Mehmet Ali Nuroğlu: Ben yeni bir yüz olarak televizyon piyasasına girdim. Sirkimize yeni bir maymun geldi gibi üstümüze atladılar. İnanılmaz sayıda röportaj teklifi geliyor. Ben bunların çoğunu mümkün olduğunca, malum yapım şirketi falan, geri çeviriyorum. Genelde, "Ne yaparsın, nelerden hoşlanırsın?" gibi abuk sabuk hiçbir fayda getirmeyen sorular soruluyor. O yüzden ben karar aldım dizinin promosyonu dışında röportaj yapmıyorum artık. Tabii ki öğrencilerin çıkardığı muhalif, bağımsız bir yayına röportaj vermek ya da başka katkılar sunmak isterim.
Bizim sorularımız farklı olacak.
Fark ediyorum.
Dizide oynamayı kabul etmenizde canlandırdığınız karakterin özelliklerinin ve taşıdığı siyasi kimliğin etkisi oldu mu?
Elbette.
Başka bir rol olabilir miydi peki?
Aslında bu soruya cevap vermek için bir sürü açılım yapmak gerekiyor. Neden tiyatro okuduğumdan, ODTÜ'yü neden bıraktığıma, neden TV işi yaptığıma kadar. Oyunculuk yapmaya lisede başladım. Herkes o dönemde bir şeyler yapar. Gitar çalmaya çalışır, şiir yazar, kendisini ifade etmeye çalışır. Bizim okulda drama dersleri vardı bu bizim zamanımızda aktifleşti. Drama derleri bizi geliştirdi, ufkumuzu genişletti. Ben ondan sonra tamam dedim, bu yoldan devam. Devlet tiyatrosu istemiyordum, hala da beğenmem.
ODTÜ oyuncularını beğenerek izliyordum, kendilerini farklı şekilde ifade ediyorlardı, politik bir duruşları vardı. Ama orada da bizim kuşağa hakim olan zihniyetin değişmediğini gördüm. Orada da yaratıcı hiçbir şey yoktu, onu da bıraktım. Konservatuara girmeye karar verdim, daha profesyonelce yapmak için. Çünkü hayatta rahatsız olduğun şeyler oluyor. Bir takım şeylerden sıkıntı duyuyorsun. Ve bunları bir şekilde dile getirmek istiyorsun. Herkesin bir arayışı vardır en azında sıkıntısı olan insanların, o yüzden bu işin peşini bırakmadım.
Oyunculuk senin için böyle bir şey mi ifade ediyor?
Aslında oyunculuk tam olarak da böyle bir şey değildir. Aslında, sanatın bir öykü anlattığını düşünüyorsak, oyuncu bir aracıdır. Bir ressam boya kullanıyorsa, fırça kullanıyorsa, figür çiziyorsa, oyuncuda aslında bu figürdür. Asıl iş yönetmendedir. O yüzden oyunculuk tam olarak öyle bir şey değil. Ama sen hangi işte yer alacağını, nerde oynayacağını seçebilirsin. Bende bunu yapmaya çalışıyorum. Konservatuarda okumaya başladığımda karar vermiştim, yönetmen olmak istiyordum, oyunculuk beni tam anlamıyla tatmin etmiyordu. Böyle bir hayalim vardı, hala da devam ediyor.
Peki size bu rol teklif edildiğinde ne düşündünüz?
Bu dizi teklifi geldiğinde devlet tiyatrosunda oynuyordum. Projede yer alan bir yardımcı yönetmen geldi. Bizim başka bir işimiz vardı o yüzden televizyon işine sıcak bakmıyordum. Ama yanlış anlaşılmasın, televizyona öcü gibi bakılıyor, benim öyle takıntılarım yok. Oyuncuysam bu bir meslektir ve her yerde yer alabilirsin. Bizim yaşadığımız çağda kirlenmemek çok da mümkün değil. En azından bir şeyleri yapabilmek için, bir şeyleri feda etmek gerekiyor.
Teklif geldiğinde ben reddettim çünkü evimde TV bile yoktu, bu çevreyi çok fazla tanımıyordum. Ama ısrarla telefonlar gelmeye devam etti. Senaryoyu gönderdiler. Senaryoyu okuduğum zaman 80 öncesi dönemden bahsedilmesi ve ekseninde devrimci olmasa da sol sempatizan bir devrimci gencin hikayesi vardı ve kötülemiyordu bu insanları. Bana ilginç geldi bu hikaye. Çünkü TV'de daha önce böyle bir şey yapılmadı. O yüzden hiç para filan bile konuşmadan "kabul ediyorum" dedim. Daha okul bitmeden buraya gelmeye başladım, oynamaya başladım. İyi ki de yapmışım güzel gidiyor her şey.
Oynadığınız karakteri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mehmet, romantik bir adam. İnsanın içindeki duygular düşünceler onu bir yere götürür yönlendirir. Ama dış koşullar içinde bulunduğu dönem daha çok belirleyici olur. Yani o dönem öyle bir toplumsal yapı var ki, insanlar sürekli düşünüyorlar, tartışıyorlar. Ve herkes bir şeyler yapma derdinde. Bir yerlere mensuplar, bağımsız çok az insan var etrafta.
