İstanbul Arel Üniversitesi bugün, Türkiye’de akademinin pek alışık olmadığı bir konuyu masaya yatırdı: Erkeklik çalışmaları. Erkeklerin “fail ve mağdur” olarak ele alındığı bu alanın, eleştirinin içeriden yapılmasına olanak tanıdığına dikkat çekildi.
“Erkeklik çalışmaları, farklı disiplinlerden akademisyenlerin ve çeşitli aktivist grupların katılımıyla son yıllarda uluslararası düzeyde giderek genişleyen bir literatürün ve eylem alanının odağı haline gelmeye başladı. Türkiye’de de erkeklik çalışmalarına ilişkin benzer bir sürecin yaşanıyor olması şüphesiz ki bir tesadüf değil. Her geçen gün artan kadın cinayetleri, homofobik ve transfobik nefret cinayetleri, tecavüz, işçi ölümleri, kısacası erkeklerin fail ve maktul olduğu şiddet olayları düşünüldüğünde erkek(lik)lerin önemli bir gündem maddesi haline gelmesi/getirilmesi bir zorunluluk. Zira bu alanda yapılacak çalışmalar, erkeklikleri hem kendi hegemonyalarından hem de hegemonik tanımlamalardan kurtarmak üzere verimli tartışmaların önünü açacak, heteronormativiteye ve eril şiddetin tüm tezahürlerine karşı verilecek toplumsal mücadeleleri destekleyecek ve güçlendirecektir.”
Erkek(lik)ler Sempozyumu’nun düzenleme kurulunda yer alan İstanbul Arel Üniversitesi öğretim üyeleri İlkay Özkürapli, Efe Arık, Umut Şah, Deniz Ağar ve Doğuş Beyaztaş, tüm akademisyen, aktivist ve öğrencileri “erkeklikleri” tartışmaya, bu metinle çağırdı. Herhangi bir katılım ücretinin talep edilmediği, titri ve sıfatı ne olursa olsun herkesin katılımına ve bildiri sunumuna açık, akademinin alışık olduğu hiyerarşiden uzak ve demokratik bir şekilde düzenlenen sempozyum, bugün İstanbul Arel Üniversitesi Tepekent Kampüsü’nde başladı.
Bozok: Erkeklik sadece erkeklik değildir
Türkiye’de “erkeklik çalışmaları”na akademi bile pek aşina değil. Lisans ve lisansüstü düzeyinde bu alandaki dersler, Boğaziçi ve Maltepe Üniversiteleri’nde sosyoloji bölümlerinde mevcut. Toplumsal cinsiyet alanına ilgi duyan araştırmacılar, makale ve tezleri, erkeklik çalışmaları alanına katkıda bulunmaktadır. Bu bilgiler, “Soru ve Cevaplarla Erkeklikler” kitabının yazarı, sempozyumun açılış konuşmacısı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Bozok’un sunumundan.
Maltepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Mehmet Bozok, erkeklik çalışmalarının küresel çapta ve Türkiye’deki gelişim sürecini anlattı ve bu alanı tanıttı. Bozok’a göre erkekler ve erkeklikler eleştirilmelidir, çünkü:
Erkek egemenliği ve cinsiyetçilik heteroseksüel kadınlara ve LGBTQI’lere zarar verdiği gibi erkeklere de zarar verir. Erkekler, biyolojik olarak erkek oldukları için değil, toplumsal ve kültürel ilişkiler içinde yer aldıkları için tahakküm eden özne konumundalar. Bu yüzden sorgulanması gereken bu toplumsal ve kültürel ilişkilerin sorgulanması ve eleştirilmesi gerekmektedir. Erkeklik çalışmaları, bu eleştirinin içeriden yapılmasına olanak tanır. Erkekler ve erkekliklerin değişimine katkıda bulunabilme olasılığı taşır. Erkeklikler erkek egemenliği, cinsiyetçilik ve kapitalist ilişkiler tarafından şekillendirilen toplumsal ve kültürel inşalardır.
Bozok; erkeklerin de kadınlar ve LGBTQI’ler kadar olmasa da, erkek egemenliği ve cinsiyetçilikten zarar gördüğüne dikkat çekti. Erkek; ücretli işte çalışma eve ekmek getirme, kavga hırçın sert rekabetçi olma baskısı, zorunlu askerlik ve militarizm, erkekliği kanıtlama baskısı, duygularına yabancılaşma, duyguları ifade edememe, apati, cinselliği ancak baskıcı ve cinsiyetçi yollardan deneyimleme gibi baskılar altındadır.
