Devrik devlet başkanı Askar Akaev'in zulmünden değilse de, aile efradının yaşam tarzı ve ekonomik ilişkilerinden rahatsız olan Kırgızlardan mürekkep öfkeli kalabalıklar "izinli" bir mitingi "devrim"e dönüştürdüler.
Dört nala ihtilal
"Devrim"in sembolü ise hiç kuşkusuz DHA kameramanı Kenan Ekinci'nin objektifine yansıyan bir görüntü oldu: Elinde sarı bir bayrakla başkanlık sarayı önünde atını dört nala koşturan eylemci ve çevresinde onun coşkusu ve inancına yürekten katılan binlerin kararlılığı...
İktidar, Gürcistan ve Ukrayna'da olduğu gibi yine silahlar patlamadan - ya da iyisi mi az patlayarak diyelim - el değiştirdi. Bana ilhamını her nedense White House'dan (Beyaz Saray) almış gibi gelen "Ak Ev" veya diğer adıyla "Başkanlık Sarayı" bir anda göstericilerin eline geçti.
Aslına bakılırsa dünya televizyonlarına yansıyan görüntülerin iyimserliğinin yanında, Orta Asya'nın bu küçük ülkesi Ukrayna ve Gürcistan örnekleriyle kıyaslanırsa yıkıcı bir öfkenin gücüyle hareket etti.
"Devrim" sürecinde sokakta toplu halde beş kişi yan yana yürüyorsa yol değiştirmek elzemdi örneğin. Gücünü öfkesinden alan kimi göstericilerin Ak Ev'den sonraki ilk durağı ise büyük alışveriş merkezleri oldu. Kırılan camların ardından yağmalamayı, sonra da çıkan yangınları görmek, ilk birkaç günde şaşırtıcı olmayan bir durumdu.
Nomenklatura'nın gücü
Yağmalamalar bir kaç gün sürdü. Özellikle ülke dışından ülkeye yatırım yapmak için gelen başta Türkiyeliler olmak üzere, Çin ve Kore kökenlilerin dükkanlarında yoğun bir faaliyet vardı.
Basına her ne kadar "Türklerin dükkanları yağmalanıyor" diye yansıdıysa da aslında ülkede eski devlet başkanı Akaev'e ama ille de onun oğluna yakınlığı ile bilinenlere zarar verildi.
Dolanan yaygın söylentiye göre, sabık liderin ailesi yabancı sermayenin ülkede yatırım yapabilmesi için yazılı olmayan bir kurallar silsilesi üretti.
Oğul Akaev, yatırıma yeltenen kişiyi makamına çağırıyor, sermayenin büyüklüğüne göre kurulacak şirketlerde yüzde 30 ile yüzde 70 arasında değişen miktarlarda ortaklık talep ediyordu.
Bişkek'te, Oş'ta, Celalabad'da iş yapmak isteyenlerin bu talebe olumsuz yanıt vermeleri mümkün değildi. Ayrıca yönetimin her kademesindeki önemli isimlere yakın olmak ve onları da "beslemek" gerekiyordu.
"Pür halk devrimi"
Dışişleri Bakanlığı görevine getirilen, daha önce de Akaev liderliği altında yine aynı görevde bulunmasına karşın, olup bitenlerden rahatsızlık duyarak muhaliflerin safına geçen Rosa Otunbaeva da durumu doğruluyor.
"Yolsuzluk her yerdeydi, rüşvet alıp başını gitmişti" diyordu deneyimli Dışişleri Bakanı, "bunun artık önüne geçmek gerekiyordu, dolayısıyla "devrim" gerçekleşti."
Otunbaeva olup bitenleri "tamamıyla bir halk devrimi" olarak nitelendiriyor. "Tamamen halkın inisiyatifi ile hareket edildi. Onlarda sonradan bize yetki verdiler. Devrim sırasında biz kimseyi yönlendirmedik" diyor.
Kırgızistan'da 'Lale Devrimi' adını alan 'sivil darbe'nin 170 kadar sivil toplum kuruluşunu bir araya getiren Demokrasi ve Sivil Haklar Koalisyonu tarafından yönlendirildiği öne sürülüyor.
Türkiye'de de çeşitli gazeteler özellikle "Soros vakfı"nın ihtilalde parmağı olduğuna dair haberler yayımladı. Gelişmelerin hemen ardından ziyaret ettiğimiz Bişkek'teki Soros Vakfı'na gidip vakıf yöneticileri ile görüşme ve "devrim"deki rollerini bizzat yöneticileriyle konuşma fırsatım olmuştu.
