“Kirada ailemle birlikte yaşıyorum. Babam bir ay kadar önce rahatsızlık geçirdi ve şu an iş göremez durumda. Annem ev kadını, kardeşim üniversite sınavına hazırlanan bir lise öğrencisi. Beş kişilik evde çalışan sadece ablam var. O da bir depoda asgari ücretle çalışarak bize yetişmeye çalışıyor. Faturalar, taksitler… Ben Migros’un deposunda çalışırken zaten ucu ucuna geçiyorduk. Şimdi geçinemiyoruz.”
Gülhan Albayrak… Migros’un Kocaeli Gebze’deki deposunda çalışırken Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası'nda (DGD-Sen) örgütlendikleri için önce ücretsiz izne çıkarılan sonra da Kod 29’la işten atılan 24 işçilerden sadece birisi.
Daha 21 yaşında. Depodaki taşeron firma Us Grup’ta şarj elemanı olarak çalıştığından bahsediyor, içeride üç buçuk senelik emeği olduğunu söylüyor. Bugüne kadar üstlerinden tek bir uyarı bile almamış. Ama bu durum sendikaya üye olduğu için, tazminatsız, işsizlik maaşı almadan işten çıkartılmasına engel de olmamış. “Bir sabah kendimizi kapının önünde bulduk” diyor. O günden bugüne de tam 86 gündür direniyor. İşten atılan 24 kişi deponun önünde başlayan direnişlerini Anadolu Grubu’nun önüne de, holdingin sahibi Tuncay Özilhan’ın evinin önüne de taşıdılar, Migros mağazalarında kasa kilitleme eylemi de yaptılar. Ama 86 gündür eylemlerinden bir sonuç yok. Gülhan’ın deyimiyle her gittikleri kapı suratlarına kapanmış.
"Pandemiyle birlikte iş yükü arttı"
Eylemlerinden sonuç alamadıkları gibi Tuncay Özilhan’ın evinin önünde yaptıkları eylemde gözaltına da alındılar. Gülhan yaşadıklarını “Aslında her şey pandemiyle birlikte” başladı diyerek anlatıyor. İlk olarak çalışma saatlerinin arttığından bahsediyor. Sonrasını ise şöyle getiriyor:
“Pandemi başladıktan sonra çalışma saatlerimiz çok uzadı. Evden sabah 6’da çıkıyor, akşam 10-11’de, bazen de 12’de eve dönüyordum. 10-11 ay kadar bu şekilde devam etti. Pazarları bile mesaiye çağırıyorlardı.
"Koşullar gerçekten çok zorlayıcıydı. Kalabalık bir depoydu. Yaklaşık 700-750 çalışan vardı ve bu kadar işçiye sadece bir kadın ve bir erkek tuvaleti düşüyordu. Çağ ocağında 9-10 masa vardı. Mola saatlerimizi kamyon kutularının üzerinde geçiriyorduk. Deponun zemini çok kötüydü ve iş güvenliği önlemleri alınmıyordu. Zeminin bozukluğundan mallar yıkıldığı zaman laf işitiyorduk. Durum bazen hakaret seviyesine ulaşıyordu. Yemekler soğuk ve kötüydü. Müdürlere yemeklerin kötü olduğunu söylediğimde bana yatılı okuldaki anılarını anlattı. ‘Siz hala yediklerinize laf edin’ dedi. Depodaki aksaklıkları söylediğimizde zaman zaman primlerimiz kesilmesiyle tehdit edildik. Maaş olarak asgari ücretin 100-200 lira üzerini alıyorduk. Sadece gece vardiyasından 10 kadar arkadaşımız COVID-19’a yakalandı. Gündüz vardiyasında virüs kapan 60 kadar işçi vardı. Test için günlerce bekletildik. Temaslı bir şekilde çalışıp, mesaiden eve dönüyorduk.
"Ücretsiz izin bitince işten atıldık"
"Bir süre sonra artık yeter, bu kadar baskı, bu kadar mobbing yeter dedik ve DGD-Sen’de örgütlenmeye başladık. Örgütlendiğimiz bir iki hafta içinde müdürler tarafından duyuldu. Bu sırada depoya işçi alımı yaptılar. Onlara işi öğrettik. Birlikte yılbaşı sayımı yapıldık ve sayımın hemen ardından ücretsiz izne gönderildik.
"Ücretsiz iznimizin bittiği günde telefonumuza gelen mesajla Kod 29’la işten atıldığımızı öğrendik. Ne yaptık da atıldık? Sadece daha insancıl çalışma koşulları için sendikaya üye olduk. Üye olduğumuz için işten atıldık. Ben ayı depoda üç yıldan beri çalışan birisiyim. 3 yıldır bir sözlü uyarı dahi almadım. Üç yıldır sözlü bir uyarı dahi almayan bir işçi sendikaya üye olduğu için ahlaksızlıkla suçlayıp Kod 29’la işten atıyorlarsa ben de hakkımı arayabilirim. Defalarca durumu müdürlere söylediğimde telefonlar suratıma kapandı benim. Diğer arkadaşlarım da farklı değiller.
