Afganistan’da Taliban’ın 15 Ağustos 2021’de yönetime gelişinin üzerinden üç yıl geçti. O günden bu yana da kız çocukları ve kadınların hak ve özgürlüklerini kısıtlayan en az 85 adet kararname yayınladı.
Mesela, kadınların üniversite ve lise düzeyinde eğitim alması yasaklandı.
Mesela, kız çocuklarının ortaokul ve lise eğitimi durduruldu, sadece ilkokul düzeyine kadar eğitim almalarına izin verildi.
Ayrıca, kadınların yanlarında bir erkek refakatçi olmadan 72 kilometreden fazla seyahat etmeleri de yasaklandı.
Elbette bunlar Taliban’ın kadınlara “uygun” gördüğü hayatın sadece “yazılı” kısmı. Afganistan’da kadınlar onlarca yazısız yasakla da yaşamak zorunda.
Başka bir deyiş ile Taliban’ın gelişinden bu yana Afganistan’da kadınlar, her güne bir yasakla uyandı, uyanıyor.
Afganistan’daki kadınlar, haklarından ve hayallerinden mahrum bırakılırken, Türkiye'deki kadınlar, onların sesini duyurmak için bir araya geliyor.
O isimlerden biri de Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüsü ve North Texas Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Özlem Altıok.
Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları ve Uluslararası Çalışmalar bölümlerinde ders veren Altıok, Taliban’ın Afganistan’daki kadınların ve kız çocuklarının hayatları üzerindeki etkisini bianet’e anlattı: “Afganistan Türkiye’deki kadınlar için bir nevi siyasi ayna, düşünsel ama hayali değil…”
“Kadınlar yasakları ihlal edince erkekler cezalandırıyor”
Taliban’ın Afganistan’da yönetime gelmesinden bu yana kadın ve kız çocuklarının haklarındaki en belirgin değişiklikler neler oldu?
Afganistan’da 40 yıldır soğuk veya sıcak emperyalist savaşlar ve bunların yansıra süregiden iç savaşlar Afganistan’da yaşayan kadın erkek, hemen her etnik grup için yaşamayı çok zor kılıyor. Afganistan dünyadaki en yoksul ülkeler arasında.
Bu elbette bütün halkı olumsuz etkiliyor; ama mevcut toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinden ve Taliban’ın kadın düşmanı politikalarından dolayı, yoksulluğun yükünü de en çok ve en derin kadınlar hissediyor. Bedenlerinde hissediyorlar.
Taliban iktidara geldiğinden bu yana kız çocukları ve kadınların hak ve özgürlüklerini kısıtlayan en az 85 adet kararname yayınladı. Bunlar sadece kâğıt üzerinde kalan şeyler değil.
Taliban yasakların uygulanması sorumluluğunu da erkek vatandaşlara yüklüyor; kadınların bu yasakları ihlal etmesi durumunda ailelerindeki erkekleri cezalandırıyor.
"Gender apartheid” nedir? Afganistan’da nasıl uygulanıyor?
Birleşmiş Milletler ve bağımsız kuruluşların raporlarına göre, kadınların ve kız çocuklarının toplumdan ve politik yaşamdan dışlanması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Taliban kadınları ve kız çocuklarını toplumsal ve politik yaşamdan dışlıyor; ve bunu o kadar sistematik olarak yapıyor ki bunun ayrı bir adı var: gender apartheid. “Apartheid” Afrikaans bir terim, Türkçe’ye çevirmesi güç ve ben de bu sebeple İngilizce olarak kullanıyorum. Çünkü terimin çıktığı tarihsel koşulları da hatırlatmaya da vesile oluyor böylesi…
Devlet/hükûmet eliyle, genelde de dinin kati ve ataerkil yorumuna dayanan “geleneksel” toplumsal cinsiyet ön kabullerini, norm ve rollerini baz alarak kadın ve erkeklerin yaşam alanlarının ayrılması olarak açıklayabilirim. Farklı cinslere farklı alanlar – tabi sadece farklı değil eşitsiz, erkeklerin ve eril olanın değerli, tepede ve karar verici olduğu bir ayırma.
