Liselerin dördüncü sınıfları için hazırlanan kitapta Zeki Müren'den Süpermen'e, Ekim Devrimi'nden Avrupa Birliği'ne, Dünya Ticaret Örgütü'nden Porto Alegre'ye "20. yüzyılı anlatan ve anlamak için gereken her şey" yer alıyor.
Kitabı kaleme alan Doç. Dr. Gökçen ve Faruk Alpkaya, bugün artık "eğitimin birörnek ve itaatkar yurttaşlar yetişmenin aracı olmaktan çıktığını" vurguluyor:
"Yaşanan değişim artık dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir alanda yükselme çabasına yönelecek öğrencileri zorunlu kılıyor. Dolayısıyla tarih eğitiminin amacı da evrensel ölçütleri yakalayacak ve onları yükseltmeye katkıda bulunacak donanıma sahip bireyleri yetiştirmek olarak değişti".
Dolayısıyla, tarih eğitimi de buna uygun olarak değişmeli.
"Okuduğumuz tarih değilmiş"
Akademisyenlerin söylediklerini, eski ve yeni öğrenciler de doğruluyor.
Yaklaşık yedi sene önce liseden mezun olan Mehmet Özen, tarih derslerinden pek bir şey hatırlamadığını söylüyor:
"Savaşların tarihlerini, anlaşma maddelerini ezberlerdik. Doğrusu aklımda kalan tek şey Osmanlı tarihini ve sonra da Kurtuluş Savaşını öğrendiğimiz. Başka bir şey anlatılmadı yanlış hatırlamıyorsam".
Özel okulda okuyan Özen ile aynı yıllarda bir devlet lisesinde okuyan Aslı Demirci'nin farklı olarak hatırladıkları tek şey öğretmenlerinin tavırları.
Özen, "komik" bir tarih öğretmenleri olduğunu anlatıyor; Demirci ise "ezberi iyi olmayanların uğradığı şiddet"ten bahsediyor.
Her ikisi de "Türklerin Anadolu'ya girdiği Malazgirt muharebesini, Karlofça anlaşmasını, Sevr ve Lozan'ın farklarını" ezberlediklerini hatırlıyorlar ama üniversite sınavına girdikten sonra hızla unutmuşlar bu "bilgi"leri.
Tarihin eğlenceli ve aydınlatıcı bir şey olabileceğini ise ancak üniversitede kendi çabalarıyla okudukları kitaplarla keşfetmişler.
Demirci, Avrupa tarihinin çok ilginç olduğunu söylüyor: "Devamlı Avrupa Avrupa diyoruz ama orası hakkında hemen hiçbir şey bilmiyoruz aslında".
Özen de, lisedeki tarih dersinin nasıl ters bir etki yarattığının altını çiziyor.
"Osmanlı tarihinden öyle bir soğutmuş ki okul beni, öyle ya da böyle bir dönemin en önemli medeniyetlerinden birini, minyatürleri, şiiri, hepsini reddetmişim. Ha keza Atatürk, Kurtuluş Savaşı vs. de öyle. Ancak şimdi şimdi kendime gelebiliyorum ve objektif olarak değerlendirebiliyorum o zaman yaşananları".
Şimdi lise 1. sınıfa giden Ayşegül Aydın da farklı şeyler söylemiyor:
"Üniversiteye girmek için ne kadar öğrenmem gerekecekse onu öğreniyoruz. Dersler pek tartışmayla filan geçmiyor. Zevkli de diyemem tarih için".
Her üçünün de birleştiği noktaysa Elvis'i, Nazım'ı, 12 Eylül'ü, 1968'i anlatan bir tarih dersinin çok iyi olacağı.
"Hiç değilse liseden çıktığımızda sudan çıkmış balığa dönmezdik; bir fikrimiz olurdu geçmiş hakkında" diyor şimdi mühendis olarak çalışan Özen.
"Ama böyle bir şeyi uygulamaya koyacaklarını hiç sanmıyorum".
Kitap öğrenciyi içine çekiyor
Gökçen ve Faruk Alpkaya, hazırladıkları kitabın "öğrenciyi içine hapseden bir şablon değil, yolunu bulmasına yardımcı olacak bir harita" olduğunu belirtiyor.
Hazırladıkları kitap beş ana bölüm altında toplanmış 29 alt bölümden oluşuyor ve 20. yüzyılın siyasal, ekonomik ve sosyal gelişmelerini Türkiye'yi merkeze koyarak anlatıyor. Ele alınan konular farklı bakış açılarıyla birlikte yansıtılıyor.
Kitap, anlatılan olaylarla ilgili belgeler, tarihsel kişiliklerin portreleri, fotoğraf, grafik ve resimlerle zenginleştirilmiş. Öğrenciler, hazırlanan sorular ve önerilerle sorgulamaya ve ilgilerini çeken konularda daha fazla araştırmaya yönlendiriliyor.
Kitabın işlevini yerine getirmesi ise onun tarih öğretmeni tarafından amacına uygun kullanılması ile doğrudan bağlantılı. Bu yüzden, öğrenci kitabının yanı sıra bir de öğretmen kitabı hazırlanmış durumda. Öğretmen kitabında da, yardımcı metinler ve öneriler yer alıyor.
Kitaplar 14 yıldır tarih eğitimi üzerine çalışmalar yapan Vakfın, Çocuklar ve Yetişkinler İçin Tarih Aracılığı Avrupa Yayınları Projesi kapsamında oluşturuldu.(EÜ)
* Daha fazla bilgi ve kitaba ulaşmak için