadaş etmedi. Sokakta olmayı asilik olarak nitelendiriyorlar. Sen bana sahne verdin, prova mekanı verdin, para verdin, proje sundun da ben mi kabul etmedim?
Benim babam da aynı zihniyette bir insan, boşandım, iki ailem de yardım etmedi, tazminatım yok, yine de dans etmeye devam ettim ama yoruldum.
14 yaşında ayrıldım evden, babaannem vardı o da gidince dımdızlak kaldım, durumum Türkiye gibi, ailem yardım etmiyor, ama burs almaya gittiğimde dedem zengin diye vermiyolar, halbuki kimsenin destek olduğu yok.
"Travmaları sahnede iyileştiriyorum"
Birilerinin Mor Çatı’da kalmanı önerdiğini söylemiştin. Biraz tuhaf geldi bana bu fikir, neden bu kadar donanımlı, bu kadar güzel işler yapmış, dünyanın her yerinde dansedebilecek kapasitede bir kadın sırf pandemi döneminde işini yapamadı diye kadın sığınma evine gitsin. Sanatçıya destek olacak başka sığınağı, yardım alacak yeri yok mu?
Durumu iyi olanlar ve sanatçılar Mor Çatı’ya destek vermek istiyor. Mor Çatı yer yok, kadın sığınma evine git dediler.
Tamam gideyim de ben müzik yapıyorum, hiç durmadan dansediyorum, gece yarısı kalkıp şiir yazıyorum. Düzensiz bir düzenim var. Nasıl olacak? Çoğu insan başka işlerde çalışarak sanatını yapıyor.
Ben de parça parça bir sürü işte çalıştım, oyunum varken oyunuma uygun işlerde çalıştım dolayısıyla başka işler bulma ihtimalim düşük. Ben orada rahat edebilir miyim? Tamam üç ay altı ay kalayım, travmalarımı iyileştireyim.
Ben travmalarımı tiyatro salonunda da iyileştiriyorum, bana sahne verin. Sanatçı zaten hiç travması olmasa, travma toplayan bir yapı. Öyle değişik bir melankolizmi olan insani durumumuz var.
Bizim çalışma alanına özgürlüğe ihtiyacımız var. Bir devlet kurumuna bağlı olmadan. En altta kalmış topluluklar, azınlıklar, göçmenler, onların izlemesini istiyorum benim yaptıklarımı, benim sesimi onların duymasını istiyorum.
"O eylemdeki dansım sanattı"
O zaman senin maddi durumunun iyi olması, sahneye çıkabiliyor olman, bir company’de dansediyor olman, senin eylemlere gidip dansetmene ya da sokakta dansetmene engel değil. Yani bunları yapamadığın için sokağa çıkmıyorsun değil mi? Sana göre ne sanat ne dans sadece bir sahnede belli bir koreografi dahilinde sahneye çıkmak değil.
Elbette. O eylemdeki dansım sanattı. Modern dans kendi dansını bulmak üzerine kurulu, herkesin kendi dansı var.
Oradan yola çıktığın zaman sen nilüfersin, kendi konuların, kendi yeteneklerin var, bu çağdaki herşeyi katıyorsun kendine, herkes de sende kendinden konular görüyor, bir konunun sende, onda, diğerinde nasıl yansımaları var bunu görüyoruz, bu muhteşem bir şey.
Bir kitabı alıp ezbere okumuyoruz. Hangi konular önemli, hangi konuların üzerine gitmeliyiz, ben bu saatten sonra zaten bana uygun gruplarda çalışabilirim ancak, fikir birliğinde olduğum gruplarda.
Büyük şehirlerde en az tane yirmi tane company olmalı. Her insanın bilim ve sanatla uğraşma hakkı vardır ve bu kimse tarafından engellenemez.
Bu anayasada var, anayasal bir hak. Ama ben bu maddi şartlarda bir stüdyo bulamıyorum, hiçbir partinin çalışmadığını görüyorum.
