Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Orhan Gazi Ertekin, derin devlet algımızı bizzat derin devletin kendisinin de örgütleyebileceğini ve Ergenekon'un siyasi bir dava olduğunu söyledi.
"Karar verene bağlı olarak (hükümet, polis, Cumhuriyet Savcısı vb.) herkes terörist olabilir" diyen Ertekin, halkın Ergenekon gibi davaların takipçisi olması gerektiği ifade etti ve gazeteciliğin veya sanat faaliyetinin terör suçu olmadığını açıkladı. bianet'e yaptığı açıklamasından satırbaşları şöyle:
* Siyasetin kendisi suça dönüştürülüyor. Terör suçunu diğerlerinden ayıran unsurun "şiddet" ve "silah" olduğu gerçeği ihlal ediliyor ve suç tarifi "siyasal amaca" uzanıyor.
* Dolayısıyla, gazetecilik yapmak, sanat faaliyeti yürütmek, hükümeti alaşağı etmeye çalışmak, başka bir hükümet getirmeye çalışmak gibi eylemler suçun kendisine dönüşüyor.
"Herkesin sözle, yazıyla hükümeti devirme hakkı vardır"
* Oysa burada suç olan hükümeti alaşağı etmeye çalışmak değildir. Bütün yurttaşların sözle, yazıyla, medya yoluyla hükümeti alaşağı etme hakkı vardır.
* "Yargının sonucunu bekleyelim" sözüne sarılmak, "işi pişkinliğe vurmak" anlamına gelir. Zaten yüz yıldan fazladır "yargının sonucunu bekliyoruz." Yargının adalet ürettiği herhangi bir tarihsel anı bize örnek olarak verebilirler mi? Bu söze, sadece bir espri muamelesi yapıp "yargıyı yargılama hakkımızı" talep etmenin peşine düşmeliyiz.
* Ergenekon davasının kendine özel bir karakteristiği var. Bütün derin devlet davalarında şu soru meşrudur: "Acaba, bize, birilerini, işte derin devlet budur diye işaret eden gücün bizzat kendisi derin devlet olabilir mi?"
"Savunma gibi temel haklarından mahrum kalıyorlar"
* Derin devlet algımızı bizzat derin devletin kendisi de örgütleyebilir. Buna karşı uyanık olmamız ve bu tür davaların takipçisi olmamız gerekir.
* Ergenekon siyasi bir davadır. Yargılamayı gerçek bir yargılama olmaktan çıkartan ise güç eşitsizliğidir.
* Bu tür davalarda sorun, hakkında suç isnat olunan kişinin en temel haklarının askıya alınması ve kendi masumiyetini ispatlayabileceği koşullardan mahrum bırakılmasıdır. Ergenekon'u ve başka "terör davalarını" sorun haline getiren ve gerçek bir yargılama olmaktan çıkartan nokta budur.
"Yargı iki ideolojik bloğun hakimiyetinde"
* Türkiye'de yargı, yaklaşık son beş-altı yıldır iki büyük ideolojik bloğun hakimiyeti altında. Bunlardan ilki Cumhuriyetin başından itibaren egemen olan ideolojik blok.
* Son altı ay içinde bu ideolojik grubun yüksek yargıdaki hakimiyetleri ikinci büyük ideolojik grup tarafından alaşağı edildi. Bu ikinci grubun hakimiyet alanları ise öncelikle Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri'dir ve giderek daha geniş alanları etkisi altına almaya da başladı.
* Her iki adli perspektifin temel hak ve özgürlükler konusundaki tavır alış biçimi ve refleksleri birbirine denk.
TMK'da hukukun temel ilkeleri yok sayılıyor
* Terör ve terörizm kavramlarının "tanımsızlığı" nedeniyle, neyin "terör" olduğu ve kimin "terörist" olduğuna karar verme hakkı egemen güçlere teslim ediliyor.Karar verene bağlı olarak (hükümet, polis, Cumhuriyet Savcısı vb.) "herkes terörist olabilir."
* Kendi masumiyetini soruşturma gücü karşısında eşitlikle savunma haklarının hiç biri "terörist"lere tanınmaz. Temel hak ve özgürlükleri ellerinden alınır.
Bunun sonucu olarak, yazdıklarımız, konuştuklarımız, mesajlarımız, e-postalarımız ve bunlarla hükümeti değiştirme planlarımız bir suçmuş gibi algılanır. (AS)