Irak'ın, bir bölümü ilk Körfez Savaşı ile ilgili tazminatlar (*) olmak üzere Kuveyt'e olan 57 milyar dolar borcunun masaya yatırıldığı o ocak günü, Kuveyt Dışişleri Bakanı Muhammed Sabah El Salem El Sabah, Baker'ın yakından tanıdığı bir grup insanla başka bir toplantı yapıyor ve bu toplantıda bir teklif bakana elden veriliyordu. Teklifin altında, Clinton yönetiminin dışişleri bakanı ve Albright Group başkanı Madeleine Albright, Coudert Brothers adlı hukuk şirketinden David Huebner ve International Strategy Group adlı bir şirketin başkanı Şahamiyn Şeyh'in imzaları vardı.
Carlyle Group ve Albright Group tarafından oluşturulan konsorsiyumun Kuveyt hükümetine yaptığı teklif, Irak borçlarının tahsil edilebilmesi için bir "anlaşma" içeriyordu. Başkanın özel elçisi Baker teklifi iletenleri yakından tanıyordu, çünkü kendisi de, 180 milyon dolarlık hissesi ile Carlyle'ın önde gelen ortaklarındandı.
Konsorsiyumun teklifinde , "bölgede oluşan yeni dinamiklerin göz önüne alındığı" ve bu dinamikler arasında borçların affı için "Baker tarafından yürütülen pazarlık görüşmeleri"nin de bulunduğu belirtiliyor, Kuveyt'in teklifi kabul etmesi halinde "Kuveyt'in haklarının, ABD'nin affını talep ettiği borçlardan -hukuki ve ahlaki olarak- ayrı tutulacağı" bildiriliyordu .
Teklif, "hedeflere ulaşmak için gerekli strateji, tasarım ve becerileri" de kapsıyordu. Beceriler, eski dışişleri bakanı Albright'ın yanı sıra konsorsiyumla ilişkili eski ABD senatörü Gary Hart ve ABD'nin eski Birleşmiş Milletler büyükelçisi Jeane Kirkpatrick gibi "nüfuzlu kişiler"in bağlantıları üzerinden yürütülecek lobi faaliyetleri, halkla ilişkiler faaliyetleri ve bir dizi yatırım / finansman faaliyetinden oluşuyordu.
Körfez Savaşı tazminatları olarak Birleşmiş Milletler Telafi Komisyonu'nun (UNCC) denetiminde Irak petrolünden kesilen yüzde 5'lik payın (işgal öncesinde yüzde 30) sıfıra indirilmesi, yani iptal edilmesinin gündeme geldiği ve bu yaklaşımın uluslararası destek bulduğu günlerde, lobi faaliyetlerinin hedefleri arasında, yüzde 5'lik kesintinin korunması vardı. Teklifte, bu hedefe ulaşılabilmesi için konsorsiyumun, "BM Güvenlik Konseyi üyesi ülkelerin başkentlerinde üst düzey kişilerle ve etkili devlet temsilcileri ile temkinli temaslarda bulunacağı" ve "Güvenlik Konseyi'ne yapıacak sunumların biçimlendirilebilmesi için BM'nin üst düzey uzmanlarına müdahaleler"de bulunulacağı bildiriliyor, Albright Group'un çok yakın ilişkileri bulunan Almanya ve Romanya'nın ise bu konuda başı çekebileceği belirtiliyordu.
"Elçi" Baker'ın Carlyle'ına 1 milyar dolar
Konsorsiyumun, "Irak'ın yeniden inşası içi gerekli kaynakların zengin komşuya aktarılması" algısı ile ilgili ayrıntılı bir halkla ilişkiler planı da vardı. Bunun için Kuveyt öncelikle ödenmemiş Irak borçlarını konsorsiyumun kontrolündeki özel bir vakıfa devretmeliydi. Bu vakıf, Irak'ın Kuveyt'e yapacağı ödemelerin bir bölümünü tekrar Irak'a aktaracak yatırımların toplanacağı bir yatırım fonunu yönetecekti. Yapılacak yatırımlarla ilgili olarak Albright, Huebner ve Şeyh'in önerdiği hedef, Irak'ın devlet mülkiyetindeki şirketleriydi. Teklifte, "Yakın gelecekte, bir dizi sektörde devlet mülkiyetindeki 40 şirket için leasing ve işletme sözleşmeleri yapılacak" deniyor ve Kuveyt'in tazminatların bir bölümünü Irak ekonomisine yatırım olarak aktarmasının, ABD ve diğer ülkelere tazminat ödemelerini desteklemeye devam etmek için bir dayanak sağlayacağı vurgulanıyordu.