Ancak yapılan haberlerin doğrudan gerçekleri yansıtmadığını ifade etmişlerdi. "Soros foundation" ülkedeki sivil toplum kuruluşlarına özel destek veriyor. Bunun yanı sıra üniversite öğrencileri ile ilgili faaliyetleri hız kesmeden devam ediyor.
Burada öğrencilere ABD'de okul bulmak konusunda yardımcı olunduğu gibi, bedava İnternet erişimi sağlanıyor.
Yeni liderlik
İktdar el değiştirince Kırgızistan Başbakanı olan ve Cumhurbaşkanı yetkileriyle de donatılan Kurmanbek Bakıev hemen görev başı yaptı. Halk tarafından geniş kabul gören Bakıev yanında güvendiği isimlerle yola çıktı.
Eski başbakan, her sabık hükümet görevlisi gibi Askar Akaev ile ve pek tabii ailesiyle de ters düşerek yolunu ayırdı.
Ancak güçlü ve karizmatik kişiliği ile kısa sürede parlamento tarafından asaleten başbakan, geçici olarak da cumhurbaşkanlığı yetkileriyle donatıldı.
Ancak bunlardan önce Parlamento, biraz da meşakkatli bir istifa sürecinin ardından, devrik Devlet Başkanı Askar Akayev'in 5 nisan 2005'ten geçerli olmak üzere imzaladığı istifasını onayladı.
Akaev önce istifa etmeyeceğini söylediyse de daha sonra Kazakistan Parlamentosu'ndan bir heyete Rusya'da istifa dilekçesini verdi.
Cumhurbaşkanlığına 11 aday
Böylece aşılması gereken bir kriz daha başlamadan bitmiş oldu. Asıl sorun ise seçimlerin ne zaman yapılacağıydı. Yeni yönetim kadroları 26 haziranda devlet başkanlığı seçimlerinin yapılmasında ısrarcıydılar. Ancak Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bu tarihe yoğun bir biçimde muhalefet etti.
AGİT temsilcisinin 26 haziran tarihinin bu gergin ortamda birçok sakıncayı da beraberinde getireceğini söylemesi seçim tarihinin hiç değilse 10 temmuza ertelenmesini sağladı.
Bir basın toplantısı düzenleyerek ülkenin ahvalini değerlendiren Kurmanbek Bakıyev, "Cumhurbaşkanı adaylarının sayısı 25'i bulursa şaşırmamalısınız" demişti gazetecilere.
Benim takip edebildiğim kadarıyla şu anda aday sayısı 11. Ancak her gün bir kişinin aday olmak için başvuruda bulunduğunu da kaydetmek gerekiyor.
Muhtemel liderlik senaryoları
İşte bu şartlar altında, adayların hiç değilse bir kısmını mercek altına almakta fayda var. Devlet başkanlığı seçimleri yeni parlamentonun teşkili açısından da önem arz ediyor. Asıl korkulansa, seçim sonuçlarını halkın beğenmeme olasılığı...
Muhalif grupların kendi arasında çeşitli parçalara bölündüğü 5 milyonluk ülkede, silahlı çatışma ihtimalinin de göz önünde tutulması gerekiyor.
İşte bu nedenle şimdiden adaylar arasında, kapalı kapılar ardında, silahlı çatışmaları engellemek için mutabakat metinleri imzalanıyor.
En güçlü aday: Feliks Kulov
Akayev döneminde cezaevinde bulunan ve devlet başkanlığına aday olması beklenen Ar-Namıs Partisi lideri, eski Kırgızistan Devlet Başkan Yardımcısı ve eski Bişkek Belediye Başkanı Feliks Kulov en güçlü adaylardan biri.
Akayev'in yardımcısı iken politik olarak ters düştüğü eski cumhurbaşkanı tarafından görevinden alınan Kulov, son 7 yıldır hapisteydi. İktidarın değişmesiyle serbest bırakılan Kulov, parlamento tarafından daha önce yol açtığı öne sürülen usulsüzlüklerden de aklandı.
Aslında, önce kabinede "Milli Güvenlik Hizmeti Kurumu Başkanı" olarak görevlendirilmesi bekleniyordu. Ancak bu göreve getirilmedi.