Nasıl ki 1990’lara dek Güney Afrika Cumhuriyeti’nde beyazlar siyah halkı yönetiyor; kendi bulundukları mahalleler ile siyahlarınkini kati çizgilerle altyapısal, kültürel, kaynak dağılımı dahil her şekilde ayırıyorduysa, bugün Afganistan’da erkeklerden müteşekkil Taliban, erkeklerin kadınları yönetme hakkını “doğal” veya “İslami” görüyor.
Dahası kadınları kamusal alanlardan tecrid ediyor; eve hapsediyor. Hareket özgürlüğü kısıtlamalarını düşününce çok da metaforik değil bu “hapis” tanımlaması.
Yaşam alanlarının ırk bazlı olarak ayrılması ne kadar abes ve kabul edilemez ise kadın-erkek olarak ayrılması da o kadar abes ve kabul edilemez.
Taliban yönetimine karşı, hâlihazırda uluslararası hukukta insanlığa karşı suç kabul edilen gender persecution – toplumsal cinsiyet temelli zulüm – suçunu işlediği gerekçesiyle bir soruşturma yürütülüyor.
Hukuki bir soruşturmanın kendine has dinamikleri, delil ihtiyacı vs. var, anlıyorum ama sosyolojik anlamda bence soruşturulacak çok bir durum yok. Diğer taraftan dünyadaki ve Türkiye’deki kadın örgütlerinin de destek verdiği bir uluslararası kampanya var:
BM’nin Afganistan’daki İnsan Hakları Durumu Özel Raportörü tarafından yakın zamanda yayınlanan önemli bir raporla da bu talep daha görünür oldu.
Türkiye’dekiler dahil kadın örgütlerinin yükselttiği, Raportörün ve Kadına ve Kız Çocuklarına Karşı Ayrımcılık Çalışma Grubu’nun da desteklediği, bir talep var: Gender apartheid’ın insanlığa karşı suç olarak tanımlanması. (Eşitlik İçin Kadın Platformu da uluslararası kadın örgütleriyle dayanışma içinde gender apartheid kampanyasına destek vermiş; Sinirlioğlu’nun görevini takip etmiş; ve kendisine de iki mektup göndermişti).
“Erkek olmadan sağlık hizmeti almaları yasak”
Taliban'ın kız çocuklarının 6. sınıftan itibaren okula gitmesini yasaklaması hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu kararın etkileri nelerdir?
Taliban’ın yeniden iktidara gelmesinden bu yana geçen üç yılda, kadınlar ve kız çocukları en temel insan haklarından edildiler.
İlkokul sonrası eğitim ve çalışma hakları gasp edildi. Şu anda kız çocukları okula gidemiyorlar. Düşünmesi bile güç! Taliban, okulları şeriata uygun şekilde açacağını söyledi ama bunu da yapmadı. Kız çocuklarının eğitim alması kesinlikle bir öncelik değil. Zaten onlar için Taliban’ın öngördüğü ideal hayat evde kalmaları, ailelerine hizmet, ve ailelerindeki erkeklere itaat ve hatta kölelik etmeleri.
Kadınlar (gözler hariç) vücudun her tarafını kapatan giysiler giymek zorunda Afganistan’da. Kadınların, yanlarında bir erkek refakatçi olmadan evlerinden 72 km uzağa gitmeleri yasaklandı. Hareket /seyahat özgürlükleri ciddi şekilde kısıtlanmış durumda yani.
Bir yerden bir yere, parka veya hastaneye bile, yanlarında erkek refakatçileri olmadan gitmeleri, sağlık hizmeti almaları yasak.
Taliban’ın Ocak 2023’de yayınladığı kararnameye göre kadın sağlık çalışanlarının işe giderken “mahreminden” bir erkek refakatçi ile gitmesi bekleniyor.
“Türkiye’deki Talibanlaşma”
Kadınların eğitimden mahrum bırakılması, Afganistan toplumunun geleceğini nasıl etkiler?
Eğitimsiz kalan toplumlar kokuşmaya ve çökmeye mahkumdur; şiddet sarmalından çıkmaları, üretken ve umutvar olmaları mümkün değildir.
Zihniyeti Talibanınkine benzeyen, ülkemizde ve bölgemizdeki pek çok ülkede yıllardır beslenen, teşvik edilen cemaatler ve silahlı silahsız gerici “İslami” oluşumlar genel olarak kadın erkek herkesin eğitimsiz kalmasını isterler.
