Fotoğraf: Anadolu Ajansı
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Türkiye'deki 1 milyon 300 bin tekstil işçisinden sadece biri 33 yaşındaki Türkan. 15 yaşında Malatya'dan geldiği İstanbul'da ilk olarak bir mağazada çalışmaya başlıyor. Bir buçuk yıllık mağaza deneyiminin ardından yüzde 60'ının kadın çalışanlardan oluştuğu tekstil sektörüne adım atıyor. 15 yıldır da kesintisiz olarak tekstilde çalışıyor.
70 yaş üstü anne babası, ağabeyi, dört yeğeni ve yengesiyle birlikte yaşıyor Türkan. Evi kendisi gibi tekstilde çalışan ağabeyi ile birlikte geçindiriyor. 2 bin 600 TL maaş alıyor, ağabeyinin aldığı maaşı ise her ay değişiyor. Ayda bin 600 TL kira ödüyorlar, faturalar, market-pazar, dört yeğeninin okul masrafı derken elde avuçta bir şey kalmıyor.
Yenibosna'da 700-750 çalışanı olan bir atölyede makinacı olarak çalışan Türkan ile meslek hastalıklarının en çok yaşandığı tekstil sektöründe pandemi sürecinde neler yapıldığını, çalışma koşullarını konuştuk.
"Anne babamı düşünüyorum"
Telefon üzerinden yaptığımız görüşmede, Türkan'ın ilk cümlesi "Ben kendimden çok, annem, parkinson hastası babam ve 20 yaş altı dört yeğenim için kaygılanıyorum. Ben hastalansam bile belki hiçbir şey olmadan atlatırım ama onlar öyle mi?..." oluyor.
"Anlatacak o kadar çok şey var ki nereden başlayayım?" diyor Türkan ve derin bir iç çekişin ardından başlıyor konuşmaya: "Sanki ülkeyi salgından biz işçiler kurtaracağız? Sanki inşaatları, tekstili üç ay durdursalar ülke batacak? Ama çalışmazsak devlet bize bakmak zorunda kalacak değil mi? O zaman çalışsın işçiler, yük olmasın devlete...
"Kileri dolan için hayat eve sığar"
"Hayat eve sığar elbet, hayat kileri dolu olana eve sığar... Biz bir ay çalışmasak aç kalırız. Açlık eve sığmıyor. Aklımızla alay eder gibiler, çıkarıp televizyonlara o ünlüleri konuşturuyorlar ya, sadece aklımızla dalga geçiyorlar, başka bir şey değil.
"Gelin de görün tekstil atölyesinde çalışan insanların yaşamlarını, gidin bakın bakalım inşaatlara, bir sorun bize, çıkın sokağa...Her gün işe gitmek için sokakta olan insana sorun; hayat eve sığıyor muymuş.
"Tekstil zaten tozlu bir iş"
"Tekstil işçileri normalde bile o kadar toza pisliğe kimyasala maruz kalıyor ki, sapasağlam başladıktan bir süre sonra faranjit, astım, bronşit mutlaka olursun, kaçışın yok.Şimdi ise bir virüsten söz ediliyor, bir salgından ama bizim çalışma koşullarımızı düşünen yok.
"Benim iş yerimde 5 vaka çıktı. Önlemlerin üst düzeyde alındığını söylüyorlar. Önlemler de dezanfektan, günde bir maske, iş yerine girerken ateş ölçümünün yapılması falan.
"Maskeler kapalı değil bu arada, bir kutunun içinde oradan güvenlik dağıtıyor. Taksak mı iyi, takmasak mı bilemiyoruz. Eldiven zaten kullanamıyoruz çünkü kullansak hem iş yapamayız hem de iş kazası yaparız. Yapışıp duruyor kaptırırız elimizi.