"Onların gözünde tek bir suçumuz var: Sendikaya üye olmak. Biz de bunun üzerine direnişe başladık. İlk olarak deponun servis alanında eylem yapmaya başladık. Daha sonra işçilerin depoya giriş güzergâhını değiştirdiler, başka kapıdan içeri almaya başladılar. Bunlar olurken öğrendik ki depoya ek lavabolar getirmişler, yemekler düzeltilmiş, amirlerin baskıları ve kaba sözleri ortadan kalkmış, işçiye rica eden kelimeler kullanmaya başlamışlar.
"Aslında her iş yerinde böyle. Bir şeyleri değiştirmek, çözüme ulaştırmak için kendini feda eden bir grup mutlaka oluyor. Migros’ta da o grup bizdik. En azından çabamız sayesinde o iş yeri bir nebze olsun iyileşme göstermiş.
"Niye gözaltına alındık hala anlamış değilim"
"Eylemlerimizi depoyla sınırlı tutmadık. Belirli günlerde Anadolu Grubu’nun önünde eylem yaptık, bazen mağazalarda kasa kitleme eylemi yaptık. Tuncay Özilhan’ın evinin önünde eylem yaptık. Bizim alacaklılarımız bizim kapımızın önüne geliyorsa biz de alacaklı olduğumuzun kapısına gideriz diye düşündük. Geçtiğimiz hafta Tuncay Özilhan’ın oğlu İzzet Özilhan’la bir görüşme yaptık ama topu Us Grup’a attı. ‘Sizin derdiniz bizimle değil, Us Grup’la. Ona gidin’ dedi.
"İki gün (29 Mart) önceki son eylemimizde de Tuncay Özilhan’ın kapısının önüne gittiğimiz gibi polis geldi. Çevik Kuvvet doluştu. Sitenin önündeki kaldırımda basın açıklaması yapmak isterken polis gözaltına aldı. Bizim kamuya açık bir alanda 10 dakika basın açıklaması yapıp dağılmamız Tuncay Özilhan’a ya da orada yaşayanlara nasıl bir zarar verebilir, hala anlamış değilim.
"Bu ülkede yasalar sadece patronların çıkarı için var"
"Ben kirada ailemle birlikte yaşıyorum. Babam bir ay kadar önce rahatsızlık geçirdi ve şu an iş göremez durumda. Annem ev kadını, kardeşim üniversite sınavına hazırlanan bir lise öğrencisi. Beş kişilik evde çalışan sadece ablam var. O da bir depoda asgari ücretle çalışarak bize yetişmeye çalışıyor. Faturalar, taksitler… Ben Migros’un deposunda çalışırken zaten ucu ucuna geçiyorduk. Şimdi geçinemiyoruz.
"Daha dün telefon faturamı ödemediğim için hattım kapanıyordu. Arkadaşımdan borç alarak faturamı ödedim. İşten haksız yere çıkartılmamızın, çektiklerimizin hesabını kim verecek? Sendikaya üye olduğum için neden cezalandırılıyorum. Biz 90 gündür borçla harçla yaşıyorsak bunun hesabını Tuncay Özilhan’a sorabilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Pes etmeyi düşünmüyoruz. 90 gündür bir şekilde idare ediyoruz, bir 190 gün daha idare ederiz.
"Kaymakamlık, Tuncay Özilhan’ın evinin bulunduğu mahalleye 15 gün gösteri, yürüyüş ve basın açıklaması yasağı getirmiş bugün. Hakkımızı aradık, gözaltına alındık, hak arayışımız yasaklandı. Bu ülkede yasalar sadece patronların çıkarı için var."
Kod 29 nedir?İş Kanunu'na göre işveren, iş akdini feshettiği işçiler için Sosyal Güvenlik Kurumu'na bildirim yapıyor. Bunu yaparken işçiyi hangi gerekçeyle işten çıkardığını bir kod numarasıyla işaretliyor. 29 numaralı kod da bunlardan biri. Kod 29, "İşveren tarafından ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranış nedeni ile iş akdinin feshi" anlamına geliyor. Bir işverenin, işçisini bu kod ile işten çıkarabilmesi için 4857 İş Kanunu'nun ilgili bendi kapsamındaki fiillerden birini işlemesi gerekiyor. Kod 29'la işten çıkarılan işçiler; kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı haklardan faydalanamıyor, işsizlik ödeneği de alamıyor. İçeriği nedeniyle kod ile işten çıkarılan bir kişi, yeni bir iş ararken de sorun yaşayabiliyor. Kod 29 yasalara yeni girmiş bir uygulama değil ancak pandemi sürecinde işten çıkarma yasaklamasıyla birlikte işverenler tarafından sıklıkla kullanılar bir uygulama haline geldi. |
(HA)