Bozok’a göre Türkiye, 1950’lerden itibaren muhafazakarlığın, neoliberalizmin ve yeni gelenekselciliğin yükseldiği bir ülke. Ataerkillik ve cinsiyetçilik her geçen gün etkisini daha yoğun hissettiriyor. Kadınlar ve LGBTQI, toplumsal ekonomik siyasal ve hukuki ilişkilerden uzaklaştırılıyor, görünmezleştiriliyor ve kamusal alandan soyutlanarak ev içi alana hapsediliyor. Erkeklerle eşit koşullarda çalışma şansına sahip değiller. Erkekler, erkekliği sorgulayabilmekten uzak. Erkeklik bir tabu. Çünkü erkekliği sorgulayarak erkeklikler üzerine konuşmak, erkek egemenliğini sarsma potansiyeli barındırıyor.
Erkeklik sadece erkeklik değildir: erkekler ve erkeklik üzerine çalışmaların eleştirel bir siyasi tavrı benimsemesi, yani erkekliklerin cinsiyet eşitliği doğrultusunda değişmesini amaçlama hedefine odaklanması lazım.
Tecavüz mağduru erkekler
Erkek tecavüzü üzerine çalışan İlkay Özküralpli, sunumunda, “tecavüz, mağdur ve erkek” kelimelerinin bir araya gelişi ve gelemeyişini anlattı. Özküralpli’ye göre sıkıntı iki taraflı, çünkü hem erkeğe tecavüz edilmesi hem de erkeğin mağdur olması konusunda çok ciddi duvarlarla karşı karşıyayız. Özküralpli, bunun nedenini, İstanbul Arel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisi Gamze Çevik ile yaptıkları çalışmayla açıklıyor:
“Bu üç kelimeyi bu sırayla okuduğunuzda tecavüz, mağdur, erkek, ister istemez zaten kulağa ‘tecavüz mağduru erkek’ gibi geliyor. O yüzden biz de tecavüz, mağdur, erkek kelimelerinin içinde bulunduğu bir cümle kurmalarını istedik 38 kişiden. Bunların 19’u kadın 19’u da erkekti. 29 kişi bu 3 kelimeyle kurdukları cümlelerde kadının tecavüz mağduru olduğu ve erkeğin tecavüzcü olduğu senaryolardan bahsetmeyi tercih etti. 9 kişi cümlelerinde tecavüz edilenin erkek olduğu bir senaryo öngörmüş. Bu 9 kişiden 7’si kadın ve sadece 2si erkek. Bu senaryolarda, erkeğin tecavüze uğrayabileceğini ve aynı zamanda bunun mağduru olabileceğini kabul edenlerin 6 sı kadın ve sadece 1 tanesi erkek. 2 kişi ise, erkeğin tecavüze uğrayabileceğini ama bunun zorunlu olarak bir mağduriyet getirmeyeceğinden bahseden cümleler yazmış. Bu oldukça kısıtlı çalışmanın bize net olarak gösterdiği tek şey bu olsa gerek. O da erkeğin tecavüze uğramasıyla, mağdur olmasının her zaman birbiriyle örtüşen bir durum olarak algılanmadığı.”
1970’lerin sonlarında başlayan erkek tecavüzüne dair ilk çalışmalardan bahseden Özküralpli, bu çalışmaların homoseksüel bireyler arasında, başta hapishane olmak üzere, ordu vb. gibi kurumsal topluluklarda, çocuklara yönelik ve klinik örneklerde olmak üzere dört başlık altında toplanabileceğini belirtti. Özküralpli’ye göre, bu başlıklar, erkek tecavüzünün hakim toplumsal cinsiyet normlarının ve gündelik hayatın dışındaki marjinalize edilmiş hatta patalojikleştirilmiş alanlarda gerçekleştiğine işaret etmekte. Erkek tecavüzü deyince ilk akla gelen, hapishaneler gibi homososyal, yalnızca erkeklerin bulunduğu, tecavüzün kadının olmadığı alanlarda gerçekleştiği vurgusunu taşır. Dolayısıyla çalışmalarda, erkeğin değil bir homoseksüelin, suçlunun, çocuğun tecavüz mağduru olduğunu görülmekte.
Özküralpli, Özgecan Aslan’ın katledilmesinden sonra sosyal medyada başlatılan “sendeanlat” hashtagli kampanyada binlerce kadının kendi hikayesini anlattığını hatırlattı: “Çünkü hikayemiz, yaralarımız birbirine çok benzer, çok ortak. Bugün ben ancak bu yaranın erkekler nezdinde de ortaklaşabildiği noktada bir çıkış hayal edebiliyorum. Ama böyle bir müştereğin kurulumu öncelikle erkeklerin kendi yaralarını görmelerinden, tanımalarından geçecektir. Zira genç bir kadının kendisine yönelttiği bıçağın, bir hastalık ya da bir polis vakası değil de nasıl kapatacağını bilmediği bir yaranın çığlığı olduğunu görebilmek ve anlayabilmek kendi yaranızı tanımadan pek mümkün olmayacaktır.”
"Erkek(lik)ler Sempozyumu'nda yarın sekiz oturumda 29 sunum verilecek. Program için tıklayın. (CS/HK)
Fotoğraflar: Tutku Gizem Taşlıyurt, Goncagül Dağ