"Çocukluğunda ya da geldikleri yerlerde yoğun şiddet gören mahalle sakinleri için şiddeti uygulamak da çok kolay. Silahların sıklıkla patladığı, kapkaç olaylarının yoğun yaşandığı, sık sık kavgaların meydana geldiği Tarlabaşı'nda bu işlere karışmayan büyük çoğunluk sokağa çıkmaya, bakkala gitmeye, çocuğunu okula götürmeye bile korkuyor."
Tarlabaşı Toplum Merkezi Proje Koordinatörü, sosyolog Neşe Erdilek, "Tarlabaşı'nın toplumdan dışlanmışlığının yok sayılan sakinleri arasında gerginliklere neden olduğunu söyledi. Toplumun mahalleye dair önyargısının medyanın tavrıyla şekillendiğini" söyledi.
Erdilek'le, Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) kapatılmasını protesto edenlere silahlı bir grubun müdahale etmesiyle gündeme gelen Tarlabaşı'ndaki toplumsal yapıyı, sorunları ve yapılabilecekleri konuştuk.
Tarlabaşı nasıl bir bölge?
Tarlabaşı toplumun en yoksul kesimlerinin barındığı bir bölge. Ağırlıklı da göçle gelenlerin yaşadığı bir semt.
Burası geçen yüzyılda azınlıkların ve gayrimüslimlerin oturduğu bir bölgeydi. Onların çeşitli nedenlerle, özellikle de 6-7 Eylül 1955'de yaşananların ardından terk etmeleriyle 60'larda ilk göçmenler gelmeye başladı. Sonra sırasıyla Trakya'dan Romanlar, 1984-85'de de çatışmaların başlamasıyla Güneydoğu'dan Kürtler Tarlabaşı'na yerleşti. Son yıllarda da İran, Irak ve Afrika'dan gelerek kayıt dışı barınan yabancıların yerleşmesiyle bugünkü halini aldı.
Yoğun göç alan, sosyal ve ekonomik olarak en altta bulunan ve toplumun en mağdurlarının yaşadığı Tarlabaşı'nda suç oranı çok yüksek. Bu sanılanın aksine herkesin suç işlediği gibi bir anlama gelmesin. Aslında burada yaşayanların yüzde 95'i, yani çoğunluğu bu suç trafiğinin içinde değil. Ancak yoğunluk nedeniyle mahalle böyle anılıyor.
Nasıl bir nüfus dağılımı var?
Mahallenin toplam nüfusu 35 bin ile 40 bin civarında. Tarlabaşı'nda yaşayan yoksullar ekonomik durumlarını biraz düzelttiklerinde buradan başka semtlere taşınıyorlar. Bu yüzden çok değişiyor rakamlar.
Bu nüfusun yüzde 20'sini Romanlar oluşturuyor. Genelde Dolapdere'ye yakın olan alt kısımda oturuyorlar. Kürtler yukarıda, Taksim ve İstiklal Caddesi'ne yakın kısımda oturuyorlar. Toplam nüfusun yüzde 35'ini oluşturuyorlar. 3000 ile 3500 arasında da İranlı, Iraklı ve Afrikalı mülteci var. Nüfusun geri kalanı gayrimüslimlerin gidişiyle gelen ilk göçmenler. Bu insanlar çoğunlukla Karadeniz ve İç Anadolu bölgelerinden Tarlabaşı'na gelmişler.
Pazar günü yaşananların ardından Romanlarla Kürtler arasındaki gerginlik meselesi yeniden gündeme geldi. Bu iddiaya dair neler söyleyebilirsiniz?
Bu gerginlik biz mahalleye 2004'te ilk kez geldiğimizde de vardı. Bir kere ortak bir dert var : yoksulluk. Bunun yanında az gelir ve bölgedeki rantın paylaşılması meselesi var. Tarlabaşı'ndaki yasa dışı işlere her gruptan insan katılıyor ve bu durum topluluklar arasında bir gerilime neden oluyor.
Şu grup bunu yapıyor diyemeyiz ancak ciddi bir suç oranı var Tarlabaşı'nda. Bu nedenle de ciddi bir güç çatışması yaşandığını düşünüyorum.
Bu gerilim sadece rant kavgasıyla açıklanabilir mi?
Şunu da biliyoruz ki Romanlarla ilgili Avrupa Birliği'nin de attığı adımlarla kamuoyunda bir duyarlılık başladı. Türkiye'de de Romanlar on yıl önce toplumsal bir grup olarak kamuoyuna çıkmaya başladılar.
Daha evvel pek de görünmek istemiyorlardı ve uzun yıllar kimliklerini açık etmeden kabul görmek için uğraştılar. Çünkü işe başvurduklarında ya da ev tutmak istediklerinde kimlikleri nedeniyle dışlanıyor, hizmet dahi alamıyorlardı.
Ancak son yıllarda kurulan derneklerle birlikte Romanlar da kendilerine Çingene demeyi bıraktılar. Bunun toplumda dışlayıcı ve negatif etkisi olduğunu düşünerek kendilerine Roman denmesini talep ettiler ve ortaya çıkmaya başladılar.
Bu ortaya çıkma sürecinde nasıl ifade ettiler kendilerini?
Bunu yaparken hep güçlüden yana cümleler kurdular. Osmanlı'dan bu yana hep devletle iyi ilişkilerinin olmasını istedikleri için yönetimlere yaranmaya çalışarak bugünlere gelmişler. Bu davranış biçimi Romanlarda bir kimlik haline gelmiş durumda. Örneğin burada yaptığımız toplantılarda üstüne basa basa "Biz Romanız ama devletimi seviyoruz, bayrağımıza sadığız" diyorlardı. "Diğerleri gibi ayrılıkçı değiliz"in altını çiziyorlardı. Buradaki "diğerleri" Kürtler.
Tüm Romanlar diyemeyiz ancak politik hareketlerin içinde olanlar bu halet-i ruhiye ile radikal milliyetçi hareketlerle ilişki kurdular.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) bu grupların başında geliyor ve mahallede ciddi bir örgütlülüğü var. Kendilerini MHP ile bütün görüyorlar.
Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Burada bir miktar bilinçaltı savunmasının devreye girdiğini düşünüyorum. Topluma kendilerini kabul ettirebilmek için en uçtaki milliyetçi gruba yanaşıyorlar. Uzun yıllar o kadar aşağılanmışlar ki şimdi kendilerini en vatanperver, en milliyetçi göstererek kabul göreceklerini düşünüyorlar. Ayrıca Kürtlere karşı nefret söylemleri üreterek kendilerini ifade ediyorlar.
Şiddet de bu gerginliklerin yansıması olarak yoğun yaşanıyor burada.
Peki Tarlabaşı'ndaki bu gerginliklerin önüne geçmek için neler yapılmalı?
Barış ortamının sağlanması şart. Bu konuda medyaya çok iş düşüyor. Ana akım medyanın buraya yaklaşımında ciddi bir sorun var. Yarayı kaşıdıkça daha da kanıyor. Medya gazı almak yerine daha çok gaz veriyor.
Bu neye yol açıyor peki?
Hayatları boyunca önemsenmemiş insanlar "haber" oldukça, ya da işledikleri bir suçun ardından fotoğrafları gazete basıldığında bununla övünüyor. Çevresindekilere "Bak gazeteye çıktım" diyerek böbürleniyor. Önemsendiklerini düşünüyorlar. Bu durum diğer insanlara da kötü bir model oluyor. Onları cesaretlendiriyor. Kendilerinden söz ettirmek için her şeyi yapıyorlar. Çünkü toplumda görünebilmek için tek şanslarının bu olduğu kanısındalar. İşte son saldırıda silah kullananlardan birinin açıklamaları da buna bir örnek.
Tarlabaşı'nda yaşayan insanların sosyal ve toplumsal ihtiyaçlarına cevap vermek, yoksulluklarını gidermek için adımlar atmak gerekiyor.
Biz elimizden geldiğince her şeyi burada normalize etmeye, tansiyonu düşürmeye çalışıyoruz. Bu nedenle medya başta olmak üzere yetkililer yaşananları canlı tutmak yerine sakinleştirme yoluna gitmeli.
Ayrıca insanların kimliklerini özne haline getirmeden, onların işledikleri bir suçta Roman, Kürt ya da Afrikalı olarak anmadan olayın kendisiyle ilgilenmeli. Toplum ve medya Tarlabaşı'nda yaşayanlara terör unsuru gibi bakmaktan vazgeçmeli.(BÇ)