Cumartesi Anneleri/İnsanları İstanbul, Galatasaray Meydanında 680. kez bir araya geldi, Talat Türkoğlu dosyasındaki cezasızlığın son bulmasını talep etti.
Basın açıklaması, “Zorla kaybedilen sevdiklerimiz yalnızca birer dosya konusu değiller. Onlar; evlat, anne, baba, kardeş ve eş olarak aramızdaydılar. Evlerinden, işyerlerinden, sokaklardan, otobüslerden tanıkların önünde gözaltına alınarak götürüldüler ve yok edildiler” diye başladı ve şöyle devam etti:
“Tüm başvurularımıza rağmen devletin yetkili makamları gözaltına alındıkları halde varlığı inkâr edilen insanlarımızın can güvenliklerini sağlama görevini yerine getirmediler.
“Yargı makamları, zorla kaybedilme başvurularımızda etkin soruşturma yapmadılar; görevsizlik, yetkisizlik, takipsizlik ve zamanaşımı yönünde kararlar vererek dosyaları kapatma yoluna gittiler.
“Bu yüzden 680 haftadır “hakikat ve adalet” diyerek Galatasaray’dayız. Bu hafta oğlunun akıbetini öğrenemeden aramızdan ayrılan Ziyneti Türkoğlu’nun Galatasaray’daki sesiyiz.”
İtirafçının anlattıkları yargıya yansımadı, dosya AYM’de
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon imzalı açıklamada, Türkoğlu’nun yaşadıkları şöyle anlatıldı:
“45 yaşındaki Talat Türkoğlu İstanbul'da yaşıyordu. Sosyalist kimliği nedeniyle dört kez gözaltına alındı; yoğun işkence gördü ve yıllarca cezaevinde kaldı.
“Polis takibinde olan Talat Türkoğlu, 29 Mart 1996 tarihinde annesini ziyaret etmek için otobüsle İstanbul'dan Edirne’ye gitti. Ailesine İstanbul’dan Edirne’deki evin kapısına kadar sivil polisler tarafından takip edildiğini söyledi. Annesi ile birkaç gün geçirdikten sonra, 1 Nisan 1996 tarihinde İstanbul’daki evine dönmek üzere yola çıktı ve kendisinden bir daha haber alınamadı.
“Ailesi, İnsan Hakları Derneği ve Af Örgütü, ilgili kurumlar nezdinde girişimlerde bulundu. Soru önergeleriyle konu Meclis'e taşındı. Ancak tüm girişimler sonuçsuz kaldı.
“Resmi makamlar Talat Türkoğlu’nun gözaltına alınmadığını ve nerede olduğunun bilinmediğini söyledi.
“1997 yılında, Kasım Açık’ın itirafları kamuoyuna yansıdı. Ordu tarafından eğitildiğini ve kontrgerilla eylemlerine katılarak birçok kişinin ölümüne karıştığını iddia eden Kasım Açık imzalı beyanında; Talat Türkoğlu’nun Edirne yakınlarında bulunan Çadırkent’e götürüldüğünü, orada Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın başında bulunduğu polisler, askerler ve itirafçılardan oluşan bir ekip tarafından işkence ile sorgulandıktan sonra öldürülerek, cesedinin Meriç Nehri’ne atıldığını söyledi. Olay yerinin detaylı bir krokisini çizdi. Kendisi ile birlikte olaya katılanların isimlerini verdi. Talat Türkoğlu’nun eşkâl bilgilerini, yüzündeki yara izini, giysilerini, ayakkabısını, cüzdanını ve saatini detaylarıyla tarif etti. Ailesi bu detayların doğru olduğunu onayladı.
“Buna rağmen iç hukuktan sonuç alınamadı. 1 Kasım 1998 tarihinde dava AİHM’e taşındı. AİHM, 17 Mart 2005 tarihli kararı ile Talat Türkoğlu’nun kaybolmasına ilişkin şartlara yönelik yeterli ve etkili bir soruşturma yapmadığından ötürü Türkiye’yi mahkum etti.
“AİHM'in Türkiye'yi mahkum etmesinin ardından avukat Gülizar Tuncer, Edirne Savcılığı’na dilekçe ile başvurarak AİHM’in verdiği mahkumiyet kararı gereği, soruşturmanın derinleştirilerek sürdürülmesi talebinde bulundu.
“14 Nisan 2016 tarihinde Edirne Savcılığı, evrensel hukuka aykırı bir biçimde zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Edirne Sulh Ceza Hakimliği’ne itiraz başvurusu yapıldı. 26 Temmuz 2016’da itiraz reddedildi. Tuncer, 18 Ağustos 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
“Talat Türkoğlu dosyasındaki cezasızlığı sonlandırmak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasal görevidir ve imzalamış bulunduğu uluslararası sözleşmelere göre yasal zorunluluğudur. Devlet bu görevini yerine getirsin.
“Talat Türkoğlu’nun akıbeti açıklansın, onu kaybedenler her türlü baskıdan uzak, bağımsız ve tarafsız yargılama faaliyeti sonucunda hakkaniyete uygun olarak cezalandırılsın.” (AS)