Aslında dini bilgiyi bile tek bir şekilde alsınlar, anlasınlar isterler. İşlerine geldiği gibi! Yani eğitime vurulan darbeler onların işini kolaylaştırır. Zira eğitimli bir halkı yasaklarla yönetmek; dinle veya hurafeyle uyutmak zordur.
AKP’nin 2022’nin Aralık ayında gündeme getirdiği ve TBMM’den geçirmeye yeltendiği Anayasa değişikliklerini hatırlayalım. O bağlamda Türkiye’deki Talibanlaşmaya dair bir yazı kaleme almıştım. O yazıda, Taliban’ın eğitim yasaklarının, onun veya bunun yorumunca İslam’a uygun(suz)luğundan ziyade, eşitlik ve laiklik ilkelerine sahip çıkmayan toplumların iflah olmayacağı gerçeğini anlamamız gerektiğini söylemiştim).
Taliban Afganistan’a özgü bir gerçek olabilir ama Talibanlaşma ve etkilerini bugün Türkiye’de çok somut olarak görüyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okulların müdürleri, MEB yönetmeliklerine de aykırı olarak, kız öğrencileri başlarını örtmeye zorluyor. Başları veya kıyafetleri açık diye onca emekle bitirdikleri okulların mezuniyet kutlamalarına alınmıyor kız çocukları!
Taliban’ın yasaklarına dönersek: Kadınlar eğitimsiz kalırsa, başka bir yaşam biçimi, başka bir dünya olduğunu bilmezlerse, onları kontrol etmek daha kolaydır. Küreselleşmiş dünyada, internet, sosyal medya, akıllı telefon çağında bunun çok zor olduğu düşünülebilir. Bir anlamda öyle de.
Fakat okula gidememek demek başka hayatları görememek demek; belki hiçbir romana erişiminin olmaması demek; ufkunu genişletecek imkanlardan mahrum kalmak demek; adet dönemi, cinsellik veya yapılan bir erken evlilik önerisini/aranjmanını arkadaşların veya öğretmeninle konuşamamak, spor yapamamak, demektir de aynı zamanda.
“Sivil toplum yasaklandı”
Kadınların çalışma hayatından dışlanması, ekonomik bağımsızlıkları ve genel refahları üzerinde ne gibi etkiler yaratıyor?
Kadınların çalışma hayatından dışlanması elbette onların ekonomik bağımsızlıklarını baltalar ve refahları üzerinde olumsuz etki yapar, ve yaptı. Ancak sorun bundan da büyük.
Taliban iktidara geldikten sonra, kamu kurumlarındaki kadınları, medyadaki kadınları evlerine gönderdi.
Ayrıca sivil toplum çalışmalarını da yasakladı. Bakın Afganistan on yıllardır aslında uluslararası ve oradaki sivil toplum örgütleri sayesinde “yönetiliyordu” diyebiliriz. Devlet denen mekanizma, devletten beklenen hizmetler, vb. pek de mevcut olmadığı için…
En azından şehirlerde istihdamın, özellikle kadın istihdamının büyük kısmını bu kuruluşlar sağlıyordu. Taliban’ın Birleşmiş Milletler kurumlarına “kadınları işe almak yasak” demesi ile binlerce kadın işinden oldu, on binlerce kadın da edinmeyi umduğu iş imkânından...
Savaşlarla yıkımlarla yoksullaştırılan, erkek nüfusunun çoğunluğu savaşlarda ölmüş veya civar ülkelere iltica etmiş olan Afganistan’da, bu kadınların büyük kısmının ailelerine, evlerine ekmek götüren tek kişi olduğunu da unutmamak lazım. “Erkekler işe girsin, evlerine ekmek götürsün; kadınlar evin işleriyle, çocuklarla uğraşsın” demesi kimilerine kolay gelebilir ama bunun (Afganistan veya başka ülkelerde) hayatın gerçekleriyle örtüşen bir yanı yok.