Kürtüm, aleviyim, kadınım, dilencilerin hakları, lgbt hakları, çocuk istismarları, hepsiyle ilgilenen bir insanım. Sanatçı olarak illa eylemlerde olmaya gerek yok belki ama, ilgilenmeli oradan üretmeliyiz.
Çağdaş dans modern dans ya da bir dans türü senin için tatminkar bir içerik mi, madem herkesin kendi dansı var diyoruz, nedir dans?
Herkesin kendi hücreleri, anatomisi olduğu gibi kuşaklar boyu devraldığı hareket terminolojisi var. Bunu keşfeden araştırmacılarla da temas etmiş sanatçılarız biz.
Yemekler nasıl farklılıklarına rağmen belli noktalarda benzerlik gösteriyorsa, hareket de coğrafyaya özgü. Değişiyor. Fakat ortak noktaları var. Kendi otantik dansını, ihtiyacından yola çıkarak otantik dilini aramak önemli.
Eylemlerden uzaklaşmak istemiyorum çünkü yaşama şansımız yoksa araştırma ve üretme şansımız da yok. Eminim bir çok genç araştıracak kapasitede fakat motivasyonları yok.
Mesela billboardlarda tanıtımlarımız olması gerektiğini düşünüyorum.
Taksim’de bir billboard olsun orada deneysel işleri görelim. Sanatın her türü, bağımsız sanatçılar tanıtılsın, destek görsün.
Böylece sen şusun, şuralısın gibi sınıf ayrımlarının ötesine geçmiş olcağız, yeteneğimiz geliştirilme şansı bulacak, Neden ünsüz bir tiyatrocunun, dansçının işlerinin de tanıtımı da billboardlarda olmasın?
Dansın birlikteliğe nasıl bir katkısı olabilir?
Dans, hareket ve bilgi birlikteliği çok önemli bişey. Mesela biz uzun yıllardır bu topraklarda birlikte eğlenemiyoruz. Partiler sadece kendi ölüsüne ağlıyor ama birlikte uzun zamandır birlikte birşeye üzülüp, yas tutup, ağlayıp birlikte kutlamıyoruz.
Sistemin politikacılarını tanımıyorum, ilgilenmiyorum, fakat politikalarının sonuçlarını görüyorum. Hepimiz görüyoruz.
Sen herhangi bir grupla birlikte hareket etmiyorsun, partili değilsin, bağımsızsın, bunun altını da çizelim mi?
Evet. Bağımsızım, bu önemli. O kadar zor olaylar yaşadım ki, derdimi anlatamadığımı görmek çok şaşırttı beni. Bir insan, bir sanatçı, bir lgbt veya kadın eylemine gittiğinde problemin çözümüne destek verme istencim var.
Tanımalıyız birbirimizi, destek vermeliyiz, bunun için bir isim altında toplaşmaya gerek yok. Dansederken, bir polis niye beni izliyor, hak hukuk ihlali varsa izlesin tamam, ama yok.
Polis de bizim polisimiz değilmiş bunu gördük. İlla bir baş olacaksa, başa, insan hakları ile igilenen, değer verenbirileri gelmeli, bir dini varsa bile arka plana koysun.
"Utanılacak bir şey yapmıyorum"
Canlı hakları diyelim mi?
Çok haklısın. Orman yangınlarıyla bizim de hayatımız yandı. Vejeteryanım ve bu farkındalığı herkesin yaşamasını dilerim. Hayvanı, ağacı hissettiğin zaman, birlikteliği hissetmek daha kolay.
Yaşam hakkını gözetmek önemli olan. İlla yönetilmeye ihtiyacımız varsa, yönetim fikirlerin, felsefelerin, izmlerin birarada tartışılmasıyla yürümeli. Ben bir dansçıyım. Canlı haklarıyla, mimarlıkla, mühendislikle, bunlarla ilişki kurmazsam tam olmuyor hiçbirşey.