Teklifte ayrıca, UNCC tarafından Kuveyt'e ödenmiş olan tazminatlardan 1 milyar doların, konsorsiyum tarafından kurulacak bir "Kuveyt Çevre Yenileme Fonu"na aktarılması da gündeme getiriliyordu. ABD'deki federal Çevre Koruma Örgütü'nün (EPA) eski yöneticisi ve şimdi Albright Group'un yöneticilerinden olan Carol Browner tarafından yönetilecek böyle bir fon, "Kuveyt'in karşı karşıya olduğu çevre sorunlarının ciddiyeti"ni tüm dünyaya hatırlatacaktı.
Teklifte, "Kuveyt'in tazmininin azami düzeye çıkarabilmesi" için, çevre fonuna ayrılan 1 milyar doların dışında bir de 2 milyar dolarlık yatırım fonuna ihtiyaç olduğu belirtiliyordu. Bu paranın yarısı, yani 1 milyar dolar da, özel anlaşmalarla ve 12 ilâ 15 yıllık bir süreyle Carlyle Group fonlarında değerlendirilecekti. Konsorsiyum ayrıca, ödenmesi sağlanan tazminatlardan yüzde 5 komisyon alacaktı.
Konsorsiyumda Carlyle ve Albright grupları dışında, Fidelity Investments , adı daha önce "gıda için petrol" programı ile ilgili bir skandala karışmış olan Avrupa merkezli banka BNP Paripas , petrol ve gaz özelleştirmelerinde uzmanlaşmış enerji şirketi Gaffney, Cline & Associates , hisselerinin bir bölümü Fransız devletine ait olan mali mühendislik şirketi Nexgen Financial Solutions ve Dünya Bankası'nın eski başkan yardımcılarından Muin Kureyşi'nin yönettiği Emerging Markets Partnership de vardı.
"İnsan hakları meleği"
James Baker'ın hem "ABD başkanından yetkili özel elçi" olarak "Irak'ın borçlarını sildirecek adam", hem de "borçların azami tazminini sağlamaya talip Carlyle'ın ortağı" olarak tam ortasında yer aldığı teklifin Ekim 2004 ortalarında, önce gazeteci Naomi Klein'ın haberi ile The Nation'da, ardından İngiliz Guardian gazetesinde ortaya serilmesinin ardından ortalık bir anda karıştı.
12 Ekim'de konsorsiyum sözcüsü Chris Ullman tarafından Guardian'a, Baker görevde kaldığı sürece Carlyle'ın konsorsiyumdaki rolünü sınırlandırdığı, ama gene de anlaşmanın bir parçası olarak 1 milyar dolar yatırımı alacağı açıklanıyor, 13 Ekim'de gene Carlyle sözcüsü tarafından, Baker'ın Aralık'ta elçilik görevine gelmesiyle Carlyle'ın konsorsiyumdan "çekilmiş" olduğu iddia ediliyor, 14 Ekim'de ise "Carlyle'ın hiçbir zaman konsorsiyuma dahil olmadığı" bildiriliyordu.
Bu 1984 tarzı "gerçeği geriye doğru yazma" işi gibi "Kuveyt adına tahsilat" işinin de başkahramanlarından Madeleine Albright, tarihte adı bir "savaş"la birlikte geçen ender kadınlardan biri. "Madeleine'in Savaşı" olarak da anılan "Operation Allied Force" ("Müttefik Kuvvetler Operasyonu") ya da NATO'nun 1999 Yugoslavya operasyonundan yedi yıl önce Albright, Warren Christopher, Anthony Lake ve Samuel Berger ile birlikte Clinton'ın başkanlık seçimi kampanyasında dış politika stratejileri üzerine çalışıyordu. Albright bu dönemde, Carnegie Endowment for International Peace adlı think tank bünyesinde, ABD'nin Soğuk Savaş sonrası dış politika yönelimlerini geliştirmek üzere bir komisyonda da görev alacaktı. Komisyon tarafından daha sonra yayınlanan "Changing Our Ways: America and the New World" ("Yöntemlerimizi Değiştirmek: Amerika ve Yeni Dünya") başlıklı raporda, ABD'nin "uluslararası ilişkilerde yeni bir ilke tesis etmesi gerektiği" üzerinde duruluyordu: "Devletlerdeki bazı grupların ortadan kaldırılması ya da yerlerinden edilmesi, uluslararası müdahaleler için gerekçe oluşturabilir ["justify"]. ABD, insani operasyonları yürütmek için kolektif mekanizmayı güçlendirmek durumundadır."