“Afganistan Türkiye’deki kadınlar için bir nevi siyasi ayna”
Taliban yönetimi altında, kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasına dair yasal düzenlemelerin ve kurumların feshedilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Taliban yönetimi şiddeti önlemek ve hayatta kalanları korumak için geçirilmiş, gerçekte zaten zayıf olan ve uygulamada çok sorunları olan bu düzenlemeleri kaldırmakla, ve şiddet mağdurlarının gidebileceği kurumları feshetmekle, kadınlara özetle şu mesajı verdi: Sizin hayatınız da sağlığınız da çocuklarınızın ki de erkeklerin elinde. Ne olursa olsun evinizde kalacaksınız. Şiddet mi görüyorsunuz? Daha iyi itaat edin. Aileniz, eviniz sizin için en iyi yerdir. Abarttığımı veya yanlış bir yorum kattığımı düşünmüyorum.
Türkiye’deki feministlerin Afganistan (ve İran)’da olan biteni bu kadar yakın takip etmesi de bu ülkelerdeki kadınların bugün yaşadıklarında (bizlerin kadınlar olarak arzu etmediğimiz ama birilerinin bizler için planladığı) geleceği görmesi. Bir nevi siyasi ayna, düşünsel ama hayali değil…
Örneğin, Eşitlik İçin Kadın Platformu, Taliban’ın yeniden iktidara gelmesinin hemen ardından yaptığı basın açıklamasında tam da bu noktaya işaret ediyordu:
“Afganistanlı kadınlarla beraber verilecek mücadelenin, İstanbul Sözleşmesi’ni yok sayanlara, etek boyuna laf edenlere, toplumsal cinsiyet eşitliğini reddeden kadın düşmanlarına karşı verilen mücadelenin bir parçası olduğunun farkındayız. Afgan kadınlarının yaşadıklarının aynasında ortak geleceğimize bakıyoruz. Tüm kadınları ve muhalefet güçlerini bir an önce mücadeleyi ortaklaştırmaya çağırıyoruz.”
Afganistan ve Türkiye çok farklı siyasi tarihe ve kültüre sahip iki ülke; farklılar elbette. Ancak Taliban zihniyetinin ülkemizdeki uzantılarını ve bu iktidarın da sayesinde belki 10-20 sene önce tahmin edemeyeceğimiz konuların tartışmaya açıldığını da unutmayalım.
Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’ni “aileyi yıkıyor” diye yaftalayan, 6284 No’lu Yasa’ya, kadınların nafaka hakkına saldıran zihniyet aynı argümandan besleniyor; aynı şeyi arzuluyor:
İslam’ın ataerkil bir yorumu olduğu fikrinden ve erkekleri kadınların efendisi yapma arzusundan.
Keza, İranlı kadınların ve daha genel olarak İslam Kanunlarına Tabi Olarak Yaşayan Kadınların Afganistan’da olan bitenleri yakından takip etmesi ve gender apartheid ın uluslararası hukukta suç olarak tanınmasını istemesi de, feminist dayanışma pratikleri kadar, bu ülkelerdeki kadınların deneyimlediği hak kayıpları (veya güncel hak kayıpları riskleriyle) açıklanabilir.
Afganistan’da kadınların şiddet gördüğünde başvurabileceği hukuki ve sosyal koruma mekanizmalarının olmaması, kadınların yaşamlarını nasıl etkiliyor?
Bunu belirtmeye gerek var mı bilmiyorum ama kadına karşı şiddet çok yaygın; gerek Afganistan’da gerek Türkiye’de, gerek diğer ülkelerde. Çünkü henüz ataerkil toplumları feminist ve eşitlikçi bir şekilde dönüştüremedik.
Bunu başardığımızda, herkes daha iyi hayatlar yaşayacak! Şiddeti önleyen ve mağdurları koruyan mekanizmalara daha az ihtiyaç duyacağımız, kadın, erkek, veya kendini bu ikili cinsiyet sisteminin dışında olarak tanımlayan insanların daha güvenli hayatlar süreceği güzel, refah içinde, doğayla uyum içinde bir toplum hayalimiz var feministler olarak!
Ne yazık ki oraya henüz gelmedik; daha katedecek çok yolumuz var. Mevcut durumda, kadına şiddeti önleme veya şiddet mağdurlarına koruma ve hizmet sağlama görevi olan kurumların tasfiyesi kadınlar için korkunç sonuçları olan bir şey.
Bu, kadınların, yaşam hakkı, sağlıklı yaşam hakkı gibi temel insan hakları ihlal edildiğinde gidecek bir yerleri olmaması demek! Kadınları mevcut aile ilişkilerine ve eve hapsetmek yani.
