Özerman, bianet'e Tekel'in tasfiyesi halinde, tütün ekiciliğiyle uğraşan yaklaşık 1,3 milyon kişinin de olumsuz olarak etkileneceğini, bunun toplumsal bir travmaya neden olabileceğini anlattı.
Adana Tekel Fabrikası'nın önemi nedir?
Bu fabrika bölgenin en eski sanayi tesislerinden biri. Adana ve Malatya'yı tasfiye planının başlangıcı olarak kabul ediyoruz. Bu iş iki fabrikayla kalmayacak, devamı gelecek. Uygulamaya geçildikten sonra, adım adım Bitlis, Tokat ve İstanbul'a sıra gelecek.
Adana ve Malatya fabrikaları, o çevrelerdeki tüketicilere hitap eden fabrikalar. Kapatılırsa, Tekel'in o çevredeki tüketim payı daha da düşecek. Pazar payı azalmış olacak.
Fabrika zarar ediyor mu?
Fabrika tek başına zarar etmiyor. Tekel genel olarak zarar ediyor. Çünkü yatırım yapılmıyor. Yüksek Denetleme Kurulu, yıllardır, ısrarla, piyasanın kutulu sigaraya kaydığını söylüyor; "Yatırımını yapın, Tekel'in pazarı kaybolmasın" diyor.
Kaçakçılıktan da en çok zararı gören Tekel oldu.
Tekel, bütün tarihi boyunca bir tek 1999'da zarar etti. O da pazarlama sistemindeki yanlış uygulamadan kaynaklandı. Ama son iki yıldır zarar ediyor. Bu durum, Özelleştirme İdaresi'nin elindeki kurumları ne kadar başarıyla idare ettiğini gösteriyor.
Burada iyi niyet göremiyorum ben. Uygulama şu: Eldeki kamu kuruluşlarını önce çökert; sonra tasfiye için kullan. SEKA'da da böyle oldu.
"Tekel eskitildi"
Kapatmanın ardındaki amaç ne?
Şu an resmi bir karar ortaya çıkmış değil. Kapatma için Yüksek Planlama Kurulu'nun kararı gerekiyor ki, henüz böyle bir karar yok. Hazırlık aşamasında. Karar çıkarsa, biz de sendika olarak hukuki prosedürü başlatacağız.
Tekel için daha önce iki kez özelleştirmeye çıktılar. İlkinde JTI'ın kazandığı ihale, yetersiz bedel nedeniyle iptal edildi. İkincisinde de teklif gelmedi.
Dolaylı yoldan bir tasfiye projesi uygulanıyor.Yabancı firmalar, önce fabrikaların, tütün işleme işletmelerinin kapatılmasını istiyorlar.
Tekel'in pazar payı yüzde 70'lerden yüzde 35-38 arasına inmiş durumda. Yabancı şirketler neden Tekel'e alıcı olsun? Alırlarsa da fabrikaları kapatırlar; kendi fabrikaları var zaten. Amaç rekabeti ortadan kaldırmak. Oligopol pazarı hesabı yapılıyor.
Bu kadar kârlı, gelir kaynağı olan pazar, çokuluslu şirketlerin kontrolüne geçiyor. Zahmetsiz bir piyasayı ele geçirme yolu bu. Tekel'e zamanında yatırım yapmış olsaydılar, bunlar olmazdı. Tekel "eskitildi."
Tekel'in ekonomiye katma değeri ne kadar?
Yılda yaklaşık 3 katrilyon TL hasılatı var. Vergi ve fonlarla da kamuya 2 katrilyon civarında kaynak aktarıyor.
Tekel kapanırsa tütün piyasasını çokuluslu şirketler kontrol edecek
Kapatılması neyi değiştirir?
Tekel'i sadece bir sınai faaliyet kuruluşu değil. Arkasında tütüncü boyutu var. Tütüncüleri ayakta tutuyor.
Önemli miktarda tütün ekicisi istihdam ediyoruz. Tütün ekiciliği, aile tipi işletmecilik yapan bir tarım sektörüdür. Bu sektörde, 285 bin civarında aile var. Ortalama 6 kişiden hesaplarsanız, kabaca 1,3 milyon kişi tütünle iştigal ediyor.
