İHD Bingöl Şubesi'nin Ekim 2003'de gerçekleştirilen Genel Kurulu'nda, toplantıya katılanlara yönelik konuşmalarının TCK 159'a aykırı olduğunu ileri sürerek, Salman ve Kızgın aleyhinde dava açmak isteyen Bingöl Cumhuriyet Savcılığı'nın bu talebi Adalet Bakanlığı'nca reddedilmişti. Ancak Savcılık bu kez TCK 159 yerine TCK 266'ya muhalefetten dava açtı.
Düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtladığı için Avrupa Birliği'ne (AB) uyum paketleri kapsamında birkaç kez değiştirilen TCK 159 yerine kullanılan TCK 266, "Resmi Sıfatı haiz olanlar aleyhine işlenen cürümler" başlığı altında "Resmi sıfatlılara görevlerinden dolayı sövme ve hakaret"i düzenliyor ve "Bir kimse resmi sıfatı haiz olan bir memurun 'huzurunda' ve ifa ettiği vazifeden dolayı...." diye başlıyor.
Genel Kurul'da insan hakları ihlallerine ilişkin konuşan İHD Merkez Yürütme Kurulu üyesi Feray Salman, yasa maddesindeki "huzurunda" kelimesine dikkat çekerek, yarın başlayacak davayı "maddi unsurlardan yoksun, dayanağı olmayan bir dava" diye nitelendiriyor.
İHD Genel Yönetim Kurulu üyesi ve Bingöl Şubesi Başkanı Rıdvan Kızgın da "Genel Kuruldaki konuşmamda Bingöl'ün tarihsel ve coğrafi yönden 'özel' bir konumu olduğunu; polis, mülki amirler gibi görevlilerin de 'özel' olduğunu belirtmiştim; bu konuşmadan dolayı açılan dava olsa olsa 'özel' olur ve aslında bu konudaki görüşlerimi doğruluyor" diyor.
Bingöl'ün insan hakları ihlallerinde "ilk"leri
Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Türkiye Temsilciliği, İHD Genel Merkezi ve Bölge Temsilciliği ile Sınır Tanımayan Avukatlar'ın temsilcilerinin yarın ilk duruşmasını izleyeceği dava için Bingöl Savcılığı Ocak 2004'den bu yana hazırlık yapıyordu. Dava, Temmuz'da açıldı.
İHD Bingöl Şubesi Başkanı Rıdvan Kızgın, davaya gerekçe gösterilen İHD Genel Kurulu'na yönelik konuşmasını şöyle özetliyor:
"Konuşmamda Bingöl'de 2001, 2002, 2003'de insan hakları ihlallerindeki artışı rakamlar vererek açıkladım. 2002'de insan hakları ihlallerinde bir azalma beklerken 2001'deki ihlallerin iki katına çıktığını anlattım. 2003'ün ilk altı ayında ise insan hakları ihlalleri, 2002'nin tamamından daha fazla. Bir de ihlallerde 'ilk'lerin yaşandığından söz etmiştim."
Rıdvan Kızgın'ın sıraladığı Bingöl'e özgü 'ilk'ler şöyle:
* İlk kez Bingöl'de İHD'nin amblemli kağıdına, Derneğin İngilizce isminin konmasından dolayı dava açıldı.
* İlk kez Bingöl'de bir sivil toplum örgütünün başkanı, -İHD Başkanı Rıdvan Kızgın- 2001'de Valilik tarafından görevden alındı.
* İlk kez Bingöl'de Jandarma Karakolu'na ait köpeklerin saldırısı sonucu 10 yaşındaki bir çocuk yaşamını yitirdi.
Bingöl, "özel" şehir, "özel" dava
İHD Başkanı Kızgın, Bingöl'de yaşanan ilk'lerin yanı sıra Genel Kurula hitaben yaptığı konuşmada Bingöl'ü tarihsel perspektif ve coğrafi konumu içinde değerlendirdiğini anlatıyor:
"Bingöl'ün tarihsel ve coğrafi konumu itibarıyla 1936'da güvenlik gerekçesiyle il statüsüne alındığını ve 67 yıldan beri bu bakış açısıyla ve güvenlik gerekçeleriyle yönetildiğini, bu gerekçenin ön planda olduğunu anlattım. Bu nedenle Bingöl'de 'özel' uygulama ve 'özel' yönetim biçimleri olduğunu, mülki amirler ile güvenlik görevlilerinin de 'özel' olduğunu, kanaatimce 'özel' olarak Bingöl'e gönderildiğinin ifade ettim. Bu ifadeden dava açılıyor.
Konuşmasının genel bir kanaat açıklaması olduğunu vurgulayan İHD Başkanı Rıdvan Kızgın, "Şunu ifade edebilirim. Bu dava da 'özel' bir davadır. Bu davanın açılmış olması benim 'özel' uygulama ve yönetim biçimlerine ilişkin kanaatimi doğruluyor" diyor.
Dayanağı olmayan dava
İHD Merkez Yürütme Kurulu üyesi Feray Salman, Ekim 2003'de İHD Genel Sekreteri olarak İHD Bingöl Şubesi Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmayı şöyle anlatıyor:
" Kongreye yönelik konuşmamda Türkiye'de işkencenin varolduğundan ve işkencenin cezasız kaldığından, ülke içinde yerinden edinilmiş kişilerin sorunlarından, faili meçhul cinayetler için etkin bir soruşturma yapılmadığından söz ettim. Delegelere yönelik olarak, 'Bu sorunlar insan hakları savunucuları olarak bizlerin mücadele alanlarıdır' dedim."
Bingöl Savcılığı'nın önce TCK 159'dan soruşturma açıp Adalet Bakanlığı'na gönderdiğini anlatan Feray Salman, "Adalet Bakanlığı 159'dan açamazsın demiş; onun yerine TCK'nın 266. maddesinden açmış" diyor.
"TCK'nın 266. maddesi kamu görevlisinin huzurunda sözlü, fiili hakarette bulunmayı içeren bir madde" diye konuşan Salman, kongrede yalnızca varolan gerçekleri ifade ettiklerini söylüyor:
"Maddi unsurları olmayan bir dava. Ayrıca Türkiye'de işkencenin varlığı ve işkencenin soruşturulmadığına dair hükümetin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) beyanları var; Yargıtay dahil herkes bunu kabul ediyor ve bu bir gerçeklik... Diyarbakır'da bir dizi işkence iddiası takipsizlikle sonuçlanıyor."
"İkincisi, Türkiye'de hala ülke içinde yerinden edilmiş insanlar hakkında konuşmak suç addediliyor. Halbuki bu konuda 2003'den beri hükümet, köyleri güvenlik güçleri yakıp yıkmıştır diye AİHM'ye beyanda bulunuyor. Hükümetin AİHM'ye verdiği beyanları ben niye kullanamıyorum?"
Hükümetin TCK 159'da değişiklikler yaparak düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki kısıtlamaları azaltma girişimlerine karşın, kendileri hakkında TCK 266'dan dava açılmasını değerlendiren Feray Salman, "Bunu iki türlü yorumlamak mümkün. Birincisi Bingöl'de insan hakları çalışmalarını bütünüyle sekteye uğratmak gibi bir direnç gösteriliyor" diyor ve ekliyor:
"İkincisi AB süreci içinde bu kadar maddi unsurlardan yoksun bir dava açmak, Adalet Bakanlığı'nın reddine rağmen, Savcının dava açmayı kafasına koyması neden diye sormak gerekiyor. Fikret Başkaya'nın yarınki duruşması da nitelik olarak aynı.." (YS/BB)