Çocuk yaşta evlilikler ve zorla evlendirmeler konusundaki mevcut durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sosyolojik geçerliği olan birkaç bulguyla başlayayım. Farklı ülkelerde yapılan pek çok araştırmadan biliyoruz ki eğitim seviyesinin düşüklüğü ile erken, zorla ve çocuk yaşta evlilikler ilişkilidir. Yoksulluk da bu ikisi ile doğrudan ilişkilidir. Bu Afganistan’da da böyle. Tabi Afganistan’daki özel durum, kız çocuklarının ve kadınların eğitimini ve çalışma hayatını/imkanlarını özellikle, politika olarak baltalamaya çalışan Taliban.
Yoksulluk konusunda birkaç şey söyleyeyim. Afganistan’daki kadınlar – ve genel olarak Afgan halkı için – ekonomik durum kötü.
Yoksulluğun ne kadar derin olduğunu gösteren pek çok rapor var. Dünya Bankası ve BM Kalkınma Programı’nın Afganistan’a dair 2023 yılı değerlendirmelerine ek olarak, 2024’teki Dünya Gıda Programı raporu da Afganistan’daki yoksulluğun boyutlarını ve derinliğini gözler önüne seriyor.
Kişi başına düşen Gayrisafi Milli Hasılasına (GSMH) bakınca dünyanın en fakir/fakirleştirilmiş ülkelerinden Afganistan. İklim değişikliği ve küresel ısınmadan da direk ve ciddi olarak etkilenen Afganistan’da kuraklık büyük bir sorun. 40 milyonluk nüfusun 16 milyona yakını kriz seviyesinde gıda güvensizliği yaşıyor. Bizim depremimizden 8 ay kadar sonra, geçtiğimiz Ekim ayında, Herat’ta yaşanan depremlerin yol açtığı hasar ve can kayıpları da çabası…
Bir parantez açıp şunu da belirteyim: Afganistan’ın ekonomisi tarıma bağlı. İklim değişikliği ile beraber yaşanan kuraklığı da yoksulluğu derinleştiren (tabi sadece “doğal” olmasa da) doğal bir afet olarak düşünürsek, Afganistan’da hem siyasi hem doğal afetler yaşandığını, ve kadınların bu cenderede nasıl ezildiğini daha iyi anlarız.
Kadınların hareketinin kısıtlandığı, eğitim ve çalışma haklarının gasp edildiği bir ortamda, yoksulluktan, işsizlikten ve açlıktan en çok etkilenen de kadınlar, ve kadınların bakmakla yükümlü olduğu çocuklar…
Taliban’ın kadınları eğitimden, çalışma hayatından ve daha genel olarak kamusal yaşamdan tecrit eden yasakları, kız çocukları için kendilerini erken ve zorla yapılmış evliliklerde bulma riskinin çok artmış olması demek.
Kız çocuklarını erkenden evlendirmenin savaş ve diğer silahlı çatışma koşullarında bir güvenlik tedbiri olarak da görülebildiğini de not düşeyim. Bu yüzden savaşların son bulması için mücadele feminist bir meseledir; feministlerin gündeminde hep olmalıdır.
Eğitim alamayan, dışarda ücretli bir işte çalışması yasak olan kız çocukları ve kadınlar, derin yoksulluk ortamında, ne yapacak? Onlara bakmakta zaten güçlük çeken aileler evliliği hem ekonomik hem fiziksel güvenlik sağlama aracı olarak görebiliyor bu koşullarda.
BM Kalkınma Programı (UNDP)’nin 2023’teki Afganistan raporuna göre, Afganistan’da pek çok hane arsa, ev ve diğer gelir getiren malları satarak geçinmeye çalışıyor. Yine aynı rapor hanelerin yoksullukla baş etme stratejileri arasında aile bireylerinin metalaştırılmasının da olduğunu belirtiyor. Erkek çocuklarının iş gücünün, kız çocuklarının kendilerinin (gelin olarak) satılmasından bahsediyoruz.
Afganistan’dan gelen diğer haberler ve raporlar da durumun ne kadar kötü olduğunu ve fakat bu kötü durumun herkesi aynı şekilde ve aynı derecede etkilemediğini de gösteriyor. Yoksulluk, Taliban yasakları elbette herkes için kötü ama en çok kız çocukları ve kadınlar için, ve etnik azınlıklar için, kötü.
