“Olaylı/Olaysız Nevruz”, “Kanlı Nevroz”, “Akın Akın Newroz”, “Promosyonlu/ Lastik Yasaklı/ PKK’siz/ Resmi/ Happy Nevruz” veya “Nevruz Buluşması”, “Nevroz Çıkarması”, “Nevruz Türk Bayramıdır”, “Newroz Kutlaması/ Neşesi/ Alarmı/ Tedbiri” ve daha nicesi... Tüm bunlar Newroz’a ilişkin ana akım medyaya yansıyan manşetlerden bazıları.
İstanbul’daki Depo Tophane’de açılan “Tanımlanamayan Ateş: Newroz-Medya, Söylem, Ritüel” sergisi böyle manşetlerle karşılıyor bizi. Derik Ermenileri hakkında yaptığı “Milyonda 1” belgeseliyle tanınan Mahmut Wenda Koyuncu’nun küratörlüğünü yaptığı, sergi kolektifinde Tahir Baykuşak, Serhat Arslan, Hakan Sandal, Ayşin Biçimli ve Yasin Alkan’ın yer aldığı sergi, otuz bini aşkın verinin taranmasıyla oluşan bir arşiv çalışmasının ürünü.
Esas olarak 1990’dan günümüze kadar olan 25 yıllık süreçte Newroz’un ana akım medyada nasıl temsil edildiğine odaklanan sergi iki farklı izlek üzerinden kurulmuş. İlki zaman içerisinde resmi söylemin nasıl değiştiğini gösterirken, ikincisi ise bu söylemin nasıl görselleştirildiğiyle ilgili.
Diyanet’in Newroz hutbeleri
Serginin bir tarafında, ulusal düzeyde yayın yapan merkez sol, ulusalcı, liberal ve muhafazakâr diye tanımlanabilecek 10 gazetenin (Hürriyet, Milliyet, Sabah, Tercüman, Zaman, Yeni Şafak, Radikal, Cumhuriyet, Yeni Yüzyıl, Türkiye) Newroz bayramı sürecinde geliştirdikleri haber dilinden örneklerin sunulduğu gazete kupürlerini görüyoruz. Diğer tarafta ise Newroz’un bu kabına sığmayan dinamizmini anlatmak amacıyla Kürt halkının doksanlardan bu yana kutlamış olduğu Newroz videoları yer alıyor.
Bu iki hattın yanı sıra sergi 11 bölümden oluşuyor. Bunlar: Ne, Tarih Cetveli, Tanım-sız, Devletin Nevrotik Aygıtları, Köken Arayışı, Diyanet İşleri, Bürokrasinin Ateşle İmtihanı, Militer Newroz, Karmaşa Duvarı, Tutar-sız ve Ecnebiler-Dış Mihraklar. Örneğin; Tarih Cetveli bölümü 1990-2015 arasındaki haberleri farklı zaman aralığı üzerinden sunarak Newroz temsilinde dönemsel olarak görülen farklı yaklaşımları gösterirken; Diyanet İşleri bölümü ise 1990’lı yılların ortasından itibaren Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Newroz ile ilgili yayımladığı hutbeleri konu alıyor.
Zaman çizelgesinde kırılmalar
Sergide belli kırılmaların olduğu bir zaman çizelsi dikkat çekiyor. 25 yıllık süreçte Kürt meselesine yönelik değişen resmi politikalar söylemsel farklılıkları doğuruyor. Basılı medya organlarının da haber konusu Kürtler, Ermeniler, Aleviler, emek eksenli mücadeleler, LGBTİ hareketleri olunca “tarafsızlık” iddiasında olsa da resmi söyleme yaslanarak bu grupları ya kriminalize ettiği ya da görmezden geldiği gözleniyor. Söz konusu Kürt halkı olduğunda ise durum çoğu zaman daha can yakıcı bir hâl alıyor.
Newroz konusuna dair devlet bileşenlerinin kurduğu resmi dilin zaman içerisinde nasıl değiştiğini sorduğumuz sergi kolektifinden Serhat Arslan şunları söylüyor:
“Mesela 90-94 yılları arasında ret ve şiddetle bastırma haberleri üzerinden bir Newroz temsili varken 1995 yılı sonrası devletin Newroz’u sahiplenmeye başladığı, kendine mal etmeye çalıştığı bir dönem karşımıza çıkıyor. Bunu 1999-2004 arası yasaklayıcı bir dönem izliyor. 2007’den sonraki haberlerde ve bunların veriliş biçiminden devletin yasaklayıcı konumundan izin veren konumuna çekildiği söylenebilir. Barış süreciyle beraber devletin karışmadığı kitlesel Newroz’ların kutlandığını görüyoruz. Örneğin, 2013-2015 yıllarındaki kutlamalar böyleydi.”
