Sayın Recep Akdağ,
Sayın Bakan,
22 Haziran 2003 tarihli Yeni Şafak gazetesinin haberine göre, Türk Tabipleri Birliği Kongresi'nde hekimleri kastederek "Hastanın cebinden elinizi çekin artık" diye buyurmuşsunuz.
Söz konusu haberin tümünü dikkate aldığımda; konuşmanızda "hekimler" olarak çoğul konuştuğunuz ve hiçbir ayrıma itibar etmediğinizi görerek, başta kendiniz olmak üzere tüm hekimleri hastalarının cebine "el uzatan" çıkar düşkünleri olarak tanımladığınızı görmek gerçekten üzücü...
Sayın Bakan,
Haklısınız ki, bazı "tıp fakültesi diplomalı" kişiler, tanımladığınız grup içerisinde yer almakta. Ama sormak isterim size; çürük ağaçları içerisinde barındıran bir orman sırf bu nedenle yakılır mı? Çözüm, ormanı mı kesmektir, çürüyen ağaçları mı?
Emin olun ki, iki gündür hastalarımın karşısına sizin sözleriniz sayesinde biraz daha başım eğik çıkıyorum, bilmem mutlu musunuz?
Tüm bunlar bir yana, sağlık hizmet alanı için yeni getirmeye çalıştığınız düzenlemeleri, "hırsız" addettiğiniz biz hekimlerin hırsızlığını önlemek için getirdiğinizi savunmuşsunuz... Sözlerinize sizin de inanmadığınızı düşünmeme rağmen, bu konuyu biraz açmak istiyorum:
Diyorsunuz ki, çalışan ve çalışmayan hekimi ayırmak doğru değil mi? Çalışanı motive etmek gerekmez mi? Elbette haklısınız... Ama, yanıldığınız bir konu var: Eğer her bir hekim her bir "hasta"sı üzerinden "parça başına ücret" alırsa, o alanda "motivasyon"dan bahsedilebilir mi? Sizin tanımınızla, "hastasının cebine el uzatan" bu "hırsız" hekimler, bu durumdan yararlanarak hastalarına gereksiz tetkik yaptırmazlar mı, onları gereksiz yere ameliyat etmezler mi?
Aslında, bu sorunun yanıtını siz de biliyorsunuz. Yaşayarak görüyorsunuz ki, "hasta"yı "müşteri" haline getiren bu anlayış her türlü yolsuzluğun kapısını açan anahtar olmakta.
Ayrıca, ülke genelinde var olan "özel sektör" hastanelerinin kamu kurumlarından sevk yolu ile desteklenmesini buyurmuşsunuz...
Sayın Bakanım,
Biz bunu zaten yapmaktayız onlarca yıldır. Çalıştığımız sağlık ocaklarının, SSK ve devlet hastanelerinin teknik donanım ve personel kapasitelerini iyileştirmeyerek özel sektörden "hizmet satın alma" yolu ile onları yeterince ihya etmekteyiz. Ama anlaşılıyor ki, özel sektör bu kadar "az" kârla yetinmek istemiyor. Haklılar... Onları neden kınayayım ki, amaçları belli: Daha çok para kazanmak... Öyle ise, onlar açısından her yol mubah, ama ya siz?
Siz bildiğim kadarı ile kamu otoritesinin bir Bakanısınız...
Ve son bir konu: "Hekim seçme özgürlüğü"!
Son yılların popüler konusu. Yapılan tüm düzenlemeler işte bu sihirli kavram arkasında şekillendiriliyor: "Özgürlük"!
Sayın Bakan,
Bilemezsiniz ne kadar "özgürlük" delisi olduğumu... Ama sağlık alanı için egemenlerce sunulan bu "özgürlük" kavramının arkasını biraz sorgulamak gerekmez mi?
Deniliyor ki; piyasa ortamında rekabet sonucunda ayakta kalan, iyi işleyen kurumları hasta özgürce seçsin ve en iyi sağlık hizmetine bu yol ile ulaşsın... Sözcükler kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Ama yaşanan "gerçek" böyle mi?
Sağlık hizmet sunumu bir domates alımıyla eşdeğer midir? Öyle ya, domatesi alacak kişi onu "pazar"da görür; renginden, kokusundan, kıvamından onun ne kadar iyi bir "mal" olduğunu anlar, fiyatını diğer tezgahtakilerle kıyaslar ve "cebine uyan"ı satın alır. Ama ya sağlık hizmeti?
Sunulan bir sağlık hizmetinin "niteliği" renginden, kokusundan, kıvamından hiç anlaşılmaz, fiyat kıyaslaması hizmetin o sağlık biriminde ne kadar "bilimsel" olarak sunulduğu anlaşılamadığı için yapılamaz ve en önemlisi, sağlık hizmetinden "cebine uyan" alınamaz. Çünkü sadece "insan" olduğumuz için, bir hak olara, en "nitelikli" sağlık hizmetinden hepimiz yararlanmalıyız. Bu hizmet "cebimize uysa da uymasa da"...
Ama burada iki sorun var:
"Niteliği" nasıl anlayacağız biz hasta olarak?
Cebimiz uymuyor ise kim bize destek olacak?
Sağlık hizmet alanında bilfiil çalışmayan tüm insanlar bu alan hakkında yeterince bilgi sahibi olamadıkları için sunulan sağlık hizmetinin niteliğine, hastanenin görünümüne, odaların düzenine, yatak çarşaflarının temizliğine bakarak karar verirler. Hayır, bu hizmetler önemli değildir demiyorum, ama her zaman temiz bir oda ve çarşaflar "iyi" bir sağlık hizmeti anlamına gelmiyor ne yazık ki...
Siz de biliyorsunuz ki, "temiz" çarşafların üzerinde "kirli" işler çoklukla çevrilmektedir. Ne çok "hasta", kendileri üzerinden "parça başı ücret" alan "tıp fakültesi diplomalı" kişilerin ücretlerini artırmak uğruna gereksiz tetkik olmuş ve hatta ameliyat olmuşlardır. Hal böyle değilse, nasıl açıklayacağız, İstanbul'un kişi başına düşen "manyetik rezonans görüntüleme merkezi" açısından dünya birincisi olduğunu?
Sözün özü, "pazar"a çıkan bir "mal" değildir sağlık hizmeti. Onun korunup kollanması gereklidir, kâr amaçlı bir hizmet sunuma haline çevrilmemesi gereklidir. Çünkü sağlık hizmetinin amacı, "kar" değil, "hastayı" acılarından, sıkıntılarından kurtarmaktır. Ama siz getirdiğiniz yeni sevk sistemi sayesinde "müşterilerinden" para kazanmak için kurulan özel hastanelerde "hasta"lara "şifa" aramaya kalkıyorsunuz. Bu eşyanın tabiatına aykırı değil mi?!
Saygılarımla
Dr. Osman Elbek
Gaziantep SSK Bölge Hastanesi (BB/NK)