"Sosyal mesafe mümkün değil"
"Sosyal mesafe var bir de. Mümkün değil ki... Bir bantta 70 kişi çalışıyoruz yarım metre mesafeden daha fazlası olamaz. Çünkü ürünleri birbirimize veriyoruz, uzak çalışamayız. Ayrıca bir tek parça ürün her birimizin elinden üç kez geçiyor. Haydi buyurun koruyun kendinizi...
"Virüs Türkiye'de ilk görüldüğünde hep beraber direttik, bir buçuk hafta çalışmadık. Ama ücretini kesecekler tabi ya da her şey bittikten sonra telafisini çalışırız bilmiyoruz. İznin ardından 2 haftadır çalışıyoruz, bu hafta başı itibariyle de kısa çalışmaya geçtik. 6 saat çift vardiya çalışıyoruz. Ama bunlar önlem değil, çözüm de değil.
"Anne babama virüsü ben taşıyorum"
"Biz sokağa çıkıyoruz o iş yerine geliyoruz, değişen bir şey yok. 6 saat çalıştığımda 'virüs az çalıştı, bulaşmayayım mı?' diyor, hani bir yere dokunduğumuzda 15 saniyede bulaşıyordu. Hani havada asılı kalıyordu. Ben gerçekten merak ediyorum: Biz niye çalışıyoruz. Zaten yurtdışına ihraç ediliyor yaptıklarımız, şu an çıkışta yok, nereye gidiyor o zaman yaptıklarımız.
"Kesimhanelerinin durduğunu ellerinde iş kalmadığını söylediler. Biz de virüsün sonuna kadar çalışmayacağımızı ve işsiz kalacağımızı düşündük. Nereye üretiyoruz diye sorduğumuzda da stok yaptığımız söylendi. Nereye stok yapıyoruz bilmiyoruz.
"Evde kalanlar kampanyaya destek versinler"
"Benim annem babam 70 yaşının üstünde, onlar çıkarsa ceza kesiliyor. Ama ben onlara virüs taşıyorum, ne kadar çelişkili bir durum değil mi? Madem yaşlıları koruyorsunuz, peki bunu neden düşünmüyorsunuz? İnanın her şey göstermelik. Bakın benim telefonuma her gün beş kez "Biz bize yeteriz Türkiye'm kampanyası"nın mesajı geliyor.
"Biz 'virüsten mi ölsek açlıktan mı?' ikilemi arasındayız, ölümü göze alıp her gün sokağa çıkıyoruz. Bir de bizden para isteniyor. Evde kalan ben değilim, ben evime, aileme virüs taşıyorum, güvende değiliz. O zaman güvende olanlar versin benden istemesinler. Benim maaşımdan, yediğimden içtiğimden her şeyden vergi alıyorlar, bugün yine benden para istiyorlar.
"İş yerinde 5 kişide virüs var"
"Üç gündür boğaz ağrısı nedeniyle işe gitmiyorum. Doktor, solunum yolu enfeksiyonu dedi. Test yapılmadı virüs değilmiş ama ben kendimden de şüpje ediyorum. Raporum iki gündü, bugün aradılar. Niçin gitmediğimi sordular, kaygı duyduğumu tamamen iyileşmeden gelmek istemediğimi söyledim. Zaten benim faranjitim ve alerjik astımım var. Ama sürekli kullandığım bir ilacım ve raporum yok. Bu nedenle kronik hasta sayılmıyorum.
Ayrıca iş yerinde 5 kişide virüs tespit edildi. Biri makinacıymış, biri servis şoförü, ü kişide kalite kontrolcü. Bütün bu insanlar temas ettiğimiz kişiler, bakalım 14 gün sonra sayı kaç olacak? Arkadaşlarımız bu durumu iş yeri hekimine söylemiş. Hekim de 'Sağlık Bakanlığı'na bildirdim, çalışmaya devam edebileceğiniz, söylendi' demiş.Gerçekten söyledi mi bilmiyoruz. Ne kadar doğru bilmiyoruz. Ama bizleri izole etmeyecekler gibi görünüyor." (RT)