Dünyanın önemli tarihçilerinden Dan Diner, Bilgi Üniversitesi ve S. Fischer Vakfı'nın ortak düzenlediği etkinliğin konuğu olarak 17 Kasım 2011 tarihinde, saat 18:00'de Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampusunda gazeteci Mete Çubukçu ve Melek Ulagay ile bir söyleşi gerçekleştirecek.
S. Fischer Vakfı'nın Türkiye'de yürüttüğü "Adımlar-Schritte" çeviri projesi, Dan Diner'in bugüne kadar üç kitabının Türkçe'ye çevrilmesini sağladı. Sezer Duru'nun yöneticiliğinde ve editörlüğündeki proje, Almanca'dan yapılan çevirilerin kalitesini artırmayı ve Türk okuruna Alman edebiyatını ve düşüncesini tanıtmayı amaçlıyor.
Proje çerçevesinde çevrilen kitapların yazarları Türkiye'de ağırlanacak, konuşmalar ve söyleşilere katılacak. Dan Diner, planlanan bu etkinliklerin ilk konuk yazarı olarak İstanbul'da.
Dan Diner, 1946 doğumlu. Kudüs İbrani Üniversitesi'nde modern ve çağdaş Avrupa Tarihi ile Leipzig Üniversitesi Tarih Semineri'nde Yahudi Tarihi profesörü. 1999'dan bu yana Simon-Dubnow-Enstitüsü Yahudi Tarihi ve Kültürü başkanlığını yürütüyor. Leipzig'deki Saksonya Bilimler Akademisi'nin filolojik-tarih sınıfı asil üyesi. Simon-Dubnow-Enstitüsüne bağlı "Avrupa Gelenekleri - Yahudi Kültürü Ansiklopedisi" araştırma projesinin başkanlığını yapıyor. 2006'da Ernst Bloch ödülü ve 2007'de İtalyan Premio Capalbio Uluslararası Politika ödülünü aldı. Konuk profesör olarak Kassel, Münih, Viyana, Urbana-Champaign, Luzern, Oxford ve Princeton üniversiteleri ve araştırma enstitülerinde çalıştı.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından yayımlanan "Mühürlenmiş Zaman", Dan Diner'in Türkçe'deki üçüncü kitabı. İlk iki kitap daha önce İletişim Yayınları'ndan Tanıl Bora'nın editörlüğünde yayımlanmıştı. "Karşıt Hafızalar, Soykırımın Önemi ve Etkisi Üzerine" ve "Yüzyılı Anlamak".
Dan Diner tartışma yaratan son kitabı "Mühürlenmiş Zaman"da Orta Doğu tarihini derinlemesine bildiği için, bu kitabında can alıcı sorulara cevap arıyor: İslam coğrafyasında, özellikle Arap dünyasında "zaman" adeta "mühürlenmiş", akıp gitmesi engellenmiş midir? Dışarıdan bakan gözler sıkıcı, yıldırıcı bir gelişmemişlikle mi karşılaşır? Modernleşmeye izin vermeyen, gelişmeyi engelleyen İslam dini mi yoksa Batı'nın kurduğu hegemonya mı? Gelişmemişlik sorunu hangi yönüyle ele alınmalıdır: Ekonomik yönüyle mi (sömürgeciliğin etkileri), politik boyutuyla mı (örneğin "Arap coğrafyasının kalbine yerleştirilen" İsrail devleti)? (HK)