Radyoculuğa, 1993'de defterini tuttuğum Uşak Devrimci Yol davasından yargılanan bir eski arkadaşlarımın zorlamasıyla başladım. Faruk, Makine Kimya Endüstrisi (MKE) yapımı telsizlerinden bozarak topladığı vericileri pazarlıyordu. Çevremizden tanıdıklarımız 1993-1994'de İzmir'de 4 radyo kurdu: Kent FM, Hasan Üresin'in kurduğu Bornova FM, bizim başında olduğumuz Balçova FM ve Narlıdere FM.
1994'de "Milliyet"in manşetten "Bölücü ve Terörist Radyolar" diye verdiği Ege Bölgesindeki 4 radyo işte böyle kuruldu.
"İzmir'de bir garip radyo
1993 Eylül'ünde Faruk'la 15-20 gün ortaklık yaptık. Balçova'yı dolaşıp herkese radyo kurduğumuzu duyurup radyolarını ayarladık. O dönem ki, teknik güçle ölçülemeyecek oranda dinleyiciye ulaştık.
Daha sonra Faruk havadan sudan bir sebepten çekti gitti. O akşam iş dönüşü çalışanları toplayıp, "Faruk gitti biz bu işi yapamayız!" dediğimde tüm çalışanlar ağlamaya başladı. Gerçekten o dönem çalışanlar büyük bir özveriyle üç dört ay radyo yayınlarını devam ettirdiler.
O dönemde tüm çalışanlar yakın çevremizdendi. Her türlü müzik çalınıyordu. Yayın Ruhi Su'dan "Sabahın Sahibi Var" ile başlıyordu Enternasyonal'le bitiyordu. Bir gece saat 24'e doğru İbrahim Tatlıses çalınıyor, peşinden saat 24'te yine Enternasyonal giriyordu.
O dönem dergi boyutunda çıkan "Ekspres" Gazetesi bunu haber yaptı. Başlık "İzmir'de bir garip radyo : İbo'dan sonra Enternasyonal" idi.
RTÜK yayın bandı istedi, kapattık
1994'de radyo yanında çok kısa süren televizyon ve gazete maceramız da oldu. "STV"nin teknik ekibinde çalışan eski bir arkadaşın zorlamasıyla 1994 Mart'ında "BTV" (Balçova TV) olarak yayına başladık.
Kısmi yerel seçimler vardı. TV epey etkinlik yaptı. Radyoya göre çok daha pahalı ve zordu. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) kurulduktan hemen sonra, 1994 sonunda, bizden bir yayının kasetini istedi.
Göndermezsek dava açılacağını söylüyorlardı. Olabilecekleri İzmir'in kalburüstü hukukçularıyla tartıştık. Kimse bir tahminde bulunmuyordu. Son çare kaçmaya karar verdik. Bir taraftan "Demokrat Radyo"nun kuruluşunu tamamlarken bir taraftan eski bir tarihle "BTV"yi kapattığımızı bildirdik. Televizyon maceramız da bildirimle sona erdi.
Migros inşaatına karşı gazete kurdum
Balçova'yı görenler bilir, Teleferikten İnciraltı'na yemyeşildir. O alanın tam orta yerinde , seraların ve mandalina bahçelerinin içine Migros yapılıyordu. Radyodan yaptığımız yayın çok etkili olmuyordu. Migros inşaatıyla başa çıkmak için "Çağdaş Balçova" isimli haftalık bir gazete çıkardım. O da ancak iki sayı yaşadı.
Balçova merkez olmak üzere tüm İzmir'de sahiplenilen bir radyonun başında olmak, insana müthiş bir haz veriyor. Bazen kendini 80 öncesi bir gecekondu semtinde veya Tariş'te (80 öncesi Tariş'de sendikacıydım) zannediyorum.
Zorluklar hayatın her alanındaydı. Ekonomik ve teknik sorunlar yanında iç sorunlarımız hiç bitmedi. Çok açık bir gerçek ki 1980 sonrası nesil çok problemli. İnsanları ne kadar severseniz sevin bir noktadan sonra kurumu düşünüyorsunuz. Ondan sonra da dedikodular başlıyor. Birçok değer yargısını yitirmiş toplum çok kolay yargısız infaza girebiliyor.
