* Fotoğraf: Halil Fidan / AA
Bahçeşehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler’den Dr. Merve Özdemirkıran ile Ortadoğu’daki dönüşümü, ABD politikalarını, Türkiye sınırındaki durumu, Tel Abyad’ı, IŞİD’i, uluslararası toplumun müdahalelerini konuştuk.
“ABD Başkanı Barack Obama’nın realist olarak tanımlanabilecek bir dış politikası var. Ortadoğu’ya fiziken müdahil olmadan, yani ‘askerin botları karaya girmeden’, Arap Baharına destek vererek kontrol etmeye çalışıyor. Eski Başkan George W. Bush’tan farklı bir çizgisi var. IŞİD’e yaklaşımında da bu çizgiyi sürdürüyor.”
Dr. Merve Özdemirkıran, Ortadoğu’daki dönüşümde ABD ve uluslararası toplumun tavrını böyle anlatıyor:
“Ortadoğu’daki esas dönüşüm ABD’nin 2003’te Irak’a girmesiyle başladı. Soğuk Savaş sonrasında Ortadoğu siyasal olarak tekrar inşa edilmişti. Bu yapının bir şekilde ‘sonlandırılması’ gerekiyordu. Elbette öncelikle topluma bakmak lazım, toplumdan da gelen taleple uluslararası konjonktür uyum içindeydi. ABD’nin genel politikası da tekrar ‘taşlar yerine otursun’, dönüşüm gerçekleşsin yönündeydi. Bush ve Obama arasında sadece yöntem farkı var. Obama’nın bu politikasında ekonomik krizin de etkisi var… ABD çatışmaya girmekten de kaçınarak taşların yerine oturmasını, ‘dönüşümün tamamlanmasını’ bekliyor.”
Ortadoğu’daki dönüşüm
Dr. Özdemirkıran, dönüşümün nedenini ve nasıl bu noktaya gelindiğini ise şöyle açıkladı:
“İsrail ile ABD’nin arası geçmişteki gibi yakın değil. İsrail Ortadoğu’da güvenlik açısından, ABD’nin stratejilerini hayata geçirmesi bakımından önemli bir aktör. Ama artık bu ittifak, İsrail Ortadoğu’daki dönüşüm konusunda isteksiz davrandığı için zayıflamış durumda.”
“İsrail’in ‘şahin politikacılarla’ yönetilmesi, uluslararası toplumun İsrail’e karşı çıkması, ABD’nin müttefikleriyle İsrail yüzünden arasının açılması da ittifakın zayıflamasının nedenleri. Tabii çıkarları uyumsuz denemez ama geçmişteki durum değişiyor. İsrail geçmişte daha kolay kabul ettirdiklerini eskisi gibi kabul ettiremiyor.
“ABD’nin Ortadoğu’daki müttefikleri diktatöryal rejimlerdi. Bu rejimler toplumsal taleplerle sarsıldı. Çatışmalar da ABD’nin başta enerji güvenliği olmak üzere çıkarlarını zedeledi. Ayrıca ABD’nin kaya gazı gibi başka enerji kaynaklarını keşfetmesi ve bazılarını Güney Amerika ya da kendi otpraklarından sağlamaya başlaması da Ortadoğu’nun önemini görece olarak azalttı. Obama’nın bugünkü siyasetinde bunların da etkisi var.”
Tel Abyad neden önemli?
Tel Abyad’ın neden dünya medyasında daha fazla yer bulduğu, coğrafi ve diğer açılardan önemiyle ilgili sorumuzu da şöyle cevapladı:
“Tel Abyad coğrafi bakımdan, Suriye’nin iç bölgelerine geçiş kapısı olması açısından önemli. Kobane de o açıdan önemliydi. Tel Abyad ayrıca Kürtlerin hakim olduğu bölgeyle İslamcı örgütlerin hakim olduğu bölge arasında bir tampon alandı. Karşı karşıya gelmelerin sınırını çizen bir bölge.”
