"Taciz ve tecavüz davalarında yargı suçlunun yanında. Üniversite hastanelerinin resmi bilirkişilik statüsünü tanımayan Yargıtay 5. Ceza Dairesi de, üniversite hastanelerinden alınmış raporların varlığına rağmen sicil kaygısıyla dosyayı ve mağduru İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderen ağır ceza mahkemeleri de kadınlara ve çocuklara karşı işlenen suça ortak oluyor. Travmalarını ağırlaştırıyor."
Ankara Kadın Dayanışma Vakfı'ndan avukat Evren Paydak, küçük yaştaki kıza cinsel istismarda bulunduğu için ikinci kez 13 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılan eski Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez'in "Yargıtay süreci" dikkate alınarak tahliye edilmiş olmasını böyle değerlendiriyor.
Fail belli, mağdur belli, suç belli, deliller ortada. Üç duruşmada bitebilecek bir yargılama bir türlü tamamlanamıyor ve sonunda Üzmez, suçu sabit görüldüğü halde serbest kalıyor. Üzmez'in tahliyesi "yasal" ama ya adalet?
"Adalet için yargı sürecinin hızlandırılması, usul hatalarının en aza indirilmesi, taciz ve tecavüz sanıklarının tutuklu yargılanması gerek."
"Üniversite hastanelerinin resmi bilirkişilik statüsü tanınmalı"
Paydak, Üzmez'in tahliyesinin her daim karşılaştıkları sorunlara iyi bir örnek oluşturduğunu ancak karşılaştıkları tek vaka olmadığını vurguluyor, sorun alanlarını şöyle sıralıyor:
* Yargıtay 5. Ceza Dairesi, hukuksal dayanağı olmadığı halde üniversite hastanelerinin resmi bilirkişilik statüsünü tanımıyor.
* Bir Ağır Ceza Mahkemesinin baktığı davalarda tecavüz davaları oldukça ağır bir oran oluşturuyor. Ağır ceza mahkeme heyetleri, Yargıtay'ın kararı bozmasından ve sicillerinin bozulmasından çekindikleri için bu dosyaları "mağdurun ruh ve beden sağlığının bozulup bozulmadığının belirlenmesi" için İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderiyor. Tüm Türkiye'deki Ağır Ceza Mahkemeleri, tüm tecavüz dosyalarını İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderiyor. Bu inanılmaz bir oran.
* İstanbul Adli Tıp Kurumu'na ilişkin iki önemli sorun var. Cinsel saldırı suçlarıyla ilgilenen Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu'nun yapısı ve kurumun iş yükü nedeniyle yaşanan gecikmeler. Kurum raporunun mahkemeye ulaşması davanın açılmasından itibaren ortalama 2.5 yıl sürüyor.
* Bu süreçte mağdur Adli Tıp Kurumunda genellikle bir kez muayeneden geçiyor, taciz - tecavüz suçluları ise raporun gecikeceği gerekçe gösterilerek tahliye ediliyor ve sokaklarda serbestçe dolaşıyor. Mağdur bu süreçte tekrar tekrar travmatize oluyor.
"Cinsel Şiddet Kriz Merkezleri kurulmalı"
* Mağdur tekrar tekrar ifade vermeye zorlanmamalı. Taciz-tecavüz vakalarında mağdurun ilk ifadesi rızası kapsamında kamera kaydına alınmalı. Tüm yargı sürecinde bu kayıt dikkate alınmalı. Mahkemeler de, bilirkişiler de bu kamera kaydını esas almalı.
* Biyolojik ve fiziksel delillerin tespiti için adli tabiplerin delil toplama ve çalışma standartları belirlenmeli. İşkencenin tespitinde kullanılan İstanbul Protokolü gibi bir protokol oluşturulmalı.
* Cinsel saldırı davalarına ilişkin olarak hakimler, hekimler, savcılar ve polisler, başta toplumsal cinsiyet eğitimi olmak üzere eğitim almalı.
* Mağdurun talebi aranmaksızın derhal kadın örgütlerinden veya baroların kadın komisyonlarından cinsel şiddet davalarında eğitim almış bir kadın avukat atanmalı, bütün süreç o kadın avukatın desteği ile yürütülmeli.
* Cinsel şiddet mağdurunun tüm tedavi ve şikâyet süreci, bu konuda eğitimli, sağlık, psikoloji ve hukuk çalışanları aracılığı ile tek bir merkezden yürütülmeli. Bu merkez, mümkünse üniversite hastaneleri bünyesinde kurulmalı.
* Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu, bu amaçla "Cinsel Şiddet Kriz Merkezleri" kurulmasını istiyor. Bu merkezler olası usul hatalarını önleyebilir; delillerin toplanmasını kolaylaştırır. Mağdurun ruh ve beden sağlığı korunurken yargılama süreci hızlanır. (BB)