KÖŞE YAZISI)_GAZETEKÖRFEZ-EDREMİT
İlk tanışmamız kötü bir tartışmayla olmuştu.. Benim yazılmayı bekleyen yazılarım, çekilmesi gereken fotograflarım vardı; O’nunsa adliye koridorunda çekilecek fotografların nereye nasıl yansıyacağı konusunda kaygıları..
Fotograf çekmemi engelleyen bu tavrı, canımı çok sıkmıştı.. Haberi atlamamalıydım, sonunda tutuklanmak bile olsa..Can sıkıcı bir öğle sonrası yaşanan bu tartışma, O’na sıcak bakmamı engellemişti nedense?.
İstanbul’dan bir meslektaşın onun hakkındaki telefonu, O’nu ilgi kaynaklarımın arasına katmıştı ama, bir türlü vakit ayıramıyordum.. İşlerim çok yoğundu, atlanmaması gereken haberlerim vardı benim..
Ara sıra katıldığım toplantıların birinde daha yakından tanımıştım onu.. Sırtında kot kumaşından bir ceket ve illaki siyah pantalonu.. Adliyedeki tartışmamızı sonlandırmaktı amacım..Gözlüklerinin arkasından, “Nereden çıktı bu adam?” der gibi bakıyordu bana..
Konuştuk, ortak dostumuzdan söz ettik.. Isınmaya başlamıştık birbirimize.. Sonra adliye’de yaşanan tartışmayı konuştuk.. Söz döndü dolastı, insana, sevgiye, sanata geldi.. Bilinmeyen yönleri vardı, “savcı bey”in.. Bunları yazmak istediğimi söyledim de, “Bekle, bakalım biraz” dedi..Benim beklemeyen gündemlerim vardı, onunsa bazı kaygıları..
Ayak üzeri karşılaşmalarda, -ki bunlar hep ikimizinde görevde olduğu anlardı- bu isteğimi yineledim.. Hatta bir gün oturup taslak bir yazı bile hazırladım.. Ama ne olduysa, yayınlamayı hep erteledim.. Benim ertelenemeyen, hiçbir zamanda ertelenemeyecek olan haberlerim vardı.. Haber atlayamazdım..
Sonra bir gün, bir tayin haberi geldi.. “Beklemiyordum” dersem, yalan olur.. Hem sonra “Savcı bey” bana, “bekle..” dememişmiydi?. Aklıma bilgisayarımda kalan o yazı geldi.. Çıkartıp, tekrar okudum.. Bu yazı yayınlanmamıydı.. Haber atlanmamıştı ama bir insan atlanmış gibiydi, öyleyse bu yazı yayınlanmalıydı..
Savcı Demircioğlu...
“Erbakan’ı yakalama talimatı çıkartan savcı” olarak tanınan Edremit Savcısı İbrahim Can Demircioğlu, mesleki faaliyetlerinden olanak bulup, dört albüm dolduracak kadar beste yazan, bunun yanında öyküler, şiirler üreten, seramikle de uğraşan bir sanatçı.
Öğrenim gördüğü yıllarda İzmir’de okul orkestralarında solustluk yaparak müziğe başlayan, Anadol u popunun örneklerini seslendiren Demircioğlu, kendi çabasıyla bağlama, gitar ve org çalmayı öğrenmiş; Ardından türkü formunda besteler yazmaya girişmiş. Sözleri de kendi dizelerinin yanında Özdemir Asaf, Hasan Hüseyin, Nazım Hikmet, Ceyhun Atıf Kansu, Enver Gökçe gibi tanınmış ozanların yapıtlarını değerlendirmiş.
Savcı Demircioğlu’nun, Özdemir Asaf’ın “Kalmak Türküsü”, Hasan Hüseyin’in “Kandan Kına Yakılmaz” ve Ceyhun Atıf Kansu’nun “Geldi Bahar Geldi” diye adlı yapıtlarına yazdığı besteleri dinleme olanağı bulduk. Bunlar şu anda piyasada kabul gören bir çok şarkıdan daha ileri de yapıtlar. Türkünün yanında pop tarzı parçalarda yazıyor Demircioğlu, bunları çeşitli şekilde değerlendirmek istiyor. Ancak beste hırsızlığının yoğun olduğu bir ortamda, öncelikle yapıtlarının kendisinin yorumlamasının daha doğru olacağı görüşünde; ya da sıcak diyalog kurabileceği yorumcularla çalışmayı planlıyor.
Pekiyi, bir savcının müzik yapıtlarını kendisinin yorumlaması olanaklı mı?. Demircioğlu, bir sorun çıkmayacağı görüşünde: “Bu konuda çok ciddi çalışmalar yapmayı planlıyorum. Memurlar arasında kitap, şiir, roman yazıp bastıranlar var. Bana göre, müzik de bunlardan farklı bir yol değil. Kanun, memurların meslekle bağdaşmayacak işleri yapamayacağını söylüyor. Sanatın meslekle bağdaştığını düşünüyorum. Bu ülkede bir takım tabuların yıkılması gerekiyor artık..”
Yazıyı okuduktan sonra, bir haberi değil ama “bir güzel insanı!” atladığımı düşündüm, üzülerek.. Benim atlanmaması gereken gündemim vardı, yazılmayı bekleyen yazılarım, çekilmesi gereken fotograflarım.. O’nunsa bazı kaygıları.. Savcı bey, ne kadar da haklıydı, “bu ülkede bir takım tabuların yıkılması gerekiyor”