Clinton'ın 1992 yazında Bosna'da daha fazla güç kullanımı çağrısı yapmasıyla başlayıp 1999 NATO bombardımanında zirveye ulaşacak bir "yeni yöntemler" sürecinde, bu raporun izlerine rastlanacaktı.
1999 öncesinde dışişleri bakanı Albright, "Sırp mezalimi altında inleyen" Batı Balkan halkları için bir "insan hakları meleği" olarak ortaya çıkıyordu. 1998 yılında Kosova'yla ilgili bir dışişleri bakanları konferansında, Sırbistan lideri Slobodan Miloseviç'e yazılan mektupta ABD'nin daha "yumuşak" bir dil kullanabileceğini söyleyen bakanlık uzmanına şu sözlerle karşılık vermişti: "Nerede olduğumuzu sanıyorsun, Münih'te mi?"
Atıfta bulunduğu, İngiltere başbakanı Neville Chamberlain ile Nazi Almanyası lideri Adolf Hitler'in Anglo-Alman Deniz Anlaşması'nı imzaladığı 1938 Münih Konferansı'ydı. Albright, "İngiltere'nin Hitler'e verdiği tavizin bir benzerini şimdi bizim Miloseviç'e vermemizi mi bekliyorsun?" demeye getirmişti.
Dünya silah endüstrisini en büyük yatırımcılarından Carlyle'la işbirliği içinde Kuveyt'in borçlarını tahsil işine giren Albright'ın bir "insan hakları meleği" mi, yoksa "açgözlü bir savaş taciri" mi olduğuna karar vermek çok zor değil. ABD ordusunun Batı Balkanlar'ı Miloseviç'ten "kurtarması" gibi Irak'ı Saddam'dan "kurtarması"nın ardından, günlük geliri ortalama 2 dolar olan bir halkın sırtına yüklenmiş borçları, üst üste 6. kez büçe fazlası vermiş bir ülke adına, kişi başına alım gücü 19 bin dolar olan Kuvey adına tahsil etmeye soyunmak ve bu tahsilattan kendi payına bir servet çıkarmaya çalışmak, herhalde "insan hakları melekliği" ile ilişkili bir şey olamaz.
"Yeni taktik"te yatırım yapmama gücünü kim kullanacak?
Baker skandalının patladığı günlerden birkaç hafta önce İstanbul'da düzenlenen "İnsan Haklarında Yeni Taktikler" sempozyumunda ise, "paranın gücünü kullanmak" konulu bir atölye çalışması yapılıyor ve çalışmanın sonunda şu görüşler kaleme alınıyordu:
"Para güce sahiptir; bu güç, değişimin lehine de kullanılabilir, aleyhine de. Paranın el değiştirme yollarını incelemek, paranın gücünün değişim lehine nasıl kullanılabileceği hakkında fikir verebilir. Ulusal ölçekte finans kuruluşlarından, Dünya Bankası'na kadar bütün bankalar ve bunlara ek olarak, finans kuruluşlarının hissedarları, insan haklarını ihlal eden ya da standartlara aykırı davranan kamu veya özel sektör girişimlerine yatırım yapmama gücüne sahiptir."
Carlyle Group'un ve Albright Group'un durumları, bu görüşler ışığında nasıl değerlendirilmelidir? Irak halkının sırtındaki borç yükünden kurtulması, insan hakları açısından olumlu bir gelişme olarak görülecekse, savaş tacirliği yapan ve borçları Irak halkından tahsil etmek için Kuveyt hükümetine plan sunan Carlyle ve konsorsiyum ortakları "parayı aleyhe" kullananlar sınıfına dahil değil midir? "Kuveyt operasyonu" ile, en azından, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 'nin ilk maddesini ihlal ettikleri söylenemez mi: "Bütün insanlar.. birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler."
Ve Beyanname'nin önsözündeki şu satırlar: "Dehşetten ve yoksulluktan kurtulmuş insanların, içinde söz ve inanma hürriyetlerine sahip olacakları bir dünyanın kurulmasını en yüksek amaçları olarak ilan etmiş bulunması.."
