Fotoğraf: Dilek Şen
Boğaziçi Üniversitesi öğrencisiyle, akademisyeniyle, mezunuyla, çalışanıyla okullarına 2 Ocak'ta rektör olarak atanan Melih Bulu'nun karşısında.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı bu atmaya karşı günlerdir süren eylemler muhtelif.
Kampüste sergi açmak ve yıkılan nöbet çadırlarını yeniden kurmak da; Rektörlük binasına "ısrarla" her gün sırt dönmek, Güney Kampüs'te açık dersler vermek, Bulu'yu yardımcısız bırakmak da bu mücadelenin bir parçası.
Bugün için özgür ve özerk üniversite talepleri Boğaziçi Üniversitesi'nde simgeleşse de buraya 2016'dan beri zaman içinde okullarından ihraç edilen ama "Ders bitmedi" diyen akademisyenlerin, seçildiği halde atanmayan "esas rektörlerin", üniversite dayanışmasını yurdun her yanında büyüten üniversite öğrencilerinin varlığıyla geldik.
"Boğaziçili" Zeynep Akçakaya, hem doktora mezunu hem de tarihçi bir akademisyen. 2016'dan beri de Boğaziçi için Mezunlar Girişimi'nin bir mensubu.
TIKLAYIN - Boğaziçi'nde öğrencilere biber gazıyla müdahale
Mezunlar, kampüste polis müdahalesinin yaşandığı 4 Ocak'tan bu yana ilk kez dün kampüse girdiler, yasağı yıktılar, şarkılar söylediler, dans ettiler. Çünkü "Üniversitede öğrenci olur, mezun olur, öğretim görevlisi olur, çalışan olur, festival olur; ama polis olmaz".
Hakikatin ve bilginin araçsallaştırılması
Melih Bulu atamasını neden reddediyorsunuz?
Bu atama tepeden inme ve aslında hiç beklenmedik biçimde olduğu için biraz artık bıçak kemiğe dayandı diye düşünüyorum. Bu kayyım atamasına hem mezun hem tarihçi olarak karşı çıkıyorum ve bunu reddediyorum. Burada iki türlü bir okuma çıkarabiliriz çok iyimser hatta safça bir yaklaşımla. Eğer iktidar, üniversiteleri kendi iç işleyişlerini yerine getiremeyecek kadar basiretsiz görüyorsa Türkiye'de üniversiteler bitmiş demektir aslında ve o zaman sadece böyle bir rektör atamasıyla filan çözülmeyecek demektir. Ama bunun böyle olmadığını biliyoruz tabii, bu biraz saf bir yaklaşım olurdu.
TIKLAYIN - "Demokratik olmayan bir ortamda bilgi üretilemez"
Burada tabii ki gerçek şu, iktidar kendi gücünü bu yolla kanıtlamaya ya da sağlama almaya bu yine orta vadede bilim ve hakikatin arandığı üniversitenin tamamen iktidar aracına dönüşerek yok olması demek olur.
Bilimsel bilgi ne zaman siyasi gücün aracı haline gelip içeriği eğip bükülse hakikatten o kadar uzaklaşıyor. O zaman da zaten inandırıcı bir hakikatten bahsedemiyoruz. Bu durumda da tepki başlıyor zaten. Şu anda biz o durumda değiliz. Bilim henüz tamamen bir iktidar haline dönüşmemiş durumda. Zaten talebimiz bunun olmaması için şu anda bunun gerçekleşmemesi için. Hâlâ hakikatin aranabildiği, özgür bilimin yapılabildiği bir ortamken iktidarın, elini üniversitelerden çekmesi bizim talebimiz. Dolayısıyla sadece Boğaziçi Üniversitesi için değil tüm üniversitesi için geçerlidir.
TIKLAYIN - "Tüm bileşenlerimizle karşısındayız Melih Bulu'nun"
Üniversitelerde hakikati sadece öğretim görevlileri aramaz. Öğrenciler, oranın kültürüyle yetişmiş mezunlar; tüm bunlar üniversitenin bileşenidir ve tüm bunların dahil olmasıyla hakikat aranır.
"Üniversitede festival olur, polis olmaz"
Protestolardan sonuç alacağınızı düşünüyor musunuz? Üniversitedeki polis varlığı ne düşündürüyor size?
Talebimiz tabii ki istifa ve bu anti demokratik uygulamanın Boğaziçi'nden öncelikle ama tüm üniversitelerden kaldırılması. Fakat burada kısa vadeli bir beklenti yaratmak hem insanlarda motivasyon kaybına neden olur hem de eylemin sönümlenmesine neden olur.