Daha önce Afganistan’da (artık Kanada’da) faaliyet gösteren DROPs adli düşünce kuruluşu, BM Güvenlik Konseyi’nin görevlendirdiği Feridun Sinirlioğlu’nca hazırlanan bağımsız değerlendirme raporu sonrası yayınladığı gölge rapor kadınların ve kız çocuklarının içinde bulunduğu sağlık krizine ışık tutuyor.
Güvenlik Konseyi’ne sunulan o bağımsız değerlendirme raporunda kadın hakları ihlallerinin ne kadar sistematik olduğuna yeterince yer verilmemiş olmasına da bir cevap niteliğinde bu rapor.
Eğitim ve çalışma alanlarından dışlanan ve 13-14 yaşında zorla evlendirilen pek çok kız çocuğu olduğunu biliyoruz. Benim büyük kızım 13 yaşına girmek üzere. Onun yaşında kız çocuklarının evlendirildiğini, daha çocukluklarını yaşamadan, hamileliğin ne olduğunu, hamilelikten nasıl korunacaklarını bile bilmeden çocuk sahibi olduklarını bilmek çok ama çok üzücü, gerçekten çok ağır …
“Kadınlar örgütlenmeye ve direnişe devam ediyor”
Afganistanlı kadınların Taliban'a karşı direnişi ne boyutta sizce?
Taliban başa geldiğinde kadınlar çok cesurca direndiler. Kabîl sokaklarında yürüdüler. O fotoğrafları hatırlarsınız. Direnişlerini kayda geçirmek için fotoğraflar ve videolar çektiler. Dövüldüler, telefonları ellerinden alındı. Ciddi riskler aldı kadınlar; bedel ödediler.
Şu anda bu tip sokak protestolaru görmüyoruz. Bu da Taliban iktidarının baskı ve zorbalıkla yol aldığının işaretlerinden biri. Ama bu demek değil ki direniş yok. Internet aracılığıyla ve başka şekillerde örgütleniyor ve direniyor kadınlar.
Bu koşullarda hayatta kalmak - ülkede kalmak veya ülkeden ayrılmak ama yaşamaya devam etmek; uluslararası mecralarda kadınlara kolay açılmayan kapıları zorlayarak kendi yaşadıklarını görünür kılmak ve Taliban’ın tanınmaması için mücadele etmek; bunlar hep direniş. Hepsinin bedeli var…
Afganistan’da kadınlar yasakları delerek de direniyor.
Örneğin işlerinden edilmiş öğretmenler ciddi risk alarak gizli “ev okulları” açıyor; kız çocuklarının öğrenimlerine devam etmesini sağlıyorlar. İnternete erişimi olan lise veya üniversite çağındaki kız çocukları çevrimiçi dersler veya diğer etkinliklerle bir şekilde eğitim hayatına, ve genel olarak hayata, tutunmaya çalışıyorlar.
Yasak varsa onu ihlal edenler her zaman vardır. Hele ki yasak bu kadar meşruiyetten mahrumsa, bu kadar insanlık dışı ise! Taliban kız çocukları ve kadınların ilkokul sonrasında/ötesinde okula gitmesini yasakladı. Belli yerler ve birkaç meslek dışında çalışmalarını yasakladı.
Son dönemde yapılan bazı araştırmalar bu yasakların kadınların akıl sağlığını çok olumsuz etkilediğini; buna bağlı olarak depresyonun ve intiharların arttığını gösteriyor.
Bu yaşadıkları, Taliban’ın onlara yaşattıkları, dayattıkları; çok ağır bunlar… Kız çocuklarının ve kadınların akıl sağlıklarını etkilememesi mümkün mü?
“Dayanışma ağları olmasa Afgan halkı yoksullukla mücadele edemezdi”
Kadınların ekonomik özgürlüğünü kaybetmesi ve yoksulluğa sürüklenmesi karşısında dayanışma ve destek ağlarının önemi nedir? Sizce bu destekler yeterli mi?
Toplumsal dayanışma ve destek ağları her zaman önemlidir. Bizler de Türkiye’nin 11 ilini sarsan Şubat 2023’teki depremle bunun önemini gördük. Prof. Dr. Yakın Ertürk devletin aczi karşısında toplumun gösterdiği seferberlik ve dayanışmayı halkın “devletleşmesi” olarak değerlendirmişti.