Bu durumda, "kardeşlik zihniyeti" ile hareket etmeyen, "dehşetten ve yoksulluktan kurtulmuş insanların, içinde söz ve inanma hürriyetlerine sahip olacakları bir dünyanın kurulması"nı umursamayan Carlyle ve ortaklarına karşı ne yapılmalıdır? "İnsan haklarını ihlal eden ya da standartlara aykırı davranan kamu veya özel sektör girişimlerine yatırım yapmama gücü" kimin elindedir? Carlyle dünyanın en büyük yatırımcılarından biriyken?
Mesela demokratik bir ülkenin devletinin Carlyle'la işbirliği yapmaması talep edilebilir mi?
Atölye çalışmasından çıkan görüşler ışığında, Carlyle'ın İtalyan devleti ile 2003 yazında girdiği işbirliğini de incelemeliyiz.
"Askeri ve sivil uçak ve helikopter, füze sistemleri, radar, jeneratör parçaları, ve enformasyon teknolojileri hizmetleri tasarlayan ve üreten, İtalya Ekonomi Bakanlığı'nın yüzde 34 payla en büyük hissedar olduğu, halka açık bir şirket olan" Finmeccanica, 18 Ağustos 203 tarihli Avrupa Birliği onay belgesine göre, Carlyle ile "Avio" adlı şirkette sermayelerini birleştirmiştir.
Bu durumda Carlyle ile birlikte, onunla ortak olan İtalyan devletine de yatırım yapmama gücü kullanılacak mıdır? Kim tarafından?
Finmeccanica'nın Washington kolu Finmeccanica Inc.'in başında, casusluk zanlısı, Amerikan yeni muhafazakârlarının teknoloji gurusu Dr. Stephen Bryen'ın bulunmasının(http://www.beseridurumlar.org/dda1.html) insan hakları açısından bir anlamı olduğu söylenebilir mi? Ya da Dr. Bryen'ın Pentagon'a girmesini sağlayan Richard Perle'ün yönetiminde yer aldığı Trireme şirketinin, "terörizm korkusuna" yatırım yapması ne anlama gelmektedir?
Değişen dünyada, bir zamanlar yazılmış hukuk kurallarının, hatta daha 56 yıl önce kaleme alınmış "insan hakları"nın, o kuralları ve hakları yazanlar için ne zamandır tam anlamıyla ayak bağı haline geldiği aşikâr değil mi? "Paranın el değiştirme yolları" ya da "sermayenin dolaştığı yollar"da, Carlyle örneğinde olduğu gibi, telekomünikasyon, enerji, sigorta ve sağlık gibi sektörlerin yanında, mutlaka savaş sektörünün de olduğu? İnsanın en temel hakkı olan yaşama hakkı ile bu sektörün varlığının tam bir çelişki içinde olduğu? Savaşla ilgili olmaya sektörlerin sermaye dolaşımına açılması için de savaşlara ihtiyaç duyulduğu?
Batı Balkanlar ve ardından Irak'ta ölüm ve yoksulluğun derinleştirilmesi operasyonlarını yönetenler "paranın el değiştirme yolları"nda yatırım gücünü elinde tutanlar ile ortak ise, "insan haklarını ihlal eden ya da standartlara aykırı davranan kamu veya özel sektör girişimlerine yatırım yapmama gücü"nü kim temsil edecek? (ŞA/EK)
_________________________________________________________
* İlk Körfez Savaşı'nın ardından, Kuveyt Petrol Şirketi'nin (Kuwait Petroleum Corporation) savaştan dolayı uğradığı 15.9 milyar dolar gelir kaybının telafisi, Kuveyt ve Suudi Arabistan kıyılarında denize petrol karışması ve yangınlardan dolayı meydana gelen kirlenmenin temizlenmesi gibi konularda bugüne kadar UNCC tarafından ödenmesine aracılık edilen tazminatlar 18.6 milyar doları buluyor. UNCC tarafından onaylanan, ancak Irak kaynaklarının yetersizliği nedeniyle henüz ödennmemiş olan miktar ise 30 milyar dolar. Bunların dışında, UNCC'nin karara bağlamak durumunda olduğu, toplam 98 milyar dolar tutarında tazminat talebi var. Bunların tümü göz önünde bulundurulduğunda, Irak'ın sadece Körfez Savaşı tazminatı olarak ödemek durumunda kalabileceği tutar, 50 milyar dolar ile 130 milyar dolar arasında değişiyor.