Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi'yle birlikte düzenlenen "Hrant Dink Anısına Atölye Çalışmaları 2012"de, "Toplumsal Muhalefetin Yeni Biçimleri" başlığı altında İstanbul'daki Cezayir Toplantı Salonu'nda düzenlendi.
Atölyelerin "Toplumsal hareketlerin yeni biçimlerine küresel açıdan bakmak" başlıklı oturumunda, Goldsmiths, Londra Üniversitesi'nden David Graeber ile Kahire Amerikan Üniversitesi'nden Amr Shalakany konuştu.
Galatasaray Üniversitesi'nden Ahmet İnsel'in oturum başkanı olduğu söyleşide, Tahrir meydanı ve "İşgal et" hareketi konu edildi.
İlk olarak söz alan sosyal antropolog ve aktivist Graeber, Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) New York kentindeki "Wall Street'i işgal et" eylemini, nasıl başladığını ve neye evrildiğini anlattı.
"Uluslararası bağlam çok önemliydi"
"Bu başarıya kendimiz bile şaşırdık" diyen Graeber, hareketin başlangıcında, böyle bir ivme yakalayacaklarını kendilerinin de tahmin etmediğini söyledi.
"Yaptıklarımızın neden bu kadar işe yaradığını görmek için küresel bağlamına bakmak gerekiyor. Başlangıçta, belediye binasında kamp kurulduğundan en fazla 20-30 kişi vardı. Sonra, burada olup bitenlere dünyanın farklı yerlerinden gelen ilgiyi görünce bu hareketin bir genel kurulu olmalı diye düşündük. Binlerce insan internet üzerinden organize oldu. Hareketin uluslararası bağlamı olması önemliydi. Mısır'da Almanya'da kabul gördükten sonra ABD'deki anlamı anlaşıldı."
"Polise yardıma koştular"
Graeber, Brooklyn köprüsündeki toplu tutuklamalarda, "zenginlerin polise yardımcı olması için özel şoförlerini, çalışanlarını" gönderdiğini söyledi.
ABD'nin ekonomik durumunun nasıl hızla kötüye gittiğinden bahseden Graeber, "Bizim siyasi sistemimiz tamamen kurumsallaşmış bir yolsuzluk abidesidir" dedi.
"Zuccotti Park'ta toplanan 15-25 yaş arası ABD'li gençlerin çoğu, sosyalizmi tercih ettiklerini söylemeye başladı. Avrupa'daki ekonomik sıkıntılar, ABD imparatorluğunun da er geç çökeceğinin işaretini veriyordu. Bu çöküşün sebebi, bizzat kapitalizmin kendisi. "Yüzde 99" pankartını taşıyanların çoğu hizmet sektöründe çalışan kadınlardı. Ağır çalışma koşullarına rağmen ailelerine bile bakamıyor olmaları onları sokağa döktü."
"İstifa sonrası final, politik bir felaketti"
Hukukçu Shalakany de Mısır'daki seçimlerin birinci turunun hemen ertesinde "Tahrir"i anlattı.
Seçimin sonuçlarının bugün itibariyle yaklaşık olarak belirlendiğini söyleyen Shalakany, Tahrir'le ilgili üniversitede yaptıkları toplantıda salondan çok farklı sesler çıktığını söyledi.
"Neoliberal reformalar karşı olanlar 'devrim' diyordu. Diğerleri, Mısır işçi sınıfının neoliberal politikalardan yoksullaştığının yanlış olduğunu söylüyor ve ayaklanmanın yoksul mahallelerden başlamadığını söylüyordu. Devrimin "Facebook" ürünü olduğunu söyleyen de vardı, bunun bütün sınıfları kapsayan bir devrim olduğunu söyleyen de."
25 Ocak 2011'de başlayan ayaklanmanın ilk iki hafta liderliğinin olmadığını söyleyen Shalakany, sonrasında meydanı siyasi partilerin doldurduğunu, Müslüman Kardeşler'in öne çıktığını ifade etti.
"11 Şubat'ta Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in istifasının ardından meydanın boşaltılması ve temizlik görüntülerinin bir "devrim" gibi gösterilmesi çok üzücüydü. 'Burayı niye temizliyoruz, ne değişti' dedim? Boyası kurumamış sloganları niye siliyoruz, hiçbir şey değişmedi. Bu politik bir felaketti."
"Adaylar Mübarek'in politikalarını savunuyor"
Seçimlerde başta giden iki adaydan biri olan General Şefik'in Mübarek rejiminin devamı olduğunu, ikinci aday Muhammed Nursi'nin de Müslüman Kardeşlerin adayı olduğunu söyleyen Shalakany, "Üç hafta sonra bu iki aday yarışacak" dedi.
"Her ikisi de Mübarek'in neoliberal politikalarını savunuyorlar. Hukukun üstünlüğü söylemi devrimci adalet yerine geçti. Bu üstüne yaslanabileceğiniz en karşı devrimci söylem. Mübarek'in yargılanmasında 'olağanüstü yargılama' reddediliyor, eski hukuk kuralları geçerli. Ancak 12 binden fazla sivil askeri mahkemede yargılanıyor, bu mahkemeleri 'baltacı' denilen çeteler yönetiyor."
"Askeri faşizm mi, ahlaki faşizm mi?"
"Tahrir sonrası sonuç korkunç görünüyor" diyen Shalakany, sözlerini şöyle sonlandırdı:
"Henüz bir anayasa yokken seçim yapılıyor. Cumhurbaşkanının yetkisi belirsiz, görev yılı belirsiz ama cumhurbaşkanı seçiyoruz. Görücü usulü evlilik gibi."
"Mısır üç hafta içinde yine seçime gidecek. Ordu rejiminin devam etmesi için mi oy kullanacağız, Müslüman Kardeşler'e mi? Bir yanda askeri faşizm, diğer yanda ahlaki faşizm var." (AS)