Çarpıcı bir tespit. Deprem hem doğal hem de siyasi bir afetti bizim için. Çok da travmatikti.
Taliban’ın yeniden iktidara gelmesi ve izlediği politikalar da siyasi bir afet. Ve tabi Afganistanlı kadınlar ve kız çocukları başta olmak üzere herkes için travmatik bir olay. Zaten dayanışma ağları olmasa Afgan halkı bu yoksullukla baş edemezdi; ama durum kötü. Mevcut durumda ekonomik dayanışma da siyasi dayanışma da yeterli değil maalesef.
Ekonomik anlamda en büyük dayanışma ve destek ağlarını Afganistan dışında çalışan Afganlar oluşturuyor. Suudi Arabistan, İran, Pakistan ve Türkiye’deki çoğunluğu erkek isçilere ek olarak, Afganistan’ı terk etmek zorunda kalan ve dünyanın her yerine dağılmış olan Afgan kadınlar geride kalan akraba ve dostlarını destekliyorlar. Afganistan GSMH’nin yüzde 4’ünden fazlası onların ülkeye gönderdiği para. Ciddi bir oran bu! İnsanların yemek, kira, mazot gibi masraflarını karşılayabilmesini, ekim biçim yaptığı bir toprağı satmamasını, elinde tutabilmesini sağlıyor.
Ekonomik anlamda, bilhassa Afganistan’da olan bitenden direk olarak sorumlu olan ABD gibi ülkelerin yapabileceği (ve siyasi/ahlaki bir sorumluluk olarak) yapması gereken çok şey var.
Çok somut bir örnek vereceğim: ABD’deki (ve başka ülkelerdeki) üniversitelerin Afganistan’daki kız öğrencileri çevrimiçi öğrenci olarak kabul etmesi altyapısal olarak mümkün. Keza, şirketlerin, STK’ların da çevrimiçi olarak yapılabilecek işlerde Afganistan’dan yapılan başvuruları öncelemesi mümkün.
Benim de üyesi olduğum merkezi ABD’de olan ama dünyanın her yerinden akademisyenleri bir araya getiren Middle East Studies Association - MESA (Ortadoğu Çalışmaları Derneği) de kendi alanı ve misyonu doğrultusunda ciddi bir dayanışma gösterdi. Odağında son savaşla yerinden edilmiş Filistinli akedemisyenler olsa da kurulan MESA Global Academy Afganistan, Iran, Suriye ve Yemen dahil yerinden edilen akademisyenlerle dayanışmayı hedefliyor.
Bunların yanı sıra, siyasi dayanışma ve destek ağlarını, bilhassa kadın hareketlerinin Afganistan’daki kadınlara verdiği desteği, örneğin Taliban’ın tanınmaması için hızlı bir refleksle örgütlenmeye girişmelerini de önemli buluyorum.
Mevcut dayanışma ağları yeterli mi? Hayır. Önemliler mi? Evet.
Uluslararası toplumun ve medyanın Afgan kadınlarının sesini duyurmak için neler yapması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Pek çok şey yapılıyor aslında ama bunların “uluslararası toplum”un daha karar alıcı pozisyondaki kurumlarının aksiyonlarını şekillendirmeye etkisinden emin değilim. Örneğin Türkiye’deki ve farklı ülkelerdeki feminist hareketler Afganistan’da (ve İran’da) olan bitene oldukça duyarlı. Ama kabul etmek gerekir ki, bizim Afganistan’da yaşayan, veya orayı terk etmek zorunda kalan kadınların sesini duyurmak için yaptıklarımız ve etki alanlarımız sınırlı…
Elbette ki uluslararası toplantılarda, haber kanallarında Afganistan’daki kadınların gündelik yaşamına dair, Taliban’ın onlara yaşattığı zulme dair haberler daha fazla ve daha görünür olmalı. Hepimiz, bulunduğumuz yerlerde ve yaptığımız işlerde, bu için daha fazla çaba sarf edebiliriz.
Mart 2024’te, dünyanın pek çok ülkesinden New York’a gelen binlerce kadın hakları savunucusunu bir araya getiren BM Kadının Statüsü Komisyonu’nun 68. Toplantısı çerçevesinde yapılan bir yan etkinlikte gender apartheid üzerine bir sunum yapmıştım.