Tekel'in piyasa tanzim fonksiyonu da var. Rakip alıcılarla fiyat belirliyor. Tekel piyasadan çekilince tütüncü darboğazda kalacak; doğrudan büyük sermayeyle karşı karşıya kalacak.
Şu an, yabancı firmalar fiyat belirlerken Tekel'in ağzına bakıyor, o ne fiyat verecek, diye. Tarımsal KİT'lerin kuruluş amacı da budur zaten; ürünlerin ekonomik olarak değerlendirilmesini sağlamak.
Tekel kapanırsa, çokuluslu şirketler istedikleri fiyatı dikte edecek. Satın almadığı ürünlerle de üretim düşecek. Şu an Tekel 40 bin ton tütün alıyor.
Doğu ve Güneydoğu'da tek tütün alıcısı Tekel. Çokuluslu firmalarsa, Ege'yi ve Karadeniz'in bir bölümünü tercih ediyor. Yani Karadeniz'deki tütün ekicilerinin de neredeyse yarısı risk altında.
Şark tipi tütünün özelliği sulu tarım yapılmayan arazide yetişmesi. 14 ayda gelir getiriyor; dolayısıyla zahmetli. Ama başka hiçbir ürün, tütünün getirdiği parayı getirmiyor. İnsanlar buralarda mecburen tütün ekiyorlar.
Tekel kapanınca bu tütünleri alacak kimse olmayacak. Ya göç edecekler ya da işsiz kalacaklar. Toplumsal travma ihtimali var.
"Tekel kapanırsa, istatistikleri bile takip edemeyecekler"
Bu tabloda çokuluslu şirketler nerede duruyor?
Çokuluslu şirketler açısından önemli olan, piyasayı ele geçirebilmek. Ulusal pazarları kontrol etmek, ulusal monopolleri yok etmekten geçiyor.
Dünyadaki küreselleşmenin yaygınlık kazanmasıyla sigara şirketlerinin yayılması aynı tarihlerde başlıyor. 70'lerin sonunda okyanus ötesi genişleme harekatıyla Japonya'ya, diğer Uzakdoğu ülkelerine yöneliyorlar. 80'lerle de yayılma devam ediyor.
Tütün katma değeri çok yüksek bir ürün. Tütüne 3 birim veriyorsanız, mamul haline geldiğinde 100 milyon kazanıyorsunuz.
Dolayısıyla önemli olan tütüncünün değil, sigara şirketinin çıkarı.
Peki "devlet sigara üretmemeli" savı?
Tamamıyla ideolojik bir yaklaşım bu. Benimsediğiniz ekonomik modelle ilgili. Liberal ekonomi savunucusuysanız, sadece sermayenin çıkarlarını ön planda tutan bir yaklaşımla, devlet yalnızca sigara değil, ayakkabı da üretmemeli, dersiniz.
Sorun neyin üretildiği değil; savunulan devletin tamamen üretimden çekilmesi.
Türkiye gibi az gelişmiş bir ülkede, devletin üretimden tamamıyla dışlanması son derece yanlış. Aynı zamanda tüketicinin de aleyhine. Devletin ikincil gelir dağılımı politikalarına müdahale şansını da elinden alıyor.
Eğer Tekel kapanırsa, devletin üretim istatistiklerini bile takip edemeyeceğini düşünüyorum. Şu an her türlü rakamı takip edebiliyorlar.
Maliye Bakanı, "özelden de tekelden de aynı vergiyi alıyorum, fark etmez" dedi ama, bunun için istatistikleri takip edebilmeleri gerek.
Geçen sene, yabancı şirketler "yerli tütünden sigara üretiyoruz, harmandaki yerli tütün oranını artırdık" dediler ve vergi düzenlemeleriyle oynadılar.
Ama devlet sigaradaki yerli ürün oranını tespit edemedi. Vergi sistemini değiştirmek zorunda kaldılar. Tekel'in kapanması vergi gelirlerini de etkileyecek.
Ne yapılmalı?
Yatırımların yenilenmesi gerek. Zarar tablosunun geriye döndürülmemesi için bir sebep yok. Eğer pazara yeni gelen bir firma pazar payını yükseltmeyi başarıyorsa, Tekel de payını yükseltir.
Oyunu kuralıyla oynarsanız siz de pazar payınızı geri alırsınız. (TK/EÖ)
(*) Fotoğraflar: Ahmet Şık