Haberler nedeniyle hedef olduk
Radyonuz hakkında İzmir Emniyet Müdürlüğü'nün kanaat notu "Bölücülüğü, etnik ayrımcılığı, devlet düşmanlığını alışkanlık haline getirmiş radyo" ise (böyle bir belge Ankara Bölge İdare Mahkemesi'ne sunuldu) ve birçok yargısız infazın yapıldığı bir dönemde ve radyonuz bir dağ başında ise tek düşünceniz kendinizin ve çalışanların can güvenliğidir.
"Yeşil"in (Mahmut Yıldırım) Balçova'da kardeşi adına market işlettiği, Tüm-Bel-Sen Balçova Belediye Temsilcisi İkram Mihyaz'ın katledildiği haberlerini yayımladığımız günlerde önemli bir hedeftik. Radyoyu bugüne kadar yaşattıysak kendimizi koruyabilmenin de bundaki payı inkar edilemez. Devlet ve yerel temsilcileriyle çok kavgamız oldu.
Sel felaketi ve "Bir Dakika Karanlık" eylemi
65 kişinin hayatını yitirdiği sel felaketinde radyomuz öncülüğündeki dayanışma kampanyası resmi güçleri çok rahatsız etti. Bölgeye girişimiz bile yasaklandı. Susurluk'tan sonra yaşanan "Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık" eyleminden sonra kavgamız zirveye çıktı. Eylem ilk başladığında sadece ışıklar yanıp sönerken radyonun öncülüğünde İzmir 43 meydanında binlerce kişi sokaklara döküldü.
Bunun sonucu o dönemin en büyük cezası RTÜK tarafından (15 gün) verildi. Bu kararı protesto için yaptığımız basın açıklamasına bin 500, iki bin kişi katıldı. Eylem tam bir korsana döndü. Sonra da kavgamız hiç bitmedi. Emniyet Müdürü Ahmet Demir'in "Yeşil"e Tunceli'de kendi kimliğini verdiğini açıkladığımız yayından sonra 30'a yakın suç duyurusuyla karşılaştık. Hakkımızda çok sayıda dava açıldığı gibi toplam 1250 gün yayın durdurma cezası aldık.
Karanfil sattık, bozuk para ve kurban derisi topladık
Ekonomik zorlukları yenmek için gazete toplama, metal para toplama, gece ve mitinglerde karanfil satmak gibi birçok yolu denedik. Bozuk para yüzünden 8 kişi para cezasına çarptırıldı. Kurban derisi toplamaktan da iki kişi geceyi nezarette geçirdi.
Siyasi olarak bize yakın kitlelerle de kavgalarımız oldu. Sosyal demokratların kurduğu kooperatif çarklarını bozduk. Bu açıdan Narlıdere'de o günkü çabalarımız 380 ailenin dairelerinde oturabilmelerini sağladık. Kooperatif yöneticileri ise bize hala kırgın.
Aile hayatım iyi idi, bozuldu tekrar düzeldi
Düzenli bir aile ortamım ve yaşantım varken özellikle 1995-99 döneminde düzenim çok bozuldu. Ama 2002'in Mart'ında başlayan yeni dönemde rahatladım. 1995-2000 döneminde yönetim olarak çok yöntem denedik. Komün bile kurduk. Ancak koşullar ayaklarımızı yere basmaya mecbur bıraktı.
Geçen on yıl iyi bir okuldu
Şu anda "Demokrat Radyo"nun işlerini öğretmenlikten ayrılan iki arkadaşımız yürütüyor. 8 kadar da çalışan var. Hepsi yeni olduğu için radyo değerlendirmesi hayli erken olur. Ancak şu anda TRT 1'den bölgesel TV ve gazetelere kadar birçok alanda çalışan eski arkadaşlarımızı gördüğümüzde geçen on yılın aynı zamanda iyi bir okul olduğunu düşünüyorum.
"Özgürdük, yoğurdu üfleyerek yiyoruz"
Gerçekten son derece özgür bir radyo idik. Ancak, yaşadıklarımızdan sonra kelimenin tam anlamıyla yoğurdu üfleyerek yiyoruz. Bir dönem Demokrat Radyoculuk insanlarımızın medyatik kimliği olmuştu. Böyle sahiplenilen bir radyonun anlatılacak ve paylaşılacak çok şeyi vardır. Ancak hiçbir zaman 1996 Ölüm Oruçları'nda yaşadıklarımızı tekrar yaşamak istemem. Dakika dakika arkadaşlarımın ölüm haberlerini vermek nasıl anlatılır ki! (AT/EÖ)