O sunumda Afganistan’daki duruma odaklanmış; derinleşen yoksulluğun toplumsal cinsiyet bağlamında bir değerlendirmesini sunmuştum. Gerek o sunuma, gerekse şu an gerçekleştirdiğimiz bu söyleşiye dayanak teşkil eden raporların çoğu Afganistan’daki kadınlarla yapılan mülakatlara, onların tanıklıklarına ve deneyimlerine dayanıyor. Onların seslerinin ve deneyimlerin, daha geniş yankı bulması gerekiyor; daha iyi anlaşılması gerekiyor. Senede bir kez değil daha sık olarak…
Dürüst olmak gerekirse, o kadar çok savaş ve acı var ki! İsrail’in dünyanın gözü önünde Gazze’de yaptığı soykırım değilse ne?
Okul kalmadı, hastane kalmadı Gazze’de. Sudan’da korkunç sonuçları olan bir iç savaş devam ediyor. 46 milyonluk Sudan nüfusunun büyük bölümü çocuk ve Ekim 2023 itibariyle savaş sebebiyle okula gidemeyen çocuk sayısı 19 milyon! Ülkemize baktığımızda, silahlı çatışma ortamı (şükür ki) yok ama “barış içinde” de yaşamıyoruz! Kadın ve LGBTİ+ hakları dahil insan hakları ve dahi hayvan hakları, öyle saldırılar altında ki bazen kendi gündemimizde olup bitenin aciliyeti, bize Afganistan’daki durumun vehametini unutturabiliyor. Dediğim gibi dayanışma ağları ve çabaları var ve takdir edilesi çabalar bunlar. Ama savaş üstüne savaş; kriz üstüne kriz yaşıyoruz.
Şiddetin böylesi normalleşti(rildi)ği bir dünyada feminizme her zamankinden çok ihtiyacımız var. Herkes için!
Uluslararası mecralarda son durum nedir? Kadınları kamusal alandan silmiş olan Taliban rejimi ile müzakereler mi yapılıyor? Taliban tanınıyor mu?
Taliban teknik olarak tanınmıyor. BM raporları Taliban’dan Afganistan hükümeti olarak değil “Afganistan’ın de facto yetkilileri” (de facto authorities) olarak bahsediyor mesela. Çok kısaca özetlemek gerekirse: Tanımadan ama bir şekilde angaje etme ve etkileme çalışmaları yürütülüyor diyebiliriz.
İlginçtir, 1 Temmuz 2024’teki bu toplantıya BM Genel Sekreteri António Guterres yerine, Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı (ve bir kadın) olan Rosemary DiCarlo katılmış. Bu mesajı, çaba ve çelişkileri kadın düşmanı Taliban’ı angaje etmeye çalışan “uluslararası toplum”da karşılaştığımız yaratıcı ilginçlikler hanesine yazabiliriz belki…
Gündeme alınan bu konuların hepsi elbette önemli. Daha spesifik olarak Çin ve Rusya gibi devletler de dahil “uluslararası toplum”da “borusunu öttürebilen” devletler, Taliban’ın Afganistan’a bir nevi istikrar getirdiğini; bölgedeki terörist grupları kontrol altında tutmak için de Taliban’la “iş birliğini” önemsiyor.
Bu iş birlikleri Afganistanlı kadınların bu üst-düzey müzakerelerde temsil edilme hakkından önemli mi? Kadınların her gün yaşadıkları sorunları, yaşam, eğitim, çalışma haklarını, “terörle mücadele” “güvenlik” “ekonomi” ve “bölgesel istikrar” meselelerinden ayrı düşünmek mümkün mü?
Taliban’ın kadınlara yaşattığı terörle mücadele niye “terörle mücadele” denen şeyden daha az önemli ki? Kadınların insan haklarını konuşmadan, güvenlik konuşmak ne anlama geliyor? Sahi biz kimin veya neyin güvenliğinden bahsediyoruz?
TÜRKİYE'DE YAŞAYAN AFGANİSTANLI HEKMET
"Afganistanlı kadınlar, Taliban'ı iyi tanıyor ve güvenmiyor"
Nazeela Elmi: Taliban uluslararası güvenlik sorunudur
Taliban hükümet kurma çalışmalarına başladı
(EMK)