Dans sokaktayı yaparken, sokakta bizim izleyicimiz olduğunu gördüm. Kapalı, muhafazakar olan ve bizi durdurmak isteyenler de var, ben utanılacak bir şey yapmıyorum, bu kadını durdurun diyen utanmalı bence.
İyilik her zaman kazanır ama burada artık kötülük çok fazla devrede.
Çok meditasyon yapan bir insanım. Bedenimi, dünyayı izliyorum, dinliyorum geri çekilip. Tek taraflı bir anlayışla bütün insanları yönetmeye çalışmanın kötü birşey olduğunu düşünüyorum.
Kadınlara yönelik şiddet de bu anlayışın parçası. Bir sosyolog kadar konuya hakim olamasam da, her tür reform hareketinin ve İstanbul Sözleşmesi’nin yanındayım.
"Artık herkes kendi doktoru olmalı"
Bugüne kadar yaşadığın bütün zorluklara rağmen, bu kadar disiplinle çalışıp dansetmeye , üretmeye devam etme motivasyonun ne?
Bir karıncaydı, bir arkadaştı, bir bakıştı motivasyonum. Tam tükendim derken uzanan bir eldi. Femiznime, İstanbul Sözleşmesi'ne gerek olmayan bir dünya hayal ediyorum.
Mecburen bunları dile getiriyoruz. Tabiat için, hayvanlar için çalışanları, kendini dönüştürmek için çaba harcayan erkekleri tenzih ederek bunları söylüyorum.
Önemli bir konu bu, sevgililerimizin, arkadaşlarımızın dönüşmesine imkan veren bir zihniyete girme tavrımızı koyarak yaşamalıyız. Bunlarla ilgilenmeyen kadın ya da erkek arkadaşlarımızla ilişkilerimize soru işareti koymalıyız.
Maalesef kendi ilişkilerimde gördüm bunları.
Önem verdiğimiz insanların aile yapıları bizi etkilemiş. Bu ülkede psikolog ve sosyologların eylem yapması gerekiyor çünkü bilinçaltını ilişkileri neler yönetiyo bunlar önemli konular, dile gelmeli.
Zaten herkes dürüstçe kendine bakmadan sadece İstanbul Sözleşmesi gelsin ve herşeyi düzeltsin demek yetersiz.
Ki olayı kendinden uzaklaştırma tavrı bu. Pandemi döneminde şamanlık ve oyunculukla ilgili bir kitap geçti; önce tabiat yanlış giden birşeye alarm veriyor, burada yanlış bir şey var diyor. Selle, yangınla, depremle ifade ediyor kendini. Ama maalesef insan bunu görmediği zaman salgınlar başlıyor.
Artık herkesin kendi doktoru olma zamanı. Beş ayda ozon tabakası iyileştiyse herşey iyileşebilir. Kısaca sorunun cevabı, dünyayın iyileşeceğine olan inancım. İnsan varlığı çok muhteşem.
Birinin beni önemseyip, sen değerli bir insansın önemsiyorum demesi çok güzel fakat bizim bunu kendimizde fark etmemiz çok kıymetli.
Savaşa nasıl bakmalıyım, ilişkilere nasıl bakmalıyım, hasta arkdaşlarımıza yakınlarımız birlikte gülerek birlikte ağlayarak yani aslında yaşamak olası.Sevgi ve empati bizi iyileştirebilir.
"Yırtılan elbisemle dans ettim"
Bundan sonrası için nasıl bir yol çizmeyi düşünüyorsun kendine?
Gözaltına alındığım günden sonra, yırtılmış elbisemle dansettim kısa bir süre. Şu anda beş parasızım, dans sokakta da yapamıyorum, zaten bedenimin, ruhumun iyileşmesi için de kendime zaman tanımam gerekti.
O yüzden yurtdışına gitmem gerekiyor. İstanbul’u çok sevdiğim için burdaydım ama, artık gitmeliyim.
Dünyalı hissediyorum, yurtdışı da yurtiçi benim için. Kültürel alışverişleri yaşayabilecekken neden bu engellerle mücadele etmek zorunda kalıyoruz.
