Kendinden sonraki her devrimden belki daha kanlıydı, en romantik olandı. Fakat hepsinden farklı olarak kaynağı melez bir başkaldırı hareketiydi.
Yoksullar adaletsizliğin adaletle, açlığın toklukla yer değişmesini talep ediyor, burjuvazi de adaletin daha çok adalete dönüşmesini, paranın iktidara nüfuz etmesini istiyordu.
Eğitimli burjuvazi ve küçük memurlar, açlık ve sefalet içindeki işçileri önlerine katıp monarşiye karşı ayaklandılar. "Sans culotte"lar, yani "baldırı çıplak" yoksul sınıf, varsıl ve okumuşların daha da varsıllaşma mücadelesinin bir parçası haline geldilerse de mücadelenin ruhuyla tanıştılar.
Fransa'da dış ticaret epey gelişmişti ancak varlığına varlık katan burjuvazi feodal yapılanma dolayısıyla kimi sınırlanmalara tabi tutuluyordu. İç ticaretin koşulları kolay değildi. Yani monarşinin dayatmalarından kurtulmaları gerekiyordu.
Tabii 14. Louis ne işçi sınıfının ne de burjuvazinin taleplerine kulak astı. Paris halkı 14 Temmuz 1789'da Bastille hapishanesini ele geçirdi, mahkumları serbest bıraktı.
Charles Dickens "İki Şehrin Hikayesi"nde nasıl tasvir etmişti... Paris'te meydanın ortasında biley taşında satırlarını biler halk... Satırlarda saç telleri vardır..
Devrimden sonra "eşitlik, kardeşlik, özgürlük" olmadı, burjuvaziyle işçi sınıfı arasındaki uçurum iyice açıldı. Yalnızca bununla kalmadı... Devrimin kanı herkesin gömleğine sıçradı...
Devrimin kanı kendi çocuklarını yedi yuttu... Jakobenlerin lideri Maximilien de Robespierre'in başını gövdesinden giyotin ayırdı... Jean Paul Marat' yı Charlotte Corday küvette bicaklayarak öldürdü. Marat kral ve kraliçeyi idam ettirdi... Saint Just, Georges Jacques Danton'un yargılanıp idam edilmesinde büyük rol oynadı. Mağrurlardı... Danton giyotine giderken "Gösterin kellemi halka, bakılmaya değer" demişti....
1789'daki bu kanlı başkaldırı düşünsel bir sıçrama da üretti.. Modernlik dediğimiz entelektüel ve toplumsal sürece giriş yapıldı. Devrimden Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi çıktı. İnsanların eşit ve özgür doğduğu, ancak ortak yarara dayanan sosyal farklılıklar olacağı, düşünce ve inanç özgürlüğü, insan olmak için yurttaş olmak gerektiği söylendi.
Aristokrasi yerini devrimle birlikte burjuva sermayesine bıraktı. Başkaldırıyı takip eden birkaç on yılda devrimciler, karşı devrimciler, jakobenler-jirondenler, gelip giden yönetimler burjuvazinin işçinin ve köylünün emeğinin özgürleşmesine hiç yüz vermedi.
Düşünürsek, galiba bir tek devrim imkanı kazandı. (NZ/GG)