İnsanlar toplumsal üst yapılara dahil oluyorlar, bunu tercih ediyorlar. Şimdi öyle bir şey yok. Hatta öyle bir üst yapıya dahil olabilmek için ekstra çabalar sarf etmek zorundasın. O döneme göre değerlendirirsek, Mehmet aslında çok sivri köşeleri olan, uç siyasal düşünceleri olan, eylem pratiğine sahip bir adam değil. Aşık oluyor ve onun peşinden gidebiliyor. Bunu yapabiliyor. Öyle romantik biri. Tam bir devrimci tiplemesi olduğunu zannetmiyorum ben. Öyle de düşünmedim oynarken. Güzel bir yaşam kurmaya çalışıyor. Güzel bir aile, temiz bir yaşam. Ve tabi burada bir şeylerden vazgeçiyor.
Buradan senin öğrenciliğine gelirsek, ODTÜ ve Hacettepe'de öğrencilik yılların bu anlamda nasıldı? Kendi öğrencilik döneminde nerede durdun, sosyalist harekete nasıl baktın?
Bunu konular çok hassas aslında. Benim hep eleştirilerim oldu. Arkadaşlarım hep bir topluluklara dahil insanlardı. Ama ben hiçbir yere dahil olmadım. Bu durum üniversitede de devam etti. Bence politik duruş daha yaşamla birebir, sevme biçimlerinden, gün boyu yaptıklarına ailenle etrafınla olan ilişkilerine, hayatına nasıl yön verdiğine kadar birçok farklı etkene bağlıdır. Ama mesela şu anda küreselleşme karşıtı hareketi kendime çok yakın buluyorum. Çok renkli, çok sesli, farklılıklara açık, gri olmayan, katı olamayan bir şey. Genelde benim ODTÜ'de gördüğüm şeyler çok katıydı.
Kendini sorgulamayan hareketler çürümeye sönmeye, mahkumdur. O yüzden hiçbir eyleme veya topluluğa katılmadım. Çünkü sıkılıyordum. Bu toplumsal düzenin en kötü yanı sıkıcı olması. Her şey çok sıkıcı, çok tek düze. Muhalifsen senin böyle olmaman gerekiyor. Böyleysen fark etmesen de bu düzene dahilsin demektir. Çünkü düzen dediğin şey karşıtlığını da içinde barındırır. Ve aslında muhalifim diyen insanların çoğu da fark etmeden bu düzene hizmet ediyor. Herkesi kastetmiyorum tabii. Çok güzel şeyler var, ve çok güzel şeyler yapmaya çalışan çok güzel insanlar var. Ama genel olarak büyük çoğunluk sabit fikirli. Bu yüzden bizim muhalefetimiz ileri düzeye ulaşamıyor.
Bu dizinin Kanal D'de yayınlanması garipsediğimiz bir durum sen nasıl değerlendiriyorsun?
Güzel bir olay. Televizyonda farklı bir ses farklı bir duruş en azından. Ne kadar bir şey yapabilirsek buna ilk adım olarak bakmak, çok büyütmemek lazım. Çok ciddi söylemleri olan, politik açılımları olan bir dizi değil. Zaten Çağan'ın (Çağan Irmak) da böyle bir amacı, böyle bir söylemi yok. Yine de az da olsa bir takım şeylerden bahsetmek istiyor, bahsediyor da. Bu güzel bir şey. Ama bunun arkasının gelmesi gerek.
Bu dizide kalırsa bir anlamı olmayacaktır. Umarım bir takım şeylerin daha farklı yapılabileceğinin, kaliteli yapılırsa insanlara ulaşabileceğini göstermesi açısından güzel bir örnek. Türkiye'de TV işi yapan ve sanat yapan insanlar gibi bir ayrım var. Bence bu çok saçma. Aslında TV işi yapan insanların da politik düşünceleri ve hassasiyetleri olabilir. Ancak bunu yansıtma noktasında çok imkan bulamıyorlar. Ama yine de TV gibi gayya kuyusunda bir iş yapmamıza rağmen bir yandan da gururla bu işi yapıyoruz diyebiliyoruz. Ben mutluyum kendi adıma.
Size bir de hikayemi anlatayım: Mezun olduğum lisede tiyatro dersi veriyordum okul yönetimi bunu istemiyordu. Bir gün kantine doğru giderken bir çocuk omuz attı, tepki vermedim, sonra 7-8 kişi üstüme çullandı. Ve bu kişilere yönetim hiçbir ceza vermedi. Bu ülkede iyi şeyler yapmaya çalışanlara karşı ciddi örgütlenmeler ve engellemeler var.
Bu tip bir dizinin TV'de yayınlanıyor olması, belki bir takım önyargıları ortadan kaldırabilir. Dün Kürtçe yayın yapılamıyordu bugün yapılıyor. Kötü şeyler oluyor ama iyi şeyler de oluyor. Belki artık liseye gidip tiyatro dersi veren bir insan dayak yemez. Ben böyle umuyorum. Belki bu bir hayal ama ben hayalci olmak taraftarıyım. Hayalci olmazsak güzel şeyler yapamayız. (ÖP/EÜ)