Halkın gözünde bir "kahraman" olan Kulov, seçim öncesi güçlü görünüyor. Aslında en önemli özelliği ordu ve polis üzerinde güçlü, etkili bir isim olması.
Seçimin Kırgızistan'da çetin geçeceği aşikar. Şu an herkesin üzerinde çalıştığı konu bu sürecin "kansız" atlatılabilmesi için neler yapılabileceği.
İki başlı ülke
Devlet başkanı belli olduktan sonra bir de parlamento seçimi yapılacak. İşte bir sorunlu alan daha... Şu anda Başbakan olan Bakıyev'e göre Akayev döneminde yapılan ve eski devlet başkanının hem oğlunun hem de kızının milletvekili seçildiği genel seçimlerin yalnızca Celalabad ve Oş'ta (Akayev'in çocuklarının seçildiği bölgelerde) tekrar edilmesi gerekiyor.
Feliks Kulov ise seçimlerin tamamen yenilenmesi görüşünde olduğunu biliyoruz. Başta, hem eski hem de yeni parlamento görev başı yapmıştı.
Akayev istifa etmediği için biri vekaleten de olsa iki devlet başkanı birden görevdeydi. Sonra bu kriz aşıldı. Eski parlamentonun nisan ayının sonuna kadar göreve devam etmesi kararı alınmıştı.
Rusya'nın yoğun ilgisi
Rusya ise olaylara uzaktan bakmayı ve pek fazla müdahil olmamayı yeğliyor. Ancak Putin yönetiminin bölgede statükonun bozulmasını istemediği de biliniyor.
Dolayısıyla hem Ukrayna'da, hem de Kırgızistan'da son gelişmelerden memnuniyet duyulmadığını Rus yöneticiler sık sık ifade ettiler.
Ancak orada bulunduğumuz süre içinde aralarında Sağlık, Altyapı ve Tarım bakanlarının da bulunduğu çok sayıda heyet muhalefetle masaya oturdu, 2 buçuk milyon dolar karşılığı "ayni" yardım yapılması kararlaştırıldı. Peki neden?
Rusya Afganistan'daki savaş halinin başladığı günden başlayarak, uyuşturucu trafiğinin önünü kesmek için Tacikistan sınırını kendi askerleriyle koruyordu. Ancak ocak 2005'ten itibaren Tacik parlamentosu Rusya'nın sınırlarından çekilmesi kararını aldı.
Dolayısıyla uyuşturucu trafiği eğer kontrol edilmezse Rusya ve Tacikistan'a sınırı bulunan Kırgızistan eroinin yeni otobanına dönüşebilir. Rusya da işte bu nedenle istemeye istemeye yeni Kırgızistan yönetimine desteğini esirgemiyor.
Sıra kimde?
İşte Kırgızistan'daki "kadife devrim"in ardından en çok sorulan soru. Cevabını Beyaz Rusya verir gibi olduysa da hükümet güçleri buradaki küçük ayaklanmayı çabuk ve sert bir biçimde bastırmıştı.
Kazakistan, bölgedeki diğer ülkelere göre gerek petrol gelirlerinin yüksek olması, gerekse Nur Sultan Nazarbayev'in bu geliri izafi olarak daha iyi paylaştırması "halk devrimi"ni bu ülkeden uzak tutacak gibi görünüyor.
Özbekistan'da daha dün baş gösteren "İslamcı kalkışma" Özbek lider İslam Kerimov'u bir miktar yoracak gibi görünse de yönetimin kanlı da olsa isyanı bastırmak için her şeyi yapmaya kararlı olduğu, yabancı basın kuruluşlarının yayınlarının durdurulmasından anlaşılıyor.
Küçük bir ipucu
Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan örneklerine bakıldığında, bu coğrafyaların siyasi olarak az da olsa "küçük demokratik açılımlara" ve muhaliflerin varlığına izin verilen ülkeler olduğu görülüyor.
Dolayısıyla demir yumruğunu gösteren, muhalefetin ülke dışına sürüldüğü ya da hapislerde çürüdüğü, tam bir"tek adam tahakkümü"nün hüküm sürdüğü memleketlerde halk hareketlerinin yaygınlaşması pek mümkün görünmüyor. Sıranın nerede olduğunu bu kriterler üzerinden gidersek bulmak belki biraz daha kolay olabilir. (MU/BA)