Serhat Arslan, “Bu sene neler olacağına dair izleyicilerin panoya yapıştırabileceği malzemeler olabilir beklentisiyle 2016 yılını da boş bir panoyla sergiye dahil ettik” diye ekliyor.
Bahar bayramı
Serginin küratörü Mahmut Wenda Koyuncu ise katalogda Newroz’u şöyle anlatıyor:
“Birleşmiş Milletler’in 2010 yılında aldığı bir kararla 3000 yıllık İrani bir bayram olarak kabul gören Newroz, farklı dillerde benzeri bir telaffuzla adlandırılıyor: Nevruz, Newroz, Nouroz, Nuroj gibi genellikle ‘yeni gün’ anlamına gönderme yapıyor. Farklı takvimlerde baharın gelişi, yeni yılın başlangıcı gibi manalar taşıyan bayram, Kürtler için ise kültürel bir ritüelin ötesinde, Kürtlerin yaşadıkları asimilasyon ve sömürge politikalarına karşı bir tür kurtuluş mitine dönüşen, kolektif bir kimlik oluşturmada önemli bir referans noktası olmuştur.”
Yazı “Devletin, Kürt Newroz’una karşı 1990’lardan itibaren rekabetçi bir anlayışla resmi Nevruz’u inşa etmek istemesi o günden bugüne Newroz’u hegemonik bir mücadele alanına çevirmiştir” diye devam ediyor.
Sergi kolektifinden Hakan Sandal ise bu karmaşayı şöyle yorumluyor: “Newroz 90’lara kadar yerel kutlamalara vesile olan bir bayram. Bu tarihe kadar tam oturmamış bir şey var. Geleneğin icadı denilen alan kendini burada gösteriyor. Bir bahar bayramı olarak kutlanan Newroz, baskıyla beraber kendi politik çerçevesini de çizmeye başlıyor. Bu anlamda ne tek başına bir bayram ne de tek başına politik bir alan. Dönemsel olarak bu ikisinin birleştiği, bazen birinin öne çıktığı diğerinin geri çekildiği bir kutlamaya dönüşüyor.”
Farklı temsiller
Newroz’un medyanın dilinden nasıl tanımlandığını sorduğumuz da dildeki tutarsızlığa dikkat çekiyor:
“Medya Newroz’u sürekli farklı bir şekilde tanımlamaya çalışıyor, sürekli farklı bir kökene gönderme yapıyor. Bir türlü bu dil tutmuyor. Sürekli bir tutarsızlık hâkim söylemlerde. Hz. Ali’nin doğumundan, Ormancılık haftasına hatta Kızılderililerle ilişkilendiriliyor. Bazen bahar bayramı, bazen şenlik, bazen eylem, bazen miting oluyor.”
Farklı gazetelerde temsilin benzer mi ya da farklı mı olduğunu sorduğumuz da ise Hakan Sandal şöyle cevap veriyor:
“Bütün o gazeteler içerisindeki temsiliyete baktığımızda tam da birbirini tamamlayan farklılaşmaları görebiliyoruz. Kimisi sol bir perspektiften yaklaşıyor kimisi daha muhafazakâr bir söylem oluşturuyor. Ancak Newroz Kürt hareketi tarafından sahiplenildikçe dil tektipleşmeye başlıyor.”
Poşulu, molotoflu, silahlı görseller
Küratör Mahmut Wenda Koyuncu ise “Newroz deyince poşulu, molotoflu, eli silahlı görseller kullanmakta yaygın bir pervasızlığı var medyanın. Oysa ki Newroz koskocaman bir coğrafyanın çoluk çocuk, yaşlı genç kutladığı, dahil olduğu bir bayram” diyor ve ekliyor:
“Devletin kendi kırmızı çizgileri içindeki yaklaşımı bir ileri iki geri şeklinde oluyor. Böyle bir politika izliyor. Bunu 1 Mayıs’tan biliyoruz. Bir sene izin veriyorlar bir sene resmileştiriyorlar ertesi yıl meydanı kapatıyorlar. Newroz da öyle.”
Son olarak, Koyuncu, sanat camiasının Kürt meselesine yaklaşımından dem vuruyor. Birkaç aktivist sanatçı dışında ülkede süren aleni savaş ortamının görmezden gelindiği ve bu can yakıcı sorunla ilgili yeterli sanat eserlerinin üretilmediğini vurguluyor.
Dün açılışı yapılan sergi 15 Nisan’a kadar Depo’da görülebilir. (NK/HK)
* Bu yazı Kulturservisi.com'da yayınlandı.