Güneydoğu'da şiddet yeniden yükselirken bölgede yaşayan kadınlar geçmiş deneyimlerini ve bugün yaşadıklarını bianet'e anlattı; alınan "tedbirlerin" hayatlarını zorlaştırdığını, onlara fiziksel ve ruhsal şiddet olarak döndüğünü söyledi.
Aktütün ve Diyarbakır saldırılarından sonra askerler arama, gözaltı, dinleme, adli kolluk yetkilerinin artırılmasını talep etti ve hükümet de bunu olumlu karşıladı.
Kardelen Kadın Evi'nden Çağlar Demirel Diyarbakır'da daha önce de olağanüstü hal (OHAL) yaşandığını ve böyle durumlarda en çok kadınların tedirgin olduğunu söyledi.
"Şimdi de OHAL'den farksız. Biz aile içi şiddet konusunda kadınlara psikolojik destek veriyoruz. Ancak tezkere, operasyon dönemlerinde kadınlar savaşın yarattığı psikolojik bozukluk şikayetiyle başvuruyorlar."
Demirel'in verdiği bilgiye göre bu şikayetlerden en belirgin olanı Diyarbakır'dan havalanan askeri uçakların yarattığı gerginlik. Demirel ev baskınlarında da kadınların daha çok etkilendiği görüşünde:
"Evi basılan ailede en çok kadına hakaret edildiği duyumunu alıyoruz. Bütün aile fertlerinin, özellikle erkek aile bireylerinin önünde kadına küfretmek, onu aşağılamak ayrıca bir psikolojik şiddet aracı olarak kullanılıyor."
"Eve nasıl gideceğim!"
Diyarbakır'da yaşayan bir başka kadın anlatıyor, ismi Ayşe:
"Dokuz yaşında bir yeğenim var. Diyarbakır'da saldırının yaşandığı yere yakın oturuyordu. O gün sürekli 'ben eve nasıl gideceğim' diye panikledi. Çok korktu. Bizse alışmadık ama kanıksadık."
Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma Merkezi'nden (DİKASUM) Özlem Özen çamaşırhanelerinden birinin son saldırının gerçekleştiği noktaya yakın olduğu söyleyerek "Kadınlar çamaşırhaneye gelirken durduruluyorlar. Onlara ne taşıdıkları, nereye taşıdıkları soruluyor; çamaşırları göstermeleri isteniyor. Haliyle tedirginler" dedi.
"Kadınların tandır evleri oluyor. Ekmek pişiriyorlar. Ancak bu şartlarda tandır evlerine gidemiyorlar. Buralar hep gecekondu mahalleleri. Çocuklar sokak aralarında oyun oynarlar. Şimdi sokağa çıkmıyorlar. Merkezimizdeki oyun odalarına gelebilen çocuklardaysa oyun oynamanın verdiği rahatlığı açıkça gözlemliyoruz."
Özer, zaten saldırının yaşandığı yerde göç etmiş ailelerin yaşadığını ve tek korkularının onları göçe zorlayan şartları tekrar yaşamak olduğunu vurguluyor.
"Kadınlar tekrar çocuklarının kötü haberini almak istemiyorlar"
Lice Kadın Danışma Merkezi'nden Emanet Çeşme, alınan önlemlerin, polis yetkisinin genişletilmesinin ve diğer uygulamaların hak ihlallerine kapı araladığını, psikolojik etkilerininse en çok kadınları tahrip ettiğini aktardı.
"Benim annem 12 Eylül sonrasında bir ev baskınında Kürtçe konuştuğu için polisten şiddet gördü. Polis 'Kürtçe'nin anneler aracılığıyla çocuklara öğretildiğini' düşünüyordu. Yıllar sonra annemin yaşadıklarını ben yaşadım."
Kadın Merkezi Derneği (KAMER) Başkanı Nebahat Akkoç Türkiye'de şiddet ve şiddetsizlik var artık. Arada bir yer olmadığını düşünüyorum. Şiddetsizlik için pek çok iş yapılıyor ama şiddetin sesi hep daha yüksek çıkıyor ne yazık ki” diyor.
“Kadınlar bu süreçten çok kötü etkilenecekler elbette. Hem aile içindeki şiddet artacağı için, hem bizzat aramalar, ev basmalar sırasında mağdur olacakları için, hem güvenlik nedeniyle çalışamayan, uzaklaşan erkeklerin yerine hiç hesapta olmayan işleri omuzlamak zorunda kalacakları için olumsuz etkilenecekler. Hem de bildiğimiz pek çok hikayede olduğu gibi kocaları, babaları, oğulları yerine onların bedenlerine dokunulacağı için belki de..”
"Ne Türklük ne Kürtlük önce annelik geliyor"
Barış Annelerinden Emine Özbek'in mesajıysa net "Ne Türklük ne Kürtlük, önce annelik. Yeter artık. Ne çekiyorsa analar ve çocukları çekiyor. Dağda da şehirde de bu böyle."
Özbek "Çocuklarımızı okula gönderemez olduk. Okul uzak. Gittiklerinde 'acaba dönecekler mi?' diye korkuyla yaşıyoruz" diyor, Diyarbakır'da kadın olmaya dair.(EZÖ/EÜ)