Tarama Ucu dijital mecrada yayınlanan bir çizgi roman dergisi. Daha çok çizgi hikayelere yer veren ama karikatürün de olduğu farklı bir içeriği var. Dergide çizgi roman dünyasının usta isimleri Ergün Gündüz, Şahin Erkoçak ( Sencer) , Zafer Temoçin, Ender Özkahraman, Erhan Baş, Öğünç Ersöz, Aslı Yazıcıoğlu gibi çizgi romancılar; Atilla Atalay, Vedat Özdemiroğlu, Mahir Ünsal Eriş gibi usta yazarlar ve Furkan Özçoban, Cihan Ceylan gibi karikatüristler yer alıyor.
Derginin yayın yönetmeni Erdal Belenlioğlu ile Ağustos ayı sayısının yayımlanmasından hemen sonra görüştük.
Tema: İstanbul Hikayeleri
Derginin özelliklerinden bahsedermisin?
Dergimiz Oğuz Aral'dan başlayarak usta mizahçıları dosya konusu yapıp biyografileriyle beraber eserlerine, mesleki gelişimlerine örnekler sunarak, genç arkadaşlara önemli bir referans olmayı hedefliyor.
Oğuz Aral dosyasında Zafer Temoçin “Dergim var dünyadan büyük” başlıklı bir Oğuz Aral hikayesi çizdi. Atilla Atalay, Vedat Özdemiroğlu, Müfit Can Saçıntı, Mustafa Öncül, Serhat Gürpınar, Yaşar Arak, Ömer Pınar, Resul Ertaş ve Töre Sivrioğlu Oğuz Aral’ı, Gırgır’ı, Çiçeği Burnunda Karikatürcüler’i yazdı.
İkinci sayıda dosya konusu kimdi?
İkinci sayımızda ise dosya konumuz Galip Tekin oldu.
Bir kuşağa temas etmiş, onların gelişimine katkıda bulunmuş büyük bir usta olan Galip Tekin’i, arkadaşları, öğrencileri anlattı bu dosyada.
Üçüncü sayıda durum farklı galiba…
Üçüncü sayımızda bir “temayı” dosya konusu olarak seçtik: İstanbul Hikayeleri.
Semt semt İstanbul hikayelerine yer verdik dosyamızda.
Atilla Atalay Cennet Mahallesi’ni, Behiç Pek Samatya’yı, Töre Sivrioğlu İstanbul eğlencelerini, Alper Atalan “Şehrin Kısa Yolları”nı yazdı, Ergün Gündüz distopik bir İstanbul hikayesi, Şahin Erkoçak bir “Balat Hikayesi”, Bahadır Boysal İstanbul Cinayetleri’ni, Öğünç Ersöz “1860’lı Hikaye”yi, Cihan Ceylan Beykoz’dan bir hikayeyi çizdi.
Geriye dönüp baktığımızda Gırgır dergisinin hepimizin üzerindeki tesiri tartışılmaz; mevzuyu bir de senden dinleyelim…
Mizah dergiciliği altın çağını Oğuz Aral yönetimindeki Gırgır zamanında yaşadı. Derginin 400 binin üzerinde sattığı yıllar. İskelelerdeki, tren istasyonlarındaki gazete bayileri cuma sabahları ilk iş olarak Gırgır paketlerini açardı. Dergileri tezgahlarının en fiyakalı yerine dizerdi. Çünkü cuma sabahları dergiyi almak için kuyruk olurdu insanlar.
Gırgır’ın çalışma ortamı, sabahlamalı günleri de efsaneydi. O günleri Atilla Atalay , Tarama Ucu’nda yayınlanan “Mikiler Karargahı” yazısında şöyle anlatıyor:
“Nasıl ve neden güldüğümü başka birilerine tam olarak anlatmanın olanağı yok. Yalnızca, aynı yaşlarda kırka yakın kızlı erkekli genç insanın, haftanın beş günü, nerdeyse sabahlara kadar komik şeyler yazıp çizmek üzere bir arada bulunduklarını düşünmeye çalışın. Kâğıda basılanlar bir tarafa, yalnızca kendi aralarında yaptıkları espirileri, icat edip oynadıkları oyunları hayal edin.