Benim kişisel motivasyonum, "İstifa, evet talebimiz. İstifa etmiyor musun? Öyleyse biz de buradayız, biz de bunu devam ettiriyoruz." Yani o orada oldukça biz de eylemlerimizi ve karşı duruşumuzu devam ettireceğiz. Bu aslında bir çeşit psikolojik savaş haline de dönüşebilir.
Çok kısa vadeli bir beklentinin hayal kırıklığı yaratabileceğini düşündüğüm için kendi adıma çok kısa vadeli bir beklenti oluşturmamaya çalışıyorum ki bu eylemdeki enerjimi ve motivasyonumu koruyabileyim.
TIKLAYIN - "Akademik özerklikten vazgeçemeyiz"
Şu an olan şeyleri biz 2016'da da yaşadık. Ben 2016'da doktora öğrencisiydim. Orada da rektörlüğün kapısına dayandık, çadır kurduk, görüşmeler yaptık. O zaman ilk defa sivil polis varlığını o zaman gördüm kampüs içinde. Bizim Aşiyan'daki eylemde bir mezun arkadaşım "Üniversitede öğrenci olur, mezun olur, öğretim görevlisi olur, çalışan olur, festival olur; ama polis olmaz" demişti. Gerçekten de öyle. Bizim okulumuz çeşitli eğlencelerin yapıldığı, her tür insanın fikirlerini ifade ettiği eğlenceli bir ortamdı.
İşte biz Mehmed Özkan'la başlayan süreçte gördük ki polis en ufak bir itirazınızda ensenizde. Bizim rektörlük eylemlerinden bir sene sonra kendi bölümümden ve çok sevdiğim Noemi Levy Aksu'nun ve Abbas Vali'nin görevine son verilmesine şahit olduk. Aslında bugünlerin ayak sesleri o zamandan duyuluyordu.
Dünün özeleştirisi ve bugünün yöntemi
Daha önce Ankara Üniversitesi'nden, İstanbul Üniversitesi'nden pek çok öğretim görevlisi ihraç edildi. 2016'da, 2017'de bunu gördük. Buraya nasıl geldik? Bir de, kampüsteki polis varlığının size hissettirdiği duygu nedir?
Bunda da bence bir özeleştiri yapmamız gerekiyor. O zaman, yani cüppeler çiğnendiğinde, bir doktora öğrencisi orada polise karşı durmaya çalıştığında biz topyekûn bir direniş örgütlenebilseydi eğer... Farklı olabilir miydi? Emin değilim. Ama bu bir özeleştiri olabilir. O dönemki tepkisizliğimizi inceleyerek şu zamanki tepkilerimize biraz daha yoğunlaşabiliriz. Bu da tarihsel bir metodoloji olarak yapılabilir. "O dönem yaptıklarımız ya da yapmadıklarımızın sonucunda ne oldu ve şu anda bunlara kıyasla neler yapabiliriz?" gibi bir okuma yapılabilir.
TIKLAYIN - "Liyakatin olmadığı yerde eğitim kalitesi düşüyor"
Bundan sonraki süreçte şunu önemsiyorum ve altını çizerek söylemek istiyorum: Üniversite sadece hocalardan ibaret değildir. Üniversite hocalar, öğrenciler, çalışanlar, mezunlar... Üniversite hepsidir, bütün bileşenlerdir. Dolayısıyla öncelikle Boğaziçi'nde, daha sonra tüm üniversitelerde birlikte çalışarak, dayanışarak, iletişimde olarak mutlaka ve mutlaka bir şeyleri yapmaları gerekir.
Ben bu anlamda Kadıköy'de yaptığımız eylemleri çok ama çok anlamlı buluyorum. Eylemin geniş bir tabana yayılması gerekiyor.
Üniversiteliler eylemde: "Melih Bulu istifa!"
Üniversiteliler bir kez daha Kadıköy'de
İkincisi de polis bana öncelikle öfke hissettiriyor. Arkasından da, bir çeşit adaletsizlik olduğu için hem içimdeki öfkeyi kabartıyor hem de mücadele isteği uyanıyor. Neden benim okuluma ben giremiyorum ve polis girebiliyor? Benim orada olmam gerekiyor polisin değil. Bir türlü kabul edilemez bir duygu benim için bu.
TIKLAYIN - Kampüs "garnizon komutanlığı gibi"
"Öfke kabarıyor"
Umutlu musunuz?
Umutluyum ve herkese de umudu tavsiye ediyorum. Çünkü umut olmadan herhangi bir duygunun yeşerebilmesi mümkün değil. Umut olduğu zaman ancak daha ileriye dönük eylemler planlayabiliyorsunuz. Kısa vadeli mi? Hayır. Orta ya da uzun vadeli umutluyum ama.
(DŞ)