Param olsa da olmasa da sanat yapmamızı engelleyen bir zihniyet var, bu noktada herhangi bir örgüte girme peşinde de değilim.
Çünkü örgütlerde de hemen hemen aynı kadın erkek meseleleri, benzer sorunlar söz konusu.
Anarşist sosyalist diyenlerle bile, vicdan, adalet, nezaket yoksa sınırlarımızı çizmeyi bilmeliyiz, kimse daha tam çözebilmiş değil insan olma meselesini. Bu benim alanım ve ben buraya müdahale edilmesini istemiyorum diyebilmek önemli.
Şu dönemde sağlıklı kalabilmek ve dansıma devam edebilmek için yurtdışına gitmemin ve bir dans grubunda çalışmamın gerekli olduğuna inanıyorum.
"Dansın bir dilek hali var"
Sen kadına şiddet, LGBTİ+ gibi konularda politik olarak tavrını koyarken bir yandan meditasyonla şamanlıkla da ilgileniyorsun. İki taraftan da beslenmek mi sana güç veren üretimlerini besleyen şeyler?
Aslında dansın bir dilek hali var, senin ne anlatmak istediğini farklı bir dille anlatman. Tıpkı bitkilerin birbirleriyle, hayvanların birbirleriyle konuşmaları gibi başka bir dil üretiyorsun.
Farklı algılar farklı düşüncelerle, herkes dansediyor. Bir doktor herkesin kendi içindeki hücreler hareket ediyor, müzik yapıyor demişti. Gerçekten öyle.
Ruhumu da bedenimi de her açıdan beslemeye gayret ediyorum, meditasyon ve şamanik okumalar, çalışmalar daha derinden görmeme, sezmeme, anlamama yardımcı oluyor.
Motivasyonun tüm dünya.
Aynen. Ağır rahatsızlıkları olan insanlar oldu hayatımda çok araştırmak durumunda kaldım, benim öğrenme empati kurma kabiliyetimi geliştirdi. Ben dansla ugraşan biriyim şu soruyu beklerim.
Birçok genç uyuşturucu kullanıyor kendini yüksek, iyi hissetmek için. O gencin bedeni rahatlıyor geçici olarak sonra daha dibe vuruyor.
Bir sorunu var o insanın, ya şiddet görmüş, ya terkedilmiş, ailede kavga oluyor çocuk o ortamda rahatsız, dünya kötü.. Birini arayabilmeli, bir psikologu, bir rehberlik olmalı.
Düzeltilebilecekse düzeltilecek, düzeltilemiyorsa o çocuk o ortamdan alınıp doğrudüzgün bir yere gidecek. Bunları yaşayıp görebilecek miyiz acaba?
Sence?
Bu zihniyetle olmaz. Adım eylem diye herkes benden destek bekliyor. (Gülüyoruz) Hepimiz zor durumdayız ama beş ayda ozon tabakası iyileşti sen mi iyileşmeyeceksin?
Birisi uyuşturucuyu bırakmam diyor mesela söyle ona al şu hikayeden copy paste yap. Bir dansçıya öğretmeni sigara içenler dansedemez demiş, dansı bırakmış çocuk.
E bak ben içiyorum, dansediyorum. Tabii bırakalım daha iyi, o başka. Dikakt çekmek istediğim nokta şu: Bir cümleyle bir insanın hayatı kurtuluyor bir cümleyle bir insanın hayatı bitiyor.
Nasıl bitirelim sohbeti?
Elbirliğiyle her şeyi çözebiliriz. Mesela bütün devlet organları çocuk tacizi konusunda bir araya gelse altı ayda bu temizlenecek.
Ben ancak böyle bir devleti kabul edebilirim. Yaşamı destekleyen bir devleti. Bizden ellerini eteklerini çeksinler. Biz toprağı ekip biçerek yaşarız. Her mesleğin bir hukuğu ve adaleti var. Devlet de hukuka, adalete, vicdana sahip çıksın.
(NT/EMK/PT)