Tamamı erkeklerden oluşan Anayasa Mahkemesi (AYM), kadınlar için öngörülen “iddet müddeti”nin Anayasa’ya aykırı olmadığına hükmetti.
Bugün Resmî Gazete’de yayımlanan karar, İstanbul 8. Aile Mahkemesi’nin, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 132. maddesinde düzenlenen iddet süresinin Anayasa’nın 2. (hukuk devleti), 10. (eşitlik), 17. (kişinin dokunulmazlığı), 20. (özel hayatın gizliliği) ve 90. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle yaptığı iptal başvurusu üzerine alındı.
Başvuruda, yalnızca kadınlara uygulanan 300 günlük bekleme süresinin cinsiyet temelli ayrımcılık yarattığı, kadınların evlenme özgürlüğünü ve özel hayatını ihlal ettiği, ayrıca modern tıp koşullarında soybağının (nesebin) bu tür bir sınırlamaya gerek kalmaksızın tespit edilebildiği vurgulandı.
Mahkeme, düzenlemenin ölçüsüz olduğunu ve kadın bedeni üzerinde hukuki denetim kurduğunu belirtti.
AYM ise itirazı reddederek iddet müddetinin “nesebin korunması” ve “kamu düzeni” amacı taşıdığını savundu. Düzenlemenin biyolojik farklılıklara dayandığını ileri süren AYM, bu nedenle eşitlik ilkesinin ihlâl edilmediğini iddia etti.
AYM, söz konusu sürenin mutlak olmadığını, kadının mahkemeye başvurarak bekleme süresinin kaldırılmasını talep edebileceğini de gerekçe olarak gösterdi.

İddet müddeti nedir?
İddet müddeti, TMK’de yer alan ve boşanan ya da eşi vefat eden kadınların yeniden evlenebilmesi için beklemesi gereken süreyi ifade ediyor.
Süre 300 gün ve yalnızca kadınlar için uygulanıyor, erkekler açısından benzer bir yükümlülük yok.
Yasağın gerekçesi olarak soybağının (nesebin) karışmasının önlenmesi gösteriliyor.
Kadın, hamile olmadığını sağlık raporuyla kanıtlarsa veya mahkeme kararıyla bu süre kaldırılabiliyor. Ancak uygulamada bu durum, kadınların evlenme hakkının ve özel yaşamının yargı denetimine tabi kılınması anlamına geliyor.
Bu nedenle iddet müddeti, kadın bedeni üzerinden kurulan biyopolitik bir denetim mekanizması olarak eleştiriliyor ve eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle uzun süredir tartışma konusu. (TY)