Orayı burayı aralıksız kurcalayan, tutsan tutamayacağın, gelip gözlerine derinden baksa "Kim bilir ne yapıcak şimdi?" diye kıllandığın, bazen köşesine çekilip cırt cırt birşeyler karalayarak kâğıtlar buruşturan sessiz; bazen de gezegenin zilini çalıp pata pata kaçan yaygaracı bir grup insan.
Ne diyeyim ki, güzeldi... Sabahlara kadar gülüp eğlendin, önüne koydukları bir kâğıda kafanı bozan şeyleri yazıp çizdin diye bir de üste para veriyorlardı adama. Bundan iyisi Şam’da kayısı olabilirdi. Fakat ben artık dergideki arkadaşlarım olmadan, Şam yahut Paris, hiçbir yere gitmezdim. Onlarla dergiden firar edip Cağaloğlu kahvelerine okey oynamaya, Gülhane’deki çarpışan arabalara binmeye, halı sahaya topa giderdim ama daha uzağa değil. Ara sıra uzaklardan çağıranlar oluyordu, cebimde patlıcan burunlu adamlar, burnumda uhudan yapılmış sahte sümüklerle gidiyordum, gülüyorduk gülmesine, dönerken hüzün oluyordu, "ciddi" değildim hiçbir zaman, patlıcan burunlu adamlar insanın yakasını bırakmıyordu.
O aldırmadan geçip gitse bile, hep zamana karşı, hep İsmet Usta okuyacak, hep en son Oğuz Aral görecekmiş gibi. Hep uzaklardaki cin fikir çocuklar da okusun, bu çok gülünçlü, büyülü oyuna katılsınlar diye ve bir gün biz de Oğuz Abi'nin yanına gittiğimizde, oyun hep sürsün diye…”
Ya sonra?
Gırgır’dan sonra mizah yayıncılığının grafiği aşağıya doğru gitmeye başladı ve maalesef duvara tosladı.
Dergiler düşen tirajlarla, reklam veya sponsor desteği olmadan ayakta kalmakta zorlandı. Dağıtım tekeliyle, ithal kağıda gelen zamlarla başedemez hale geldi.
Ve bir bir kapandı, birçok arkadaşımız işsiz kaldı.
Gelenekselden, yani 3.hamurdan dijitale geçiş nasıl oldu?
Bu şartlarda dijital ortamı soluk alabileceğimiz alternatif bir mecra olarak gördük.
Hem değişik yaş ve deneyimdeki geniş yazar çizer kadrosunu bir araya getirerek, hem de sayfalarını amatör çizer yazar arkadaşlara açarak geleneksel dergiciliğin, usta çırak ilişkisini dijital mecrada sürdürmeyi hedefliyoruz. Bir çizgi roman atölyesi kurarak bu hedefimizi ete kemiğe büründüreceğiz.
Ben yine de basılı derginin yeri ayrıdır desem?
İleride, belli aralıklarla derginin basılı halini okuyucuya sunacağız; fiziksel anlamda elden ele dolaşmaya başlaması okurla, amatör yazar çizerle etkileşim anlamında bir başka önemli adım olacak. Bu sayede, kitap fuarlarında, çeşitli basılı yayın etkinliklerinde bir araya gelebileceğiz.
Bildiğim kadarıyla bağımsız bir yayın mevzubahis…
Evet, biz bağımsız bir yayınız. Patronumuz yok. Amacımız birlikte üretip, birlikte paylaşmak. Bunun için de okuyucumuzun dayanışmasına ihtiyacımız var. Bu adres üzerinden dergimize abone olarak dergimizi okuyabilir, bize destek olabilirsiniz.
Yolunuz açık olsun!
(MT/EMK)