“Çatışmanın Tel Abyad’a uzanması, genel olarak savaşın yaygınlaşması ve uluslararası tehdidin artması anlamını da taşıyor. Tel Abyad’daki çatışma, farklı aktörlerin çatışma ihtimalini de artırdı. Coğrafi ve psikolojik olarak Tel Abyad psikolojik sınır.”
Hangi taraflar bunlar?
“Türkiye, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Irak Devleti…”
Sınıra gelenler kim?
“IŞİD’in Türkiye sınırına dek yaklaşmış olması sebebiyle insanlar kaçıyorlar. Son dönemde Türkmenler IŞİD’in ciddi şekilde hedefindeydi. Ezidiler, Araplar, Kürtler… Sınır kapısında bekleyen insanların mezhebi ve milleti değişiyor.”
“Son dönemde en çok zulme uğrayanlar Türkmenler oldu. Ama köyler karışık, Kürt köyleri ile Arap köyleri yan yana…
IŞİD nasıl etkilenir?
Önemli bir stratejik geçiş noktasını kaybetmek IŞİD’in elini kolunu bağlar mı? Dr. Özdemirkıran bunun “o kadar kolay olmayacağı” görüşünde:
“Bundan sonra kendilerine farklı kaynaklar arayacaktır. Stratejik olarak tabii ki önü tıkandı bir tampon oluşturuldu ama IŞİD gibi organize bir örgütün önü kolay kolay kesilmez. Bu noktada IŞİD’e sahada kimin destek verdiği önemli. Yerel halktan destek alıp almaması, devam edip edememesinde önemli olacak.”
“Radikal İslam’ın mirasçısı”
Dr. Özdemirkıran “IŞİD’in nasıl oluyor da hiç mermisi bitmiyor?” sorumuzu da şöyle yanıtladı:
“Gelir kaynaklarını tarihi eser kaçaklığından edindikleri söyleniyor ama tabii hepsi söylenti. Müzelerde yağma yaparak gösterdikleri ideolojik imajın arkasında tarihi eser kaçakçılığı var. Ulusötesi yapılarla, dünyadaki çok farklı kriminal örgütlerle de ilişki içindeler. Bir de tabii enerji kaynaklarına ulaştılar. IŞİD petrolü kime satıyor bilmiyoruz ama buradan da gelir elde ediyorlar.”
“Ayrıca bölgede toplumsal bir dayanağı da var. Arap-İsrail savaşlarından gelen ve 11 Eylül’de görünür olan radikal İslamcı yapının da mirasçısı. Eskiden beri El Kaide, Taliban ile temas halindeki yapıda olan çok fazla militan var. Onların IŞİD ağına girmiş olma ihtimalleri de çok yüksek. IŞİD insan kaynağıyla da besleniyor.”
Bu hale nasıl geldik?
Ortadoğu neden bu halde, IŞİD nasıl kendine yer edindi ve güçlendi?
“Bölgede insanların güvende hissedebilecekleri güçlü devlet yapılanması olmadığı için İslamcı örgütler bölgede şemsiye vazifesi görüyor. Dolayısıyla da çok fazla kaynak sıkıntısı çekmiyorlar.”
“Hukuku merkezi şekilde uygulayan bir yapı yoksa şiddet kontrol edilemiyor. Mısır da zayıf devlet, Irak da öyle. İran ve İsrail hariç Ortadoğu’daki birçok devlet bu konumda. IŞİD de bu boşluklardan birini dolduruyor.”
“Toplumsal sözleşmenin ve hukukun güvencesi olan devlet Irak’ta 2003’te çöktü. Suriye’de de toplumsal sözleşme çöktü. IŞİD de otorite boşluğunu hukuksuz şekilde, şiddetle dolduruyor. Ortadoğu’nun bütünündeki merkezi otorite boşluğu, devletsizlik hali de örgütü devlet gibi davranmaya itiyor.” (AS)