Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Meclis Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
MA'nın haberine göre, yerel seçimlerin önemine değinen Temelli, “Sadece belediye başkanları, belediye meclis üyelerini belirlemeyeceğiz. Türkiye’nin önümüzdeki dönem nasıl bir sürece evrileceğine hep beraber karar vereceğiz” dedi.
“Seçimden önemli bir başarı ile çıkacağız”
İktidarın İstanbul adayı Murat Kurum'u da şöyle değerlendirdi: “İmar Affı ile anılan, yaptığı hiçbir projenin hayata geçmediği bir insanı, eski bakanı İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı olarak açıkladı. Bu da aslında kentsel haklarla alakası olmayan bir anlayışın kentsel rantlar peşinde koşacağını bir kez daha bize gösteriyor.”
DEM Parti olarak kentsel haklar mücadelesini vermeye devam edeceklerinin altını çizen Temelli, “İnanıyorum ki 31 Mart seçimlerinden önemli bir başarı ile çıkacağız. Bu başarı sadece yerellerde iktidara gelmemizle değil, Türkiye’yi dönüştürmesi anlamında da önemli bir sonuca imza atmış olacak” diye konuştu.
“İnfazlar, gayri nizami savaş düzeni”
Bugün PKK'nin kurucu kadrolarından Sakine Cansız, KNK Paris Temsilcisi Fidan Doğan ve Avrupa Kürt Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez’in katledilmesinin yıldönümü olduğunu hatırlatan Temelli, “Bu ne ilk katliamdı ne de son oldu. Kürt siyasetçilere yönelik bu katliamlar devam ediyor. Bu katliamların, bu suikastların arkasında yatan anlayış her şeyden önce Kürt sorununun çözümsüzlüğe mahkûm edilmesi duygusundan kaynaklanıyor” diye konuştu.
Katliamların Kürt sorununun çözümünü tıkamak için yapıldığını ifade eden Temelli, “Her gün televizyonlarda MİT’in yaptığı operasyonlardan bahsediyor ki bu operasyonlar sonucunda Kürt siyasetçiler, bilim insanları, sivil insanların katledilme haberleri büyük bir başarı olarak kamuoyuna yansıtılıyor. Oysa bu hukuk dışı bir uygulama. Haklarında hiçbir hüküm olmaksızın yapılan infazlar gayri nizami savaş düzeninden başka bir şey değildir. Bu katliamların hiçbir şekilde sorgulanmaması, bu kararı verenlerin yargılanmaması, kararın arkasında olanların ortaya çıkarılmaması bugün içine sürüklendiğimiz devletin ve sistemin durumunu bize yansıtıyor” dedi
“Kürt sorununun çözümünden başlamalıyız”
Kürt sorununu çözmeyen Türkiye’nin çöküşü yaşadığını ve çözmemesi halinde bu çöküşün süreceğini vurgulayan Temelli, sözlerine şöyle devam etti:
“Kürt sorunu çözülmediği müddetçe sağlıklı bir sistemin var olması mümkün değil. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Türkiye’nin en büyük sorunu, Kürt sorunudur. Kürt sorunu diğer bütün sorunları derinleştiren, besleyen güce sahiptir. Bir yerden başlayacaksak Kürt sorununun çözümünden başlamalıyız.
Kürt sorununun çözülme meselesini yine Sakine Cansızların öldürüldüğü güne dönerek daha anlamlı hale getirebiliriz. Nasıl çözülebilir, nasıl çözümsüz bırakılabilir? Öldürüldükleri tarih aslında sorunun demokratik çözümü adına gelişmelerin yaşandığı bir tarihti. Fakat bu sorunun çözülmesi istemeyenler bu suikastı, bu katliamı gerçekleştirdiler.”
“Çözümden kaçanlar tecrit sistemini dayatıyor”
Kürt sorununun çözümünün diyalog ile mümkün olduğunu belirterek, 2013-2015 yılları arasındaki sürece işaret eden Temelli, çözümü mümkün kılabilecek kişinin de tartışmasız olarak PKK lideri Abdullah Öcalan olduğunu söyledi:
“Sayın Öcalan ile yapılan görüşmeler, Kürt sorununun çözümü konusunda atılan adımlar hafızalarımızda tazeliğini koruyor. İşte bu çözümden kaçanlar bugün acımasız bir tecrit sistemini bu ülkeye dayatıyorlar.
İmralı’da devam eden tecrit sistemi aslında dünyanın en karanlık sistemlerinden biridir. Bu karanlık bütün ülkeyi kaplamaya devam ediyor. Devletin tüm uygulamalarında, iktidarın tüm uygulamalarında aslında bu karanlığın etkilerini görüyoruz. Meseleyi çözümsüz bırakmak aslında meseleyi barıştan koparmak, meseleyi bugün demokrasiden koparmak ülkenin nasıl bir yere sürüklendiğinin fotoğrafıdır.
O yüzden Türkiye’de bütün halklar, emekçiler, kadınlar bugün yaşadıkları bu sorunun nereden kaynaklandığına dair bir çaba içindeler ve buna dair de bir çözüm üretme peşindeler. Bu konunun öncüleri de aydınlardır.
Bugün Türkiye’de demokrasiyi, hukuku, ekonomiyi konuşacaksak, hangi mesele ele alınacaksa bu meselenin Kürt sorunuyla olan bağını görmek zorundayız. Bu konuda çözüm yönünde atılacak bir adımın diğer sorunların çözümü konusunda önemli gelişmelere yol açacağından kuşku duymamalıyız. Aydınların çağrısı çok önemliydi.
Barışa ses olma zamanıdır. Barış konusunda harekete geçme zamanıdır. Bu savaşı durdurmak adına herkesin inisiyatif alma zamanıdır. Eğer bunda başarılı olamazsak, bu çöküş devam edecek, bu yıkım devam edecek. Buna bağlı olarak da aslında yaşadığımız sorunlar katmerlenerek karşımıza gelmeye devam edecek.” (AS)