Ekonomik kriz, yerel seçimler, su, kozmetik, erkekler… bianet bugün Tarlabaşı semt pazarına çıkıp kadınlar konuştu.
Beyoğlu’nda Tarlabaşı'nın şimdilerde kentsel dönüşümle yerinden edilme tehlikesiyle karşı karşıya yaşayan, Kürt, Roman, mülteci ve hepsinden önce yoksul kadınlarının tek gündemi var aslında: Hayatta kalma mücadelesi.
Geriye kalanlarsa, hayati olan bu sorunu daha da içinden çıkılmaz kılmaktan başka işe yaramıyor, ekonomik kriz gibi…
Ne Beyoğlu’ndan feminist bir kadının belediye başkan adayı olduğunu ne beş gün şaşaalı bir şekilde devam eden Dünya Su Forumunu ve ona karşı “Suyun ticarileşmesine hayır” hareketini ne burunlarının dibindeki İstiklal Caddesini ne de Bakan Şimşek’in “İşsizliğin artmasının nedeni kadınların iş aramasıdır” açıklamasını biliyorlar.
H. Demir (30) iki çocuğuyla pazara çıkmış, ama evde beş çocuğu daha var.
Kürtçe konuşan Demir’in büyük kızı annesine tercüman oluyor, Demir anlatıyor:
“Yedi çocuğun dördü okulda, üç bebek evde. Kocam seyyar satıcılık yapardı ama şimdi iş yok. Perişanız. Oradan buradan gelenle geçiniyoruz.”
“Haber mi olacağız, kocam duymasın, öldürür beni” diyen Demir’e yanındaki kızından çekinip “Geçim derdi vs. evde şiddet bahanesi olarak size geri dönüyor mu? diye soramıyorum. Cevabı da biliyorum zaten. Ancak ismini saklayabileceğime söz vererek uzaklaşıyorum.
Elif Saraban (19) Cevahir alışveriş merkezinde tezgahtar. Kozmetik tezgahı önünde rastlayınca soruyorum, anlatıyor:
“İşimiz gereği müşteriye şık görünmeliyiz. Asgari ücret alıyorum. Evin kirasına, faturasına katkıda bulunuyorum. Fondotene bir kere para verip yıllarca kullanıyorum ama oje, ruj, allık, maskara, hepsini pazardan ucuza alıyorum. Manikür, pedikür, ağdayı evde yapıyorum. Fön çekmeyi de biliyorum. Kıyafeti mağaza veriyor. İş dışında da markaların taklitlerini ucuza alıp giyiyorum. Modadan da vazgeçmiyorum. Kız kardeşimle beden ölçüm uysa daha iyi olurdu ama ayakkabı, çanta onla dönüşümlü kullanıyorum.”
Saraban boş vaktini ev gezmelerinde geçiriyor.
“Cevahir’de çalışıyorum diye evdekiler İstiklal caddesine çıkmamı istemiyor, zaten alışveriş merkezindesin bütün gün diyorlar. Halbuki bir noktadan sonra sıkıcı oluyor oralarda. Boş boş mağaza vitrinleri. Alışveriş yapana güzel yapamayana değil”
Annesi ve kardeşiyle pazara çıkan Iraklı Susan Shamon (25) da Türkçe bilmiyor, İngilizce anlatıyor derdini:
“Irak çok tehlikeli, babam öldü. Buraya geleli bir yıl altı ay oldu. ABD’de yaşayan akrabalarımız her ay para gönderiyorlar. Onların yardımlarıyla yaşıyoruz.”
Talebini sorduğum Shamon anlatıyor.
“Vize süremiz çoktan bitti. Türkiye devleti benden, annem ve erkek kardeşimden ceza olarak 3 bin dolar aldı. Bu bizim için büyük para. Tek isteğim var. Türkiye’nin bize ABD’ye gitmemiz için izin vermesi. Burada bir gün daha kalmak istemiyoruz. Çünkü bir gün daha kalmak demek devlete ödeyeceğimiz paranın artması demek. Umarım ABD’ye bir an önce gidebiliriz.”
Pazardaki sebze meyve tezgahında, yevmiyeyle çalışan Şammet İlhan (30) üç çocuğuna bakıyor.
“Krizle birlikte satışlar bitti. Halden meyve almıyoruz. Çünkü satamıyoruz. Satışlara göre aldığım ücret belirleniyor. Yani krizle daha az para alıyorum.”
Yerel seçimler hakkında İlhan şöyle konuşuyor:
“Ben sosyal yardım değil sosyal güvencesi olan iş istiyorum. Çocuklarıma kendi kazandığım parayla bakmayı istiyorum. Başkasının sadakasıyla değil. Allah kimseye muhtaç etmesin. Ama sanmasınlar ki yardımlara kanıyoruz. İş istiyorum iş!”
İlhan’a kazandığı para azaldıkça vazgeçmek zorunda kaldıklarını soruyorum.
“Her şeyden” diyor ve ekliyor:
“Tezgahta muz satıyorum, çocuklarıma götüremiyorum. Niye? Alsam ücretimden kesilecek. Patronuma ne diyebilirim ki. Zaten 1’e alıyorsa 1.250’ye satıyor, satamıyor. Başörtümden sıkıldım, eskidi falan yok. Lise çağında oğlum var. Servise veremiyorum. Onca yolu yürüyor karda kışta. O yürürken ben üst baş mı düşünürüm. Ben çalışırken o üst baş mı düşünür? Bize bunları sorma bile.”
Asime Karaduman (46) da İlhan gibi babasız çocuklarını büyütüyor, İlhan gibi güvencesiz ve ucuza çalışıyor:
“4 yıldır evlere temizliğe gidiyorum. Eşimle boşandık gibi bir şey. Krizden hiç çıkamadık ki krizi yaşayalım.”
Pazar alışverişini tamamlayan Karaduman toplam 40 YTL harcamış.
“Bardağım kırılmıştı. Mecburen aldım. Aldığım öteberi değil bir hafta üç gün anca yeter. Üç kişil ailemizin tek günlük mutfak masrafı 20 YTL. Biri 23 diğeri 13 iki çocuğum da okula gidiyor. Ne istemiyorlar ki? Ucu ucuna yaşıyoruz.”
Karaduman en çok faturalardan şikayetçi:
“Su faturam eskisinin iki katı geliyor” diyen Karaduman iklim değişikliğinden değil ama kabarık faturalardan tasarrufa yönelmiş.
“Bulaşık suyunu dökmüyor, tuvalet temizliğine kullanıyorum. Çamaşır makinesinin suyunu da dökmüyor merdiven siliyorum. Yıkanırken de akan suyu yeniden bi şekilde kullanıyorum. Ama faturalar yine çok yine kabarık.”
Pazardan ayrılırken fiyatlara bakınıyorum:
Bir çift terlik 3 YTL, bir kilo portakal 1 YTL, bir kilo biber 1.5 YTL…
Tarlabaşılı dil bilmeyen, mülteci, ucuz işçi olan, kocasız çocuk büyüten, şık işyerlerinde üç kuruşa çalışan kadınlara “peynir ekmek” zaten ama hava da acı su da yağmur çamur da hatta esirlik